Her yıl ülke turizmine milyarlarca dolar kazandıran Türkiye’nin en büyük kentlerinden Antalya ile ilgili ne biliyoruz?
Tarihini, sosyolojisini, etnik yapısını (veya yapılarını), coğrafi zorluklarını, siyasi önemini falan biliyor muyuz?
Kendi adıma bunlardan pek azına evet diyebilirdim.
Ama tarih okumaya başlayınca…
Ah tarih sen nelere kadirsin!
Tarih okumak zorlu bir iştir. Tüm kimliklerinizden sıyrılmanızı gerektirir. Hiçbir tarihsel olaya etnik kimliğinizle, dini kimliğinizle, cinsel kimliğinizle veya siyasal kimliğinizle bakamazsınız, bakarsanız anlayamazsınız çünkü.
Tarih okumak tıpkı doğa bilimleri okumak gibidir, aslında hiçbir kitabı okurken biraz önce saydığım kimliklere sahip olmamanız gerekir. Eğer tarihe bir Türk olarak bakarsanız başka bir şey anlarsınız, bir Müslüman olarak bakarsanız yine başka bir şey anlarsınız, bir solcu olarak bakarsanız bambaşka bir şey anlarsınız. Oysa okuduğunuz şey aynıdır, farklı olan sizin algınızdır. Aynı cümleleri okuyup farklı anlamlar çıkarmak… işte zorluk budur.
Antalya’yı 2. Attalos kurmuştur, kurmak zorunda kalmıştır desem daha doğru olur. Çok derine inmeden anlatmak gerekirse…
M.Ö. 158 dolaylarında Pergamon yani Bergama Kralı Eumenes’in payına düşen Pisidia bölgesindeki en savaşçı kentlerden Selge egemenlik altına girmeyi reddedince Eumenes’in ardılı 2. Attalos kenti yola getirmek için sefere çıktı ancak başarılı olamadı, yine de Pamphylia’nın bir kesimini (manşetteki harita) egemenliği altına aldı. Diğer kentlere karşı ise bir şey yapamadı çünkü onlar Roma İmparatorluğu’nun koruması altına girmişti. Eh, Roma’ya karşı gelmek her yiğidin harcı değil elbette, bu yüzden Attalos başka bir çözüm aradı. Pamphylia’nın denize bakan bölgelerindeki tüm limanlar Roma’nın koruma altındaysa ben yeni bir liman yaparım dedi ve kurduğu bu yeni liman kentine kendi adını verdi: Attaleia.
21. yüzyılda dünyanın en önemli turizm uğrak yerlerinden biri olacak olan Antalya’nın kuruluşu işte bu kadar eskidir. Haritaya bakınca Pamphylia’nın neresi olduğunu göreceksiniz, işte şimdi oralarda birkaç yüz yıl içinde neler olmuş ondan söz edeceğim çok kısa bir şekilde. Ne kadar ilginç şeyler olmuş Antalya’nın geçmişinde bir bakın.
Milattan sonraki iki yüz yıl Roma İmparatorluğu’nun en barışçı ve tabii ki en başarılı yılları oldu. Hatta öyle ki M.S. 2.yüzyılda (yani 101 ile 200 yılları arasında) Pamphylia eyaletindeki ortalama yaşam standardına bir dahaki yüzyıllarda hiç erişilemedi.
3.yüzyılda kötü imparatorların yönetimine geçince ülke de bir çözülmeye doğru evrilmeye başladı. Tabii bazı imparatorlar yetenekliydi ancak yeteneksizler ki aralarında Roma kökenli olmayan, Romalıların barbar dediği milletlerden olanlar da vardı, imparatorlar dikiş tutturamayınca devletin dikişleri de atmaya başladı.
Bugün de aynı şey olmuyor mu? Yeteneksiz yöneticiler devletleri düzgün yönetemeyince halk da huzursuz oluyor ve bu durum, bizzat halkların kurduğu devlet denilen mekanizmaların dağılmasına bile yol açıyor. En son Suriye örneğinde bunu gördük. Önce Esadlar, şimdi de radikal İslamcılar devleti yönetemiyor.
Yine Pamphylia’ya dönecek olursak, imparatorluğun gücü zayıflayınca eyaletler üzerindeki etkisi de azaldı. Tabii durumdan yararlanmaya çalışacak güçler hemen harekete geçti. Kuzeydeki steplerde yaşayan “barbarlar” denize inmeye kalkıştı. Roma orduları neyse ki onları püskürtecek kuvveti henüz kaybetmemişti. Ama 3 ve 4. yüzyıllar imparatorluk için pek iyi geçmedi. Bölgenin genel olarak epey hırpalandığını söylememe gerek yok sanırım.
Şimdi sıra bu yazının gerçek yazılma nedenine geldi.
Antalya’da kimler yaşadı, kent halkı hep homojen bir toplum muydu yoksa heterojen özellikler taşıyan bir toplum yapısı mı vardı?
İlk akla gelenle başlayalım. Pamphylia’da örneğin Hristiyanlar yok muydu? Öyle ya M.S. 3 ve 4. yüzyıllardan söz ediyoruz, Hristiyanlar nerede?
“Aziz Paulos Pisidia Antiokheiası’na giderken, Perge’den geçmiş, dönüşte de burada vaaz vermişti. Ama Perge’de fazla kalmadığı anlaşılır.”
George E.Bean, “Eskiçağ’da Güney Kıyılar” adını taşıyan ve benim de bu yazıyı yazarken yararlandığım yapıtında, o dönemde bölgede herhangi bir kiliseden söz edilmediğini belirtir. Ama bu buralarda Hristiyanların olmadığı anlamına gelmiyor tabii ki. Hatta 3. yüzyılın sonlarında (201-300 yılları arasında) Pamphylia’daki Hristiyan cemaatinin büyüdüğünden söz edilir. Demek ki çok daha önce burada Hristiyanlık yayılmaya başlamış. Bean “M.S. 400 yılına doğru, Pamphylia ve Lykaonia kentlerini temsil eden 25 piskopos Side’de toplanarak, çeşitli sorunlar yaratan Eukhit mezhebine karşı alınabilecek önlemleri görüşmüştür” der.
Peki Hristiyanlıktan çok daha eski bir din olan Yahudilikten hiç mi iz yoktur Antalya’da?
Olmaz mı!
Yahudilerin en azından birer ticaret limanı olan Side ve Attaleia’da yani Antalya’da yaşadıklarını belirtir Bean, “Side’de iki ayrı sinagogun varlığı yazıtlar ışığında saptanabilmektedir” der yapıtında.
Antalya’nın tarihi tabii ki Romalılar ile kısıtlı değildir. Sayfalar dolusu sürecek bir öyküye girişmek gerekir bu kentin tarihini anlatmak için, ama sevgili editörümü kızdırmaya hiç mi hiç niyetim yok.! Onun için birkaç satır daha yazıp bitireceğim.
Pamphylia bölgesi M.Ö. 1267-1237 arasında hüküm sürmüş olan Hitti Kralı 3. Hattuşili’nin yıllıklarından öğrenildiği kadarıyla Hititlerin de izlerini taşır. Perge, Patara, Kesros adları Hititlerden kalmadır.1
Selçukluların kenti (yeniden) almalarıyla ilgili 1216 tarihi verilir. O tarihten sonra Türklerin izlerini taşıyan birçok yapı da inşa edilmiştir. Ve tabii ki Otmanlıların2 dönemi ve Cumhuriyet dönemine uzanan yüzyıllar boyunca Antalya tüm doğal güzelliğiyle ve iki bin yılı aşan ömrüyle göz kamaştırmaya devam ediyor.
Antalya, kuruluşundan sonra birçok devletin egemenliği altına girmiş ve tümünün de izlerini taşımaktadır. En çok antik kentin bulunduğu ilimiz sanırım Antalya’dır.
Kentte bugün de Almanlar, İngilizler, Ruslar ve başka Avrupa ülkelerinden insanlar (sürekli olarak) yaşamaktadır.
Tıpkı dünya kenti İstanbul gibi.
Herkese keyifli günler…
1- https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Antalya
2- https://medyagunlugu.com/adi-osman-degil-otmanmis/
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: