Münih’teki Güvenlik Konferansı, ABD ile Avrupa arasındaki iplerin tam kopmasa da, tehlikeli bir şekilde gerildiğini, Avrupa-Atlantik bağının onarılması zor bir şekilde zarar gördüğünü ortaya koydu. ABD Başkanı Trump, bu durumun işaretlerini zaten aylar öncesinden vermişti.
Başkan Yardımcısı JD Vance, konferansta yaptığı konuşmada Avrupa’da demokrasi zafiyeti olduğunu ileri sürerek, Avrupalılara sosyal medyayı sansürlemek, seçimlere müdahale etmek ve Hristiyanların haklarını ihlal etmek gibi suçlamalarda bulundu. Vance ayrıca, Trump yönetimi uygulamalarının ABD’nin, Avrupa ile ilişkilerinde bir dönüm noktası olacağını açıkladı.
Vance’in, “dönüm noktası” ifadesi ile ne demek istediğinin işaretleri çabuk ortaya çıktı. Başkan Donald Trump, Rusya-Ukrayna savaşının sona erdirilmesi için Avrupa’dan yükselen bütün itirazlara kulağını tıkayıp, AB ve Ukrayna’yı devre dışı bırakarak, Rusya ile doğrudan müzakerelere başladı.
Trump’ın bu tutumunda, müzakere ile çözüm bulma yönteminin çok fazla zaman ve çaba gerektirdiği Avrupa’da, herhangi bir kararın alınmasının zorluğunun da önemli derecede etkisi olduğu düşünülmektedir.

AB içinde süregelen pek çok anlaşmazlık ve kararsızlığa son örnek Paris toplantısıdır. ABD’den ithalat kısıtlamalarına karşı, Fransa ve bazı üye ülkeler Trump’ın politikalarına karşı mütekabiliyet ilkesini savunurken, Avrupa Komisyonu bu yaklaşımın Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına aykırı olabileceğini ileri sürmektedir.
Ayrıca, Macaristan Rusya’ya uygulanmakta olan ve Belarus ile birlikte yaklaşık 3000 kişi ve kuruluşu kapsayan yaptırımların yenilenmesi için ihtiyaç duyulan oy birliğine uymayabileceğini açıklamıştır.
İngiltere ve Fransa gibi bazı ülkelerinin liderliğinde muhtemel bir anlaşmanın güvenliğini sağlamak için Ukrayna’ya ABD desteği ile bir gözlem gücü gönderilmesi gündeme gelmiştir. Ancak bu konuda da ortak bir tutum belirlenememiştir.
ABD bunun bir NATO gücü olamayacağını söylerken, Rusya da böyle bir güce kesinlikle karşı olduğunu açıklamıştır. Avrupa’nın Ukrayna’ya kuvvet gönderme isteği, bu olumsuzlukları dikkate almadan gerginliği arttıracak ve NATO’yu krizin bir parçası haline getirecek girişimlerde ısrarcı olmasının yeni bir örneğidir.
Avrupa’nın acizliği
Dikkat çeken bir başka husus ise “stratejik bağımsızlık” peşinde koşan Avrupalıların, bir barış gücü görevini bile yalnız başlarına yapabilecek güçte olmayıp, ABD desteğine ihtiyaç duymalarıdır.
Bu şartlar altında, ABD’nin sırtındaki Avrupa ve Ukrayna yüklerini atarak, kendi menfaatlerini korumak ve bir şekilde barışı sağlayarak, yıpranmış olan itibarını da yükseltmek yolunu seçmiş olabileceği akla gelmektedir. Nitekim şimdiden, “Üç yıldan beri Rusya ile hiçbir temas olmamışken, Trump döneminde telefonla görüşmenin de ötesinde, yüz yüze görüşmelerin başlatıldığını” söylemekteler.

Trump’ın hiçbir şeyi umursamayan ve hiçbir kurala uymayan davranışlarının listesi kabarıktır. Rusya’dan S-400 hava savunma füzeleri aldık diye NATO müttefiki Türkiye’yi CAATSA kanunu kapsamına alarak “Muhasım” kategorisine sokması (S-400 füzesi alan Hindistan’a aynı yasa hükümleri uygulanmamıştır), Romanya’daki seçimlere karışması, bir başka NATO üyesi olan Danimarka’dan Grönland’ı satın alma niyetini açıklaması, Danimarka bu talebini reddedince de gerektiğinde kuvvet kullanmak ve ekonomik yaptırım uygulamak ile tehdit etmesi, Kanada’nın ABD’ye bağlanması gerektiğinde ısrarı gibi davranışlarla, geriye ne kaldı ise, NATO İttifakı’na geriye verdiği zararın onarılması pek mümkün görülmemektedir.
Rusya ile uğraşmakta olan Ukrayna, şimdi ABD baskıları ile karşı karşıyadır. Trump, “Ukrayna’da ne varsa hepsini alacağını” açıklamıştır. Öncelikle ilgilendiği 500 milyar dolar değerindeki kıymetli madenlerdir. Ukrayna’yı, bununla ilgili anlaşmayı imzalamazsa, bütün muhaberesini sağladığı Elon Musk’ın Starlink bağlantılarını kesmekle tehdit etmektedir. Bu imkanı kaybettiği takdirde Ukrayna’nın yerine koyacağı bir başka sistem mevcut değildir.
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in, Ukrayna’da 2014 Rus işgalinden önceki hale dönülmesini beklemenin ve bunu savunmanın gerçekçi bir yaklaşım olmadığını açıklaması, Rusya ile muhtemel bir görüşme aşamasında, Ukrayna’nın pazarlık imkanını ortadan kaldırmıştır. ABD, bu şekilde Rusya’nın ele geçirdiği Ukrayna topraklarını elinde tutmasına da yeşil ışık yakmıştır. Amerikan yönetimi, Ukrayna’nın NATO’ya katılmayacağını da açıkça belirtmiş, Rusya ile diplomatik ilişkilerin yakın zamanda teşkil edileceğini ifade etmiştir.
Bu arada, Ukrayna Dışişleri Bakanı Andrii Sybiha, kimsenin Ukrayna’yı pes etmeye zorlayamayacağını belirtmiş, Ukrayna’nın var olma haklarını savunmaya devam edeceklerini açıklamıştır.

Avrupa “Meşru Cumhurbaşkanı” olarak tanımlasa bile, Trump, bir”komedyen ve diktatör” olarak nitelendirdiği Zelenski’yi savaşta başarısız olmakla kalmayıp, ABD’nin, yarısı kayıp 350 milyar dolar harcamasına yol açmakla suçlamakta ve bu parayı geri istemektedir. Aslında Ukrayna’ya yapılan yardımın 350 milyar değil 174-183 milyar dolar civarında olduğu yolunda haberler mevcuttur. Ayrıca, bu para Kongre tarafından yardım olarak onaylandığından, Trump’ın bunu borç olarak mütalaa ederek geri ödenmesini istemesinin ABD kanunlarına aykırı olduğunu savunanlar da vardır.
Avrupa’nın kendi güvenliği için dahi harcama yapmaktan hoşlanmadığı bilinen bir gerçektir. “Soğuk Savaş” gibi, şişirilmiş de olsa, bir Sovyet tehdidi varken bile, Avrupa’nın güvenliğini büyük ölçüde ABD’ye emanet etmişlerdi. “Soğuk Savaş” bittikten sonra, tehdit kalmadı gerekçesi ile birlikler terhis edildi, komuta kontrol düzenleri bozuldu ve harp planları imha edildi. Bunun sonunda Avrupa’nın savunması ciddi zarar görürken, güçlü ülkeler dahil ciddi silah, malzeme ve teçhizat noksanları ve arızaları yaşandı. İngiltere ve ABD, 2022 yılının başlarında Avrupalıları, Ukrayna’daki Rus tehdidini ciddiye almaları için uyardılarsa da dinlemediler.
Sadece su ve pil stoklamalarının tamamlanması ve Rus siber savaş uygulamalarına karşı bütün paralarını bankada tutmak yerine bir kısmının evde muhafaza edilmesini önerdiler. Ancak savunma harcamalarını arttırmaya karar verdiklerini de unutmamak lazım.
Tedirginlik içindeler
ABD koruması hızla zayıfladığından, Avrupa’nın da savunmasını güçlendirmek için hızlı hareket etmesi gerekmektedir çünkü ABD Dışişleri Bakanı, Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesine yönelik hazırladıkları karar tasarısını 24 Şubat’ta BM Genel Kurulu’na sunacaklarını duyurmuştur. Avrupalılar şimdi, Trump’ın desteğinden nelerin, ne zaman, ne kadar azalacağını ve vermiş oldukları garantilere ne derece sadık kalacağını bilememenin ve buna göre tedbir alamamanın tedirginliği içindedir.
Zelenski, yıllardan beri konuşulan ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen eski bir hikayeyi tekrar gündeme taşımış ve bir Avrupa ordusu kurulması fikrini ortaya atmıştır. Bunun nasıl olacağı belli değildir ancak ikisi de Avrupa’nın güvenliğinden sorumlu ama siyasi çekişmeler nedeni bir türlü anlaşamayan NATO ve AB’nin, yeni bir düzenleme ile verimli çalışacak hale getirilmesine ihtiyac olduğu kesindir.
Bu arada, ABD’nin NATO’da meydana getirdiği çatlağı onarmak için herhangi bir şey yapmaya niyeti olmadığı da anlaşılmaktadır.

Rusya ise, savaşı Batı ile daha geniş bir çatışmanın parçası olarak görmekte ve bu nedenle de Batı’nın kendisini kuşatma çabalarına karşı, Rus ana vatanının korunması için nefsi müdafaa yaptığını savunmaktadır. “Soğuk Savaş” sonunda, Rusya Avrupa’dan 380,000 asker ve nükleer silahlarını çekmiş, iki Almanya’nın birleşmesine ses çıkarmayarak yeniden hükümran bir ülke olmasını sağlamıştır. Olup olmadığı hâlâ tartışıldığı şekilde, Ruslar bu yaptıklarına karşılık, Amerikalıların da NATO’nun doğuya bir santim dahi ilerlemeyeceği yolunda garanti verdiklerini ancak verdikleri sözü tutmadıklarını ve Rusya etrafındaki kuşatmayı daralttıklarını iddia etmektedirler. NATO üyeliği gündeme gelen ve Barış İçin Ortaklık programına dahil edilen Gürcistan’a taarruz ve Ukrayna’nın NATO üyeliğini harp sebebi sayacaklarını ilan etmeleri, hep bu kuşatılma endişesinden kaynaklanmaktadır.
Can simidi
Orta Doğu, Akdeniz, Kafkasya, Avrupa ve Kuzey Afrika’daki mevcudiyetini ve etkisini kaybetmiş bir Rusya için, Ukrayna’da ele geçirdiği topraklar, eğer muhafaza edebilirse, prestijini kurtaracak ve güvenliğini artıracak bir can simidi olacaktır. Müteakip adım, belki de kendisine uygulanmakta olan yaptırımların, sınırlı da olsa, bir şekilde hafifletilmesini sağlamaktır.
32 NATO ülkesinin, Rusya ile baş edemediği açıktır. NATO ve AB’nin bunun nedenlerini herhalde araştırmaları gerekecektir.
Türkiye, savaşın başından beri, iki tarafla da ilişkilerini tarafsızca devam ettirerek, Montrö Antlaşması’na uyulması, tahıl koridorunun çalıştırılması ve Karadeniz’de mayınların temizlenmesi, esir mübadelesi ile hasta ve yaralıların tahliyesi gibi son derece önemli işleri gerçekleştirmiştir. Halen her iki ülke ile de üst düzey temaslarını sürdürmektedir.
Netice olarak, büyük bir karmaşa içinde uluslararası düzen altüst olmuş, NATO işlevini kaybetmiş, kurucu belgesi olan Washington Antlaşması’nın bir anlamı kalmamış, Avrupa-Atlantik ilişkileri ağır yara almıştır. ABD’nin, Batı’nın kurduğu ve yaşatmak için büyük çaba sarfettiği Kurallara Dayalı Uluslararası Sistemi, “Kuvvetli olanın dediği olur” anlayışı ile yeniden tanımlamak niyeti içinde olduğu anlaşılmaktadır.
Bir müddettir sıkça telaffuz edilmekte olan Çok Kutuplu Dünya yerine Trump, kendi kontrolünde, kendi küresel menfaatlerine ve düşüncelerine göre, MAGA ( Make America Great Again-Amerika’yı Yeniden Büyük Yap) çizgisinde şekillenmiş Tek Kutuplu Bir Dünya kurmaya kararlı görülmektedir. Müteakiben, Avrupa’yı Rusya ile baş başa bırakıp, Pasifik’e yönelmeye teşebbüs etmesi de beklenmelidir…
***
Ergin Saygun’un daha önceki makaleleri: