Ali Rıza Sığırcı
Gazi Paşa Hazretlerinin ne denli çağlar ötesi bir insan olduğunu görmem için sanırım yaşamımın ilk 50 yılı boş geçti.
Atatürkçü, solcu ve aydın bir aileden geliyordum. Babam Sıvas’ın sünni kesiminden gelmekle beraber, son derecede ilerici ve çağdaştı. Bizlere 14-15 yaşına gelene kadar evde (mecazi anlamda) uygulamadığı kültürel işkence kalmamıştı. Örneğin, evde klasik Batı müziği, opera ve özellikle Jazz müziği dışında müzik yasak idi, aynı Tommiks- Teksas türünden envaî çizgi roman gibi; evimizde bir yıl babamla abimin Lawrence Durrell’in “İskenderiye Dörtlüsü”nü tartıştıklarını anımsarım; 4000-5000 kitaplı kütüphanemizde resimli olarak sadece Van Gogh başta, Manet, Monet, Czanne, Pisarro, Picasso v.b. resimleri ile “yetinmek” durumunda kaldık. Atatürk sevgimiz ileri düzeyde idi ama buna rağmen, Gazi Paşa hazretlerinin ne denli olağandışı olduğunu, ancak son yıllarda anlayabiliyorum… Tüm bunlara özellikle internetin de harc-ı alem olması ve benim de hasbelkader bildiğim birkaç yabancı dil ile hızlı yol kat etmem ve bilgilere çabuk ulaşmam söz konusu oldu…
Gazi Paşa’nın her yaptığı eylemde mutlaka cihanşümul (evrensel) ve ileriye bir işaret bırakacağı o denli çok eylemi olmuştur ki- bunları kıyısından köşesinden yeni yeni anlamaya başlıyorum. Bu konuda ilk yayınım Erzurum Kongre binasının seçimi ile ilgilidir. Diğer iki enteresan husustan birisi 23 Nisan’ın neden 22 veya 24 Nisan olmaması ve Çerkez Ethem Efendi’nin 1920 yılı içinde bir kutup yıldızı gibi parlayıp, sonra da kendini harcaması veya harcanmasıdır. Atatürk’ün tarihsel kişilikler ve kahramanlara hep büyük ilgisi olmuştur. Türkiye sınırlarında ölen Hannibal için Gebze’de anıt yaptırmak istemesi de bunun işaretidir.
TBMM açılışı öncesi ve kısmen akabindeki dönem Kurtuluş savaşının en yaman günleridir. Sevr Antlaşması sonrası tek düzenli ordu, başında Kâzım Karabekir Paşa’nın bulunduğu Şark ordusudur. Bu orduyu değil Batı cephesine çekme, yerinden kıpırdatma imkânı dahî – fırsattan istifade eden Taşnak Partisi yönetimindeki Ermenistan Cumhuriyeti’nin Doğu Anadolu’ya saldırması nedeniyle-olanaksızdır. (Bu durum ancak Kasım ortalarında Ermenistan’ın yenilmesi ve 1 Aralık 1920’de Gümrü-Aleksandropol antlaşması imzalanması ile giderilebilmiştir. Gümrü antlaşması, TBMM hükûmetinin imzaladığı ilk antlaşmadır!)
Batıda olan savaşlar ve ayaklanmalar, ancak Çerkes Ethem gibiler ve diğer gezgin güçler ( kuvva-i seyyare) ile durdurulmaya çalışılır. Ethem Bey’in “görev alanı” Batı cephesinde Yunanlar, Sakarya-Adapazarı isyanları, hattâ TBMM açıldıktan sonra, çarpışacak veya yeri değiştirilebilecek hiçbir kuvvet olmadığından- Haziran 1920’de Yozgat’taki Çapanoğlu isyanını (başarı ile) bastırmaktır. Bunların hepsinden alnının akı ile çıkmıştır..
Haziran 1919’da Erzurum ve Eylûl 1919 Sivas kongrelerinde alınan kararlardan sonra devletleşmenin bir adımı olarak Ankara’da bir Meclis oluşturulması ve toplanması gerekmekte idi. Ancak Türkiye’nin temsil edilmesi ile “legal” bir temsiliyet oluşturulabilirdi.
Neredeyse son 10 yılını istisnasız savaşlarla geçiren Anadolu halkı ve eşrafını; Padişah hükûmetinin karşı propagandaları, Yunan-İngiliz saldırıları ve diğer kötü koşullara rağmen Ankara meclisi oluşumuna ikna etmek için; yani harap durumdaki, güçsüz, neredeyse her şeyini yitiren bu fedakâr milleti son bir kez daha davasına iknâ etmek için büyük stratejist ve zamanlamacı Gazi Paşa Hazretleri, her zaman örneklerini görebileceğimiz pragmatizmini işleterek; meclisi açma ve bunun töreni çağrısında da göreceğimiz gibi “şu anda İngilizler tarafından işgâl altında tutulan Hilafet ve Saltanatı da kurtarmak gibi” pek çok dinsel öge kullanmak durumunda kalmıştır. Bu dinsel öğelerin yanı sıra- açılış törenini ancak ve ancak BİR CUMA GÜNÜNE “TESADÜF” EDEN 23 NİSAN 1920’de ve Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde kılınacak Cuma namazı sonrası gerekli dualar ve kurbanlar sonrası Ulus’taki TBMM binası açılmıştır.
Yani neden 22 veya 24 değil de 23 Nisan’ın seçildiği hususunu sanırım rahatlıkla anlamışızdır. 23 Nisan olmasa 30 Nisan olurdu ama mutlaka bir cuma günü olurdu
Son olarak, TBMM’nin açılış davetiyesini, aslına sadık kalmaya çalışarak günümüz Türkçesine aktaralım:
Tamimde, yani bir nevi “Millete açik davetiye”de şöyle denilmektedir:
“1. Kerim olan Allah’ın izniyle (İnşaallah) 23 Nisan Cuma günü Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2. Vatanın istiklali, yüce hilafet ve saltanat makamının kurtulması gibi en mühim ve hayatî vazifeleri yerine getirecek olan Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü Cuma’ya denk getirmekle zikrolunan günün mübarekliginden istifade ve bütün Milletvekilleriyle birlikte Haci Bayram-i Veli Camii’nde Cuma namazi kılınarak Kur’an’dan ve namazdan feyz alınacaktır.
Namazdan sonra Peygamberimiz’in sancağı ve sakal-ı şerifi taşınarak Meclis önüne gidilecektir. Meclis binasına girilmezden önce bir dua yapılacak ve kurban kesilecektir. Bu merasim esnasında, Hacı Bayram-i Veli Camii’nden Meclis binasına kadar Kolordu Kumandanlığı’na bağlı askerler hususi tertibat alacaklardır.
3. Zikrolunan günün (Cuma günü) kutsiyeti için bugünden itibaren vilayet merkezinde (Ankara’da) vali Beyefendi hazretlerinin organizesi ile hatim (Kur’an-i Kerim’in tamamını okumak) ve buharii şerif (seçme hadisler) okunmasına baslanacak ve hatmi şerifin son kısmı teberrüken (uğur sayılarak) Cuma günü namazdan sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır.
4. Mukaddes ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı şekilde bugünden itibaren Buhari ve Kur’an hatimlerinin indirilmesine başlanılarak Cuma günü ezandan önce minarelerde salavat-i şerife okunacak ve hutbe esnasında halife ve padişahımız hazretlerinin isimleri zikredilirken, padişahlık makamının ve bütün ülkenin bir an evvel kurtulmaları ve saadete kavuşmaları için dualar edilecektir.
Cuma namazının kılınmasından sonra da hatimler bitirilerek vatanın kurtulması, bunun için milletçe gayret gösterilmesinin lüzumu ve Millet Meclisi’nin vereceği vazifeleri yerine getirmenin ehemmiyetiyle ilgili vaazlar verilecektir.
Daha sonra halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu dinî ve vatanî merasimin yerine getirilmesinden ve camilerden çıkıldıktan sonra Osmanlı beldelerinin her tarafında, hükümet konağına gelinerek Meclis’in açılışından dolayi resmî kutlamalar yapılacak, tebrikler kabul edilecektir.
Her tarafta Cuma namazından önce münasip sekilde mevlid-i şerif okunacaktır.
5. Bu tebliğin derhal neşredilmesi ve yayılması için her vasıtaya müracaat edilecek ve en hızlı şekilde en ücra köylere, en küçük askerî birliklere, memleketin bütün teşkilat ve müesseselerine ulaştırılması temin edilecektir. Ayrıca büyük levhalar halinde her tarafa yazılacak ve mümkün olan yerlerde matbaada bastırılıp çoğaltılarak ücretsiz olarak dağıtılacaktır.
6. Cenab-i Hakk’tan tam bir muvaffakiyet niyaz olunur.
Heyeti Temsiliye Namına
Mustafa Kemal”
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.