Devletin bütçesi, bir ülkenin sadece muhasebe defteri değil, aynı zamanda politikasının ve önceliklerinin en şeffaf aynasıdır. Hükümetler hangi hedeflere ulaşmak istiyorsa, o hedeflere kaynak ayırır. Peki, son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin aynasına baktığımızda, hangi hedef en tepede duruyor?
Her yıl toplanan vergilerin, üretilen toplam ekonomik değerin devasa bir kısmı, geçmiş yılların borçlarının yükünü taşımak için harcanıyor. Resmi rakamlar ve 2024/2025 bütçe hedefleri gösteriyor ki, faiz ödemeleri, çoğu zaman temel kamu hizmetleri için ayrılan toplam bütçeyi gölgede bırakıyor.
2024 yılı bütçe gerçekleşmeleri ve 2025 hedeflerine bakıldığında 2024 yılı faiz giderleri 1 trilyon 270 milyar TL olarak gerçekleşmiş, 2025 yılı için belirlenen 1 trilyon 950 milyar TL faiz giderleri hedefinin ise aşılması beklenmektedir.
Yüksek enflasyon ve politika faizlerindeki artışlar nedeniyle, bu kalem bütçenin en hızlı büyüyen ve en büyük yükünü oluşturan harcama kalemi olmaya devam ediyor. Milyarlarca lira, gelecekteki potansiyel yatırımların yerine, geçmişin maliyetini kapatmaya gidiyor. Bu, bir ailenin maaşının büyük bir kısmını kredi kartı borcuna ayırmasına benziyor; evet borç ödeniyor ama evdeki birikimler artmıyor.
Bu büyük ödemenin hemen ardından gelen kalemler ise çoğu zaman kalkınmadan ziyade mevcut sistemi ayakta tutmaya yönelik cari transferler, Hazine garantili ödemeler ve kamuya sağlanan destekler gibi harcamalar oluyor.
Peki ya gelecek? Kalkınmanın temeli olan alanlar bütçede nerede duruyor?
Eğitim, sağlık, tarım ve en önemlisi Ar-Ge ile reel yatırım bütçeleri ne yazık ki faiz yükünün altında eziliyor.
- Eğitim ve sağlık: Bu temel hizmetler, bütçenin vazgeçilmezleri olsa da, artan faiz yükü altında personel, fiziki altyapı ve teknoloji yenileme konularında yeterli kaynak bulmakta zorlanıyor.
- Yatırım: Geleceğin üretkenliğini sağlayacak altyapı ve teknoloji yatırımları, daralan bütçenin kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalıyor. Zira bir ülke, faiz ödemek için borçlanıp, o borcun faizini ödemek için kaynak yaratma kısır döngüsüne girdiğinde, inovasyon ve uzun vadeli kalkınma projeleri geri plana düşüyor.
Kalkınma, çimento ile değil, zekâ ile olur. Köprüler ve tüneller önemlidir, ancak bu yapıları kullanacak vizyonu ve teknolojiyi üretecek fikri sermayeye yapılan yatırım daha kritiktir. Eğer bütçenin en büyük dilimi, üretken olmayan bir gider kalemine (faize) gidiyorsa, bu durum, ekonominin motorunun sadece var olan borcu döndürmek için çalıştığı anlamına gelir.
Popülizm ve israfın gölgesinde, kalıcı ve sürdürülebilir bir kalkınma hamlesi yakalamak mümkün değil. Gerçek bir kalkınma, ancak bütçe harcamalarındaki önceliklerimizi kökten değiştirmekle başlayacaktır.
Bütçe bir ayna ise, bu ayna bize net bir mesaj veriyor: Mevcut ekonomik politikalar, borç yükünü çevirmeye odaklanmış durumda, gelecek inşa etmeye değil.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
