Akademisyen bir dostum sosyal medya üzerinden Greenpeace’in bir paylaşımını gönderdi. Paylaşımına da not düşmüş. “Çevreciler nerede?” diye.
Paylaşımın üzerinde, “Meğer bizi AB’ye almışlar çöp toplayıcı olarak”, “Türk Devletini AB’nin çöpçüsü, Türk milletini Avrupalının çöpüne muhtaç hale getirdiler”, “Emine Hanım’ın sıfır atık projesi, Türkiye’nin çöplük olması mıydı?” ifadeleri yer alıyor.
Paylaşımda, Almanya, Hollanda, Belçika, İtalya ve İngiltere’den “Greenpeace” mensupları, 2023 itibarıyla ülkelerinin Türkiye’ye ihraç ettiği plastik atığın miktarını belirterek “Türkiye Avrupa’nın çöplüğü haline getirilmemeli” çağrısında bulunuyorlar. Çağrının sonunda da, “Avrupa’dan Türkiye’ye plastik atık gönderimi son bulsun” deniliyor.
Çarpıcı bir çağrı. Çağrıyı yapanlar Avrupa Birliği ülkelerine mensup Greenpeace mensupları. Yani Avrupalı çevre dostları. Bu nedenle olmalı akademisyen dostum “Bizim çevreciler nerede?” diye soruyor.
Bu paylaşımı okuyan yurttaşlarımızın tepkileri de bir hayli sert. Haklı bir tepki.
“Ülkeyi yabancılar savunuyor artık”,”Uyanın artık uyanın. Türkiye Avrupa’nın çöplüğü olmasın diye yabancılar savunuyor.”, “Yok mu memlekete sahip çıkacak vatansever. Ne hale geldi ülkem.”,” Bizi dünyanın çöpçüsü yaptılar. Çevre kirliliği çoğalıyor ve sağlığımızı yok ediyorlar.”,”Plastik çöp alacağımıza kendi çöpümüzü ayrıştırmayı öğrenip kullansak” gibi yorumlar dikkat çekiyor.
Greenpeace (Yeşil Barış), kırktan fazla ülkede şubesi olan çevreci bir sivil toplum kuruluşu. Türkiye’de de şubesi var. Merkezi Hollanda’da (Amsterdam). Amacı “Dünya’nın tüm çeşitliliği ile yaşamı besleme gücünü garantiye almak.” Küresel ısınma, ormanların yok olması, aşırı avlanma, ticari balina avcılığı, genetik mühendisliği ve nükleer gibi dünya çapındaki sorunlarda kampanyalar yapıyor. Amacına ulaşmak için doğrudan eylem, lobicilik ve araştırmadan yararlanıyor. Bireysel destekçiler ve vakıflardan yardım alan örgüt, hükümetlerden, şirketlerden, siyasi partilerden bağış kabul etmiyor.
Yukarıda işaret ettiğim sosyal medya paylaşımı da bu tür kampanyalardan biri.
Greenpeace’in son araştırmasına göre Türkiye, Avrupa ülkelerinden plastik atık ithalatında son beş yıldır ilk sırada yer alıyor.
Greenpeace Türkiye’nin derlediği verilere göre, AB ülkeleri ve İngiltere’den Türkiye’ye 2023 yılında 456 bin 507 ton plastik atık gönderildi.
Greenpeace Türkiye bunun günde 125 çöp kamyonuna eş değer olduğunu hesapladı.
Örgütün aktardığı Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) ve Birleşmiş Milletler (BM) Comtrade verilerine göre, Türkiye’ye en çok atık gönderen ülkeler şöyle oldu:
İngiltere: 140.907 ton
Almanya: 87.109 ton
Belçika: 74.141 ton
İtalya: 41.580 ton
Hollanda: 27.564 ton
Sosyal medya paylaşımında da Greenpeace mensupları bu rakamlara dikkat çekiyorlardı.

BBC’nin konuya ilişkin bir haberinde, Türkiye’nin AB ülkeleri ve İngiltere dışında birçok başka ülkeden de plastik atık ithal ettiğine dikkat çekiliyor. Türkiye’nin 2023 yılında ithal ettiği 3915 kodlu -bizim çöp dediğimiz ancak onların atık, ham madde vb. olarak adlandırdıkları- plastiklerin miktarının 623 bin ton olduğun araştırmalara atfen belirtilmiş.
Yıllık 600-700 bin ton plastikten söz edilerek. “Türkiye kendi plastiğini bu kadar toplayamıyor” deniliyor.
Türkiye’ye gönderilen plastik atıkların farklı kodlar nedeniyle resmi verilerden çok daha yüksek olabileceği belirtiliyor. İkinci el eşya ya da kağıt ithalatı içerisinde gelen plastiklerin takip edilemediği, ithal edilen tekstil atığı ürünlerde de plastik olabildiği vurgulanıyor.
Uzmanlar, plastik atık ithalatının bir kirlilik transferi olduğuna işaretle, “Burada bir ham madde transferi ya da ekonomik faaliyet olduğu iddia edilse de aslında biz başka ülkelerden kirlilik ithal ediyoruz” diyorlar.
Greenpeace uzmanlarına göre Türkiye, Ocak 2018’de Çin’in plastik atık ithalatını yasaklaması ile birlikte atık ithalatında hızla ilerleyerek ilk sıraya yükseldi. Sadece Çin değil; Malezya, Tayland ve Vietnam gibi ülkeler de peşi sıra atık ithalatına kısıtlamalar getirdi
Greenpeace Türkiye sorumluları, yapılan saha araştırmalarının, plastik atık ithalatı nedeniyle Türkiye’nin toprağı, havası ve suyunun geri dönülmez bir şekilde kontamine olduğunu ortaya koyduğunu vurguluyorlar. Tam bir yasak ile bundan sonraki tehlikenin en aza indirilmesinin mümkün olabileceğini belirtiyorlar.
Yapılan araştırmalarda, kül, su ve nehir çamuru örneklerinde kanserojen olduğu bilinen dioksin ve furanların tespit edildiğine dikkat çekiliyor. Geri dönüşüm tesislerinin çevresindeki sulama kanalları ve nehirlerde çok ciddi miktarda mikro plastik olduğu, bu kirliliğin çevredeki nehirlere veya denize gittiği uzmanlarca ifade olunuyor.
Uzmanlar, Türkiye’nin ithal ettiği plastiklerin büyük çoğunluğunun mekanik geri dönüşüme tabi olduğunu, ancak ithal edilen atık miktarı kadar ham madde üretilmediğini ifadeyle” Türkiye gibi 600 bin ton plastik atık ithal ediyorsanız, bundan ancak 200-250 bin ton ham madde üretebilirsiniz. Bunun da çoğunluğu daha düşük kalitedeki çöp poşeti, ayakkabı tabanı, bazı araba parçaları gibi ürünlere dönüştürülüyor. Geri kalan kısımlar ya su sistemine karışıyor ya da yasa dışı bir şekilde çevreye atılıyor veya geri dönüşüm tesislerinde yakılıyor” diyorlar.
Plastik atıkların yakılmasının uluslararası sözleşmelere (Basel Sözleşmesi) ve Türkiye’nin iç hukukuna aykırı olduğunu hatırlatan uzmanlar, bu yasağın çeşitli yollarla delindiğini söylüyor.
Öte yandan, Birleşmiş Milletler’in bir kararıyla, plastik kirliliği konusunda bağlayıcı olan bir anlaşma üzerine müzakereler sürüyor. 2024 sonunda Güney Kore’de düzenlenen Küresel Plastik Anlaşması görüşmeleri anlaşma sağlanmadan sona erdi. Geçen ay Cenevre’de yapılan anlaşma müzakerelerinden de bir sonuç çıkmadı. Görüşmelerde, deniz ortamını da kapsayacak şekilde plastik kirliliği konusunda uluslararası bağlayıcılığı olan bir anlaşma amaçlanıyor. Çetin geçmesi beklenen müzakerelerin devam etmesi öngörülüyor.
Geri dönüşüm tesislerinin yeterli ham maddeye ulaşamaması nedeniyle, önemli ölçüde atık madde ithal etme ihtiyacı duyan Türkiye’nin öncelikli hedefi atık ithalatını kısıtlamak. Nihai hedefi ise bu alımları sıfırlamak. Kamuoyu baskısı da Ankara’nın tutumunda etkili oluyor. Küresel Plastik Anlaşması imzalanmasına önem atfeden Türkiye, bir heyetle anlaşma müzakerelerine katıldı. Üzerinde mutabakata varılacak anlaşma Türkiye’yi de etkileyecek nitelikte.
Anlaşmanın Türkiye’ye plastik atık ticaretini durdurmak için bir fırsat olarak gören Greenpeace Türkiye “Plastik atık ihracatını tamamen yasaklayan bir küresel plastik anlaşması istiyoruz” diyor. Anlaşma maddelerinin, daha bağlayıcı ve koruyucu hükümler içerecek şekilde revize edilmesini arzu ediyorlar. Bunun Türkiye’nin uzun vadeli çevresel ve ekonomik çıkarları açısından önem taşıdığını belirtiyorlar. Aksi takdirde, plastik atık ticaretinin tam anlamıyla kontrol altına alınamaması riskinin doğacağını , bu durumun küresel plastik kirliliğiyle mücadelede önemli bir zafiyet oluşturacağını belirtiyorlar.
Kamuda görevli olduğum yıllarda Deniz Hukuku Sözleşmesi, Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesine (Barselona Sözleşmesi) ek bazı protokollerin hazırlık çalışmalarına katıldım. Çatışan ülke çıkarları altında ortak bir metin üzerinde uzlaşmanın ne denli güç ve zaman alıcı bir süreç olduğunu bilirim. Dilerim Küresel Plastik Anlaşması üzerinde sürdürülen müzakereler Türkiye’nin uzun vadeli çevresel ve ekonomik çıkarlarını da karşılayacak şekilde sonuçlanır… Bu arada Ankara’nın, atık ithalatını kısıtlayıcı önlemlere ağırlık vermesi ve denetimlere daha önem atfetmesi de isabetli olur.
Keza denizlerimizin korunması dahil çevrenin korunmasına ilişkin Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin hükümlerine uyulması önem taşımaktadır.
Manşet fotoğrafı: greenpeace.org
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: