MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 2024 yılı Ekim ayında TBMM’deki bir oturumda DEM Parti milletvekillerinin sıralarına yönelerek ellerini sıkmasıyla başlayan süreç halen gündemde.
O günden beri yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki Bahçeli’nin yaptığı hareket Türkiye’nin bekası içinmiş. Bunu bizzat kendisi açıkladı. Önce belirtmeliyim ki bu beka sözcüğü çok komik, “ölümsüzlük” anlamına geliyor. Siyasette vatanın ölümsüzlüğü, dini anlamda ise Allah’ın ölümsüzlüğü demek. Bunu yine aynı anlama gelmek üzere başka sözcüklerle de açıklayabilirsiniz. Vatanın birliğinin bütünlüğünün bozulmaması falan gibi ama beka tek başına ölümsüzlük anlamına geliyor. Yani Bahçeli Türkiye’nin ölümsüzlüğü için DEM milletvekillerinin yanına gitmiş. Komikliği şurada ki bir halk son bireyine kadar yok edilmedikçe yok olmaz. Eğer Türkiye’den kasıt millet değil de o milletin kurduğu devlet ise devletlerin bekası olmaz, bizim için örneğin Osmanlı Devleti’nin yerine başka bir rejimle yeni bir devlet kurulması hiç de beka sorunu olmamıştı. Tarihte o kadar çok Türkçe konuşan topluluk devlet kurmuştur ki sayısını tarihçiler bile zor toparlar. Hani o ünlü 16 devlet kurduğumuz savı külliyen yanlıştır.
Öte yandan, Türkçe konuşan milletler birbirinin ezeli düşmanıdır, tarih boyunca asla kendiliklerinden bir araya gelmemiş ve herkes kendi oyun havasını çalmıştır. Bu yüzden 16 rakamının çok rahatlıkla iki katı kadar hatta belki daha da fazla devlet kurulmuştur Türkçe konuşan bu halklar/boylar tarafından. Şu da belirtilmeli ki devlet deyince şu andaki devletler gibi bir yapı akla geliyor hemen, hayır 11. yüzyılda Kıpçak hanlarının kurduğu kent, yöre hanlıkları da vardır, Göktürklerin 8. yüzyılda kurduğu ve birçok başka boyu da içinde barındıran imparatorluklar da vardır. Avrupa Hunlarının birkaç yüz yıl önce kurduğu devlet de vardır, Hazarların kurduğu devlet de vardır, M.Ö. 3. yüzyılda Hiung-nuların kurduğu imparatorluk da vardır.
Yani Türkçe konuşan halkların devlet kurma gibi bir sorunu hiç olmamıştır, yaşatma gibi bir sorunu olmuştur. Kurulan devletlerin hiçbiri de şu anda yaşamamaktadır. Bugün bambaşka adlarla devletler vardır. Belki Kırgızlar için bir parantez açsak doğru olacak.
Bu yüzden şu komik beka sözcüğünü kullanmasak iyi olacak, kendimizi ayağımızdan vurmaktan vazgeçelim.
Bahçeli’nin başlattığı süreç hakkında daha önceki bir yazımda da söz ettiğim bir şeyi yineleyeceğim. İktidarın beka sorunu falan diyerek sürdürdüğü süreç, Kürt sorununu çözmek için değil, silahlı Kürt hareketinin Suriye’de özerk bir yapı kazanmaması için yapılıyor. Tıpkı 90’lı yıllarda Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (IBKY) kurulma aşamasında koparılan kıyamet gibi bir kıyamet koparılıyor. IBKY 30 yıldır var ve Türkiye’ye karşı tek bir kurşun atmadı hatta şu anda en iyi ticari ortaklarımız arasında. Türkiye bölünmedi ve Türkiye’deki Kürtler de sayıca onların üç katı olmalarına rağmen haydi biz de bağımsız bir devlet kuralım demedi onlara bakarak. PKK’nin bağımsız devlet kurma amacı IBKY’nin kurulmasından çok daha önce vardı. PKK 1978’de kuruldu biliyorsunuz. Ama 90’lı yılların ortalarından beri Abdullah Öcalan’ın o amaçtan da vazgeçtiği şimdi artık yazdıklarından anlaşılıyor. Yani yakalanmadan önce zaten Abdullah Öcalan bağımsız bir devlet kurma amacından vazgeçmiş.
Bugün sürdürülen sürecin Kürt sorununu çözmek gibi bir amacı yok, zaten bunu açık açık da söylüyorlar. Amaç, aman Suriye Kürtleri Suriye’de özerk bir yapı kurmasın. Niye peki? Efendim Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıymış. İyi de dünyanın en kanlı terör örgütü olan IŞİD’in selefi cihatçı El Nusra’nın ortalığı darmaduman ettiği, önce Alevileri katledip ardından Dürzileri öldürmeye başladığı bu yapıya siz nasıl devlet diyorsunuz? Yani kanlı terör örgütü adını değiştirdiği zaman cici siyasetçiler mi oldular?
İkincisi, Suriye zaten iç tutarlılığını yani demokrasisini kuramamış bir yapıydı. Baba ve oğul Esad diktatörlüğü sırasında da bir devlet olmanın sınırlarında geziniyordu. Ama devlet miydi eh, ordusu, sınırları, polis gücü, bayrağı, anayasası falan vardı ve kuramsal olarak devletti. Ancak önce SSCB’nin sonra da Rusya Federasyonu’nun arkasında durmasıyla ayakta kalabiliyordu. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir generalinin Suriye sınırına gidip Esad’ı tehdit etmesiyle Abdullah Öcalan’ı apar topar Şam’dan çıkarmak zorunda kalmıştı. Böyle bir “devlet”ti yani Suriye. Halkın savaşarak kurduğu bir memleket yoktur. Masa başında Avrupalı devletlerin çizdiği -hatta cetvelle çizildiği bile rivayet edilir- sınırlara sahip bir devlettir Suriye. Bu yüzden bütünlüğünün korunması gibi bir sorunu da yoktur (ya da tersinden söylersek böyle bir sorunu vardır), onu koruyacak bir silahlı güç, o silahlı gücün arkasında duran/destekleyen bir halk yoktur çünkü.
Bugün yürüyen süreç iyi kötü bir sonuca ulaşsa bile Kürt sorununu çözmeyecektir, yalnızca zaten kendini feshetmiş olan silahlı Kürt hareketinin bu feshini yasal hale getirecektir. Ne Bahçeli’nin ne de Erdoğan’ın demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi vardır. Ülkücü kökenli Prof. Mümtazer Türköne bir söyleşide bu konuda, “Zaten Türkiye’de de, Osmanlı’da da hiçbir ferman/açılım demokrasi dolayısıyla yapılmamıştır, hep beka sorunu yüzünden yapılmıştır, bugün de demokrasiyle sonuçlanacak bir şeyler beklememek gerekir” anlamına gelecek bir şeyler söyledi gazeteci Ruşen Çakır’a.
Türköne çok haklı, Türkiye’ye hiçbir zaman demokrasi gelmedi, biz hiç demokratik bir devlete sahip olmadık. Tıpkı hiç laik bir devletimiz olmadığı gibi. Kemalizm yüz yıldır, Sünniliği korumaya ve yaymaya çalışan ve başka hiçbir dini ve mezhebi tanımayan Diyanet İşleri Başkanlığı gibi ucube bir yapıyı halka laiklik diye yutturdu. Oysa laik devlet dinle ilgili sağırdır, kördür, kimsenin inancına karış(a)maz.
PKK’nın kendini feshine uygun yasalar çıkarılması ve militanların topluma “uydurulması” için çaba harcanması başka bir şey, Kürtlerin sorununu çözmek bambaşka bir şeydir. Mersin’de piknik yapan Kürt bir aileye saldırarak bebeklerini yere atan, ninesi yaşlı kadına vuranlar “niye Kürtçe konuşuyorsun” diye bağırıyordu. Ne MHP’den, ne AKP’den tek bir ayıplama, kınama duydunuz mu? Osmaniye’de stant açanlara Ülkü Ocakları militanlarının saldırması sırasında iktidar ağzını açmadı.
Kürt sorununu çözmeye çalışan bir iktidar böyle olaylar karşısında ortalığı ayağa kaldırmaz mıydı? Suriye’de bir Kürt özerk bölgesi kurulmasın diye Türkiye’de PKK ile görüşmek ve sorunu halletmenin hiçbir biçimde Kürtlerin yaşadığı sorunları halletmeyeceğini bilmek gerekiyor.
Brezilya’nın yaptığı gibi Anayasa’ya “ırkçılık suçtur” diye yazabiliyor muyuz, “hiçbir TC vatandaşına etnik, dinsel, cinsel kökeninden dolayı ayrımcılık uygulanamaz, uygulayanlar anayasal suç işlemiş olur” diye yazabiliyor muyuz? Tabii ki yazamıyoruz. Buna CHP’lilerin çoğu dahil kimse evet demez. Tabii Kürtler ve solcuları hariç tutmak gerekir.
Tabii ki bunlar benim fikirlerim, herkes neye istiyorsa inanmakta özgür.
Herkese keyifli günler dilerim.
Fotoğraf: Channel 8
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: