Yeni kuşakların üretim ve tüketim dünyasına girdiği şu yıllarda, pazarlamanın karşısına onun antitezi çıktı: Pazarlama olmayan pazarlama.
İyi ki de çıktı.
Zira artık insanlar pazarlamanın hedefi gibi konumlanmaktan bıktı.
Şimdi, internetin ve yapay zekânın hayatımızın odağına yerleştiği şu dönemde, şirketler ile pazar arasındaki etkileşimin ötesinde bir sürece girdik.
Pazarlamanın geleneksel tanımını unutun.
Pazarlama olmayan pazarlama, aktivistler, yerel topluluklar, sanatçılar, yerel yönetimler, kültür insanları ve daha birçok grubu kapsayan bir sosyal etkinlikler bütünüdür.
Bu kavramın uygulamasında, temel amaç kârları yükseltmek değildir. Şirketler, kitlelere böyle bir mesaj vermekten kaçınır. Onlar için kâr, yaptıkları iyi işlerin ve ürettikleri iyi ve sağlıklı ürünlerin ödülüdür Buna da topluluklar karar verir.
Temel soru şudur: Bu segmentin bütün aktörlerini, şirketinize zarar verebilecek politikaları yürütmemeleri ve tam tersine size yardımcı olacak politikalar üretmeleri için nasıl çalışmalar yapmalısınız?
Olumlu etkileşim şart
Bu noktada çok hassas bir nokta ortaya çıkıyor: Pazarlama olmayan pazarlama kapsamına giren bütün aktörleri kazanmak için hangi politikaları uygulamalısınız? Onları size zarar verebilecek işler yapmalarını nasıl önlersiniz?
Bitmek tükenmek bilmeyen reklam ve satış atakları karşısında bunalan, neredeyse marka düşmanı olmaya başlayan tüketiciye nasıl seslenmelisiniz?
Caddeleri, bulvarları, AVM’lerin tuvaletlerini, kaldırımları, her yeri kaplayan bir markalar savaşı karşısında artık hissizleşen insanlara nasıl ulaşmalısınız?
Önce şu aşağıdaki analizi bir okuyun.
Artık en mahrem alanımız olan evimizde de cirit atıyorlar.
Televizyonu, radyoyu açtığımız anda renksiz, ruhsuz, anlamsız bir reklam bombardımanı ruhumuzu esir almaya çalışıyor.
Aklını biz sıradan fanilerin cebindeki para ile bozmuş “kapitalist dilenciler ordusu” adeta yalvarmaya başlıyor. “Oku” emrini, “kazan” diye dönüştüren finansal tarikatlar havamızdan, suyumuzdan, ormanımızdan, ruhumuzdan kâr damıtmak için her şeyi yapıyor.
Bıktık!
Sanatın, sporun, iyiliğin, aşkın, kutsal bilinen her değerin, geleneklerin, özel günlerin, her şeyin finansal imbiklerde kan ve ter ile damıtılmasından ve markaların kasalarına kâr olarak süzülmesinden bıktık!
Ürünlerin allanıp pullanarak bizlere birer mucize gibi yutturulmasından sıkıldık.
Klonlanmış gibi tıpa tıp aynı otomobillerin, evlerin, otellerin, turların, içeceklerin, giysilerin, traş kremlerinin, diş macunlarının ve daha milyon tane ürünün gece gündüz önümüzden bir resmi geçit yapar gibi geçmesinden bunaldık.
Kafası dumanlı metin yazarlarının yalapşap yazıverdiği abuk sabuk sloganlar, şişirilmiş palavralar yetti artık. Şundan emin olabilirsiniz, hiç birisine inanmıyoruz.
Bedeli yeryüzünün cehenneme dönmesi olan bu ölçüsüz üretim/tüketim döngüsünün bir yerinden kırılması gerektiğine yürekten inanıyoruz.
Aşırı tüketmek hayatı tüketmektir
“Daha çok üretin… daha çok tüketin… daha çok çalışın… daha çok gezin… daha çok satın alın…” cümleleri artık bu güzel hayatın ölüm fermanı gibi karışıyor toprağımıza, suyumuza…
Seçeneksiz, bilgisiz, habersiz olduğumuz yıllar boyunca bu kurguyu sürdürdünüz. Ne yaptığınızı çözemedik. Sizleri, hayatın biz fanilere sunduğu özel bir armağan gibi gördük.
Ve artık geçmiş olsun! Bayanlar baylar, şundan emin olun, gelecek sizin ve sizin dayattığınız bu vahşi üret/tüket sarmalının değildir.
Dünya artık çok küçük. Bir dağ başında insana, hayvana, doğaya yaptığınız zulüm birkaç dakika içinde dünyanın her tarafına yayılabiliyor. Sınırlar ötesi öfkeyi ve hesap sorma iradesini tetikleyebiliyor.
Bizlere, ne pahasına olursa olsun üretmemizi ve durmadan tüketmemizi emreden kutsal vahyin miadı doldu, doluyor, bilesiniz.
Artık gönüllülük ön plana çıkacak
Bundan böyle artık bu işler gönüllülük temelinde yürüyecek.
İnsanlar gönüllü oldukları ve sevdikleri için üretecekler. Yine insanlar gönüllü oldukları, sevdikleri ve saygı duydukları için tüketecekler.
Artık sadece aklımızı, ruhumuzu, beş duyumuzu tavlayabilen ürünleri seveceğiz.
Hayallerimize, beklentilerimize, uykularımıza dalma döneminiz bitti.
Reklamlarınız, yapay tatlarınız, tüketme içgüdümüzü adeta sonsuz bir katsayı ile döndüren antik pazarlama numaralarınız ile tarihin eski eserler müzesine yolculuğunuz başladı.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: