Osmanlı devletine bağlı Cezayirli korsanların İzlanda’ya yaptıkları deniz seferini anlatan yazının ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Bernard Lewis’in 1953 yılında İstanbul Üniversitesi, Türkiyat Enstitüsü, Türkiyat Dergisinde yayımlanan bir yazısından yararlandığım yazının bu bölümünde Osmanlı korsanlarıyla ilgili özel bilgiler de veriliyor.
***
Olaf bu hususta şöyle diyor: ‘Bu kötü insanların çehreleri ve kıyafetleri hakkında biraz malûmat vereceğim. Bunlar tıpkı diğer insanlar gibi olup boyları birbirinden farklı idi. Bazılarının rengi beyaz, bazıları koyu esmerdi. İçlerinden bir kısmı Türk değil, Norveçli, Danimarkalı, Alman ve İngiliz gibi muhtelif milletlere mensuptu. İçlerinde dinlerine sadık kalanlar esir düştükleri zamanki kıyafetlerini muhafaza etmişlerdi. En tehlikeli ve ağır işlere koşulan bu insanlara, hizmetleri mukabilinde dayak atılırdı. Türklerin (= Müslümanlar) kâffesi (tamamı), bazıları kaytan, bazıları sırma veya ipek şeritle süslü uzun kırmızı serpuşlar giyiyordu. Sırtlarında uzun entariler vardı. Bunlar çok bol olduğundan, eteklerini bellerindeki kemerlere sokarlardı. Donları yelken bezinden olup, çoğu çıplak ayaklarına nalçalı yemeni geçirmişlerdi. Siyah saçlı idiler, sakallarını tıraş edip yalnız bıyık bırakmışlardı. Hakikî Türklerin tavır ve hareketleri, diğer milletlerden, tâbir caizse, hiç farklı değildi diyebilirim. Mühtediler, kılık kıyafet bakımından Türklerin aynı idiler. Adam öldüren, döven, işkence eden ve her türlü fenalığı irtikâb edenler (kötü işler yapanlar) de asıl bunlardı’ 9
Korsan filosu İzlanda’ya yaklaşırken şiddetli bir fırtınaya tutulup dağıldı. Filodan ayrılan bir gemi 20 Haziran’da tek başına Grindavik’e yanaştı. Limanda bir Danimarka tüccar gemisi bulunuyordu. Korsanlar, kendilerine, balina avcısı süsü vererek bu hile sayesinde Danimarka gemisini kolayca ele geçirdi ve sahile yaptıkları bir hücumdan sonra ganimetler ve esirlerle uzaklaşıp gitti. Yolda rastladıkları diğer bir Danimarka gemisine yanaşıp gemiyi yakaladılar ve içine kendilerinden mürettebat yerleştirdiler. Gemilerden birini, esir ve ganimetle Cezayir’e gönderdiler. Diğer iki gemi Faxa Koyu istikametinde İzlanda’nın garp sahiline doğru yelken açtı.
Bu akının haberi süratle yayılmış ve büyük bir telaş meydana getirmişti. Halkı ikaz için hususî tertibatla verilen işaret üzerine insanlar ve gemiler Bessastadir’de toplandı. Rykjavik’e (bugün Reykyavik diye okuduğumuz İzlanda’nın başkenti) birkaç mil mesafede Seila adlı küçük bir köyde bulunan bu kasaba, Danimarka’nın İzlanda valisinin oturduğu yerdi. Bu yer bilâhare 17. asırda idare merkezi olmuştur. Hindistan’a seyahatleri ile tanınmış meşhur İzlandalı seyyah Jon Olafsson, tam bu sırada, birkaç Fransızla beraber Bessastadir’e gelmiş bulunuyordu. Bu zatın oğlu Olaf Jonsson tarafından yazılan biyografisinde korsanların Bessastadir’e gelişlerine dair şu malûmat mevcuttur.
‘Jon Olafsson’a seyahati geri bırakarak vaziyetin tavazzuhuna (açıklığa kavuşmasına) kadar beklemesi emredilmişti. Vali, herkesin müdafaaya amade (savunmaya hazır) bulunmasını ve gösterilen yerleri işgal etmesini, Jon Olafsson ile Fransızların da kalede kalıp topları ateşlemeye hazır bir vaziyette olmalarını bildirmişti. Bizzat vali ile adamları ve birçok İzlandalı, ellerinde uzun değnekler, eyerleri tunçla kaplı atlara binerek öteye beriye koşuyordu. Eyerler güneşte parladıkça, süvariler, zırhlı insanları andırıyordu.
Karada müdafaa tertibatı alındıktan sonradır ki korsan gemileri limana yaklaşmaya başladı. Limandaki gemilerde ve kalede bulunanlar bunu görünce birkaç salvo (top atışı) savurdu. Korsanlar da aynı şekilde mukabele etti. Tam bu sırada, Allah’ın inayetiyle, sular cezir haline gelerek çekildiğinden iki korsan gemisinden biri karaya oturdu. Korsanların esir ettikleri insanlarla ganimetlerin büyük bir kısmı bu gemide idi. Diğer gemideki korsanlar bu vaziyeti görünce karaya oturan gemiyi hafifletmek için insanları ve malları kendi gemilerine taşımak üzere, her iki gemiden sandal indirdi. Aynı zamanda, Danimarka gemisinden elde etmiş oldukları bal, yağ ve sair sulu maddelerle dolu ağır fıçıları denize atıyorlardı. Birçoğu sahile sürüklenen fıçıların üzerinde Skutilsfjörd tacirlerinden Bogi Nielsson’un markası vardı. Jon Olafsson bu markayı tanıyarak Skutilsfjörd limanına mensup bir geminin korsanlar eline düşmüş olduğunu anladı. Korsanlar suyun içinde çırpınıp, insanları bir gemiden diğerine naklederlerken, Danimarkalılar, gerek kendi gemilerinden ve gerek kaleden, heyhat ki ateşi kesti. İzlandalılar ise, korsanların bu müşkül vaziyetleri esnasında mümkün olduğu kadar fazla ateş etmek arzusunda idiler; fakat buna muvaffak olamadıkları için10 korsan gemisi, suların yükselmesi sayesinde yüzdürülmüştür. Her iki gemi Seila’dan uzaklaşarak gerisin geriye cenup sahillerini tâkib ederek çekildi ve haziranda Vestmann Adaları’na gelip oralarını yağma ettikleri zamana kadar ortada görünmediler. Korsan gemilerinin Seila’ya gelişi, İzlanda parlamentosunun (Althing) içtimaya (toplanmaya) başlayacağı sıralara tesadüf ettiğinden, ortalığı istilâ eden dehşet dolayısıyla, vali de, Bessastadir’de bulunan diğer kimseler de o yaz parlamentoya gelemedi.”11
Vestmann Adaları’na geldiğini söylediğimiz gemiler, hakikatte, Bessastadir’e gelen gemiler değildi. Seila’dan hareket edenler diğer gemileri beklemeden, beraberlerinde 15 İzlandalı ve adedi meçhul Danimarkalı esirle Cezayir’e dönmüştü. Aynı zamanda diğer iki gemi şark sahillerine doğru ilerlemekte idi . Bunlar 5 Temmuz’da dört sandalla Berutfjörd’a çıkarak 13 Temmuz’da ganimet ve esirle dönmüş ve daha birkaç ufak hücumdan sonra korsanlar 110 esir alıp cenup istikametine teveccüh etmişlerdi (yönelmişlerdi). Bunlar cenup sahillerinde dördüncü gemiye rastlayarak onunla beraber Vestmann Adaları’na doğru ilerledi. Yolda rastladıkları bir İngiliz balıkçı gemisinin kaptanını, Kaupstad limanının tehlikeli geçidi için kılavuz vermesi hususunda tazyik ettiler.
Vestmann Adaları İzlanda’nın dört mil cenubunda küçük bir takımadadır. Bunların ancak en büyüğü olan Heimaey meskûndur (yerleşim vardır) ve bu ada asrın ilk senelerinde İspanyol ve İngiliz korsanlarının taarruzuna maruz kalmıştır. Cezayir korsanlarının yaklaştığı haberi ada sakinlerine ulaşmıştır. İzlanda kaynaklarında, Türklerin pençeli, ağızlarından ateş ve kükürt püsküren, alınlarında, göğüslerinde ve diz kapaklarında ileriye uzanmış bıçaklar bulunan mahlûklar olduğuna dair garip rivayetler vardır. İzlandalılar, korsanların geldiği haberi üzerine, Danimarkalılara ait ticarethane etrafında süratle müdafaa tertibatı aldılar. 16 Temmuz sabahı, üç geminin adaya yaklaştığı görüldü. Bütün hazırlıklara rağmen ciddî bir mukavemet gösterilemedi. Korsanlar karaya üç büyük müfreze çıkardı ve büyük miktarda ganimet ve esir aldıktan başka, limanda yakaladıkları Krabbe adlı Danimarka ticaret gemisine esirleri doldurup onu kendilerinden mürekkep (oluşan) mürettebata tevdi ettiler (verdiler). Korsan filosu veda selâmı makamında dokuz pare top attıktan sonra 242 esirle uzaklaşıp gittiler.
Korsanların Cezayir’e dönüş seyahati, Heimaey’de yakalanmış esir papaz Olaf Egilsson tarafından canlı bir surette hikâye edilmiştir. Hava fena olduğundan, Krabbe diğer gemilerden ayrılmak mecburiyetinde kalmış ve bir hafta tek başına seyahat etmiştir. Krabbe’deki esirlerin sayısı mürettebatın birkaç misli idi. Bunlar, isyan ederek gemiyi ele geçirmek üzere plan tasarlamışlar, fakat bu plân meydana çıktığından teşebbüs sonuçsuz kalmıştır. Esirler arasında bulunan bir Danimarkalı, kendi milletinden olan mühtedi Paul ile konuşarak, şüphesiz kendine ehemmiyet verdirmek için, ona, bir kedi öldürmek için kaç fare lâzım olduğunu sormuş, Paul de bu sualden ne kast edildiğini anlayarak korsanları ikaz etmiş. Esirler, Krabbe’nin diğer gemilerle buluşmasına kadar zincire vurulmuş. Olaf Egilsson, seyahat esnasında esirlere iyi muamele edildiğini söyleyerek, Türkler kendileri yalnız su içtikleri halde esirlerine bira, mead, brandy gibi içkiler verdiklerini kaydediyor.
Esirler, gemilerin alt ambarlarında yerleştirilmişti. Olaf Egilsson diyor ki ‘Burası karanlık olduğundan, gece gündüz kandil yanıyor ve her akşam bize yiyecek hazırlanıyordu ve yemek zabitlerin kendi kamaralarında yedikleri yemeğin aynı oluyordu’. Vestmann Adası’ndaki ‘ticarethaneden yağmalanan iki varil bira ve mead, tükeninceye kadar bize verilmiştir. Korsanlar, ticarethanelerdeki bütün içkileri imha etmişlerdir. Brandy de yalnız sabahları veriliyordu. Türkler sudan başka bir içki kullanmazlar.’ 12
Korsan Gemileri, 12 Ağustosta Cezayir’e muvasalat etti (ulaştı) ve esirler burada satıldı. Olaf Egilsson, fidye işini tanzim etmek için Kopenhag’a izam edilmiş (izam abartmak demek ama burada gönderilmiş demek istiyor sanırım) ve orada fidye için para toplamak üzere büyük bir gayret gösterilmiştir. 1635 senesine ait bir vesikada 31 erkek ve 39 kadının esarette kaldığını, müteakip seneye ait bir vesikada ise 34 kişinin fidye verilmek suretiyle kurtarıldığı kaydı mevcud bulunmaktadır. Emmanuel d’Aranda’nın tanıklığına göre bir kısım esirler 1642’de hâlâ Afrika’da bulunmakta idi. Esirlerden en az ikisi kendi arzuları ile Cezayir’de kalmış ve korsanlara katılmıştır. Bunlardan biri olan Jon Asbjarnarsson, Cezayir Dayısı’nın sarayında mühim bir mevkiye yükselmiş, diğeri, Jon Jonsson Vestmann ise, korsan kaptanlarından biri olmuştur. Bu adam, birçok maceralar geçirdikten sonra nihayet Avrupa’ya dönmüş ve Kopenhag şehrinde vefat etmiştir.”13
Herkese keyifli günler.
Manşet görseli: Heimaey Limanı temsili resim.
KAYNAKLAR
9- En Kort Bcretning, pp. 19 – 20.
10- Diğer bazı izlanda kaynakları, Danimarka’lı vali Holger Roseukrands’ın bu husustaki kayıtsızlığını şiddetle tenkid etmektedir.
11-The Life of the Icelander Jon Olafsson, Dr. Sigfus Blöndal’ın neşriyatından tercüme eden Dame Bertha Philpotto, II, London, 1932, pp. 2a8-ö. Bildiğime güre, bu kitap, orijinal kaynakların yegâne tercümesidir.
12-En Kart Beretning, p, 22.
13-Blöndal, gast, ger, pp. 207-8.
1. Bölüm: