Pazartesi, 27 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Almanya’daki Türkiye algısı

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 19 Eylül 2024 20:03
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

Almanya’dan Türkiye’ye tatile gelen eski dostlarla geçenlerde buluştuk. Eski dostlarla eski günleri yad ettik. Eski anıları tazeledik. Bu arada, Almanların Türkiye’ye ve Türkiye’deki siyasete bakış açısını da konuştuk.

Sohbette de dile getirdiğimiz gibi, Türkiye doğal güzellikleri, kültürel, tarihi zenginlikleri, deniz, güneşi, yemekleri ile her daim Almanların ilgi odağında olmuştur. Tatile gittikleri yerlerin başında gelmiştir. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’e hayranlık beslemiş, Türkiye’nin modernleşme çabalarını takdirle izlemişlerdir. Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik önemini, ekonomik potansiyelini göz önünde tutmuştur. Kısaca, Türkiye Almanya için AB dışında, her daim her açıdan yakın ilişkiler içinde olunması gereken dost ülkeler arasında yer almıştır.

Almanya’da Başkonsolos (Mainz-1993-1997) olarak görev yaptığım tarihlerde Almanlarda gözlediğim ve takdir ettiğim en dikkat çekici özelliklerinden biri, ülke gündeminde bulunan çeşitli sorunlara çözüm arayışlarında öz güvene dayalı, öz eleştirel yaklaşıma sahip olmalarıydı. Bu anlayışla Türkiye’de demokrasi ve insan haklarıyla bağdaşmaz gördükleri uygulamaları eleştiri konusu yapmaktan kaçınmazlardı. Alman politikacılardan, sivil toplum örgütü temsilcilerinden zaman zaman mektup alırdık. Türkiye’deki insan hakları ihlallerine ilişkin çeşitli kaynaklardan kendilerine ulaşan iddiaları bizlere iletir, bunların doğru olup olmadığını sorarlardı. Medyada da benzer iddialar yer alırdı. Bu mektupların ve medyada çıkan haberlerin içeriğini Ankara’ya iletir, aldığımız yanıtı da muhataplarına bildirirdik. Çoğu zamanda bu iddiaların doğru olmadığı anlaşılırdı. Terör örgütü PKK ile mücadele çerçevesinde ülkemizdeki bazı uygulamaların da Almanya’da eleştiri konusu yapıldığına tanık olunurdu. Tabii diğer Avrupa ülkelerinde de durum farklı değildi.

Büyükelçiliğimizin ve başkonsolosluklarımızın önde gelen çalışmalarından biri de, Türkiye’de demokrasiye ve insan haklarına atfedilen önemi Alman kamuoyuna daha iyi anlatabilmekti. Bu çerçevede, 21 Mart 1995 tarihinde görev bölgem olan Rheinland-Phalz Eyalet Parlamentosu’nda bu konuda bir konuşma yapmıştım. Toplantıda, Eyalet Parlamento Başkanı, Başbakan ve bakanlar da hazır bulunmuşlardı. Türkiye’nin jeopolitik öneminden, güç kaynaklarından, barışçıl dış politikasından, demokrasiyi daha güçlendirmek amacıyla attığı adımlardan ve terörle mücadelesinden söz etmiştim. Türkiye’yi ve Türkiye’deki gelişmeleri doğru algılayabilmek için, günlük gelişmelerin ayrıntıların ötesinde, Türkiye’nin özelliklerini tarihi perspektif içinde, günümüzde ve geleceğe yönelik olarak değerlendirmek gerektiğini belirtmiştim. Bu değerlendirmede, dünyada değişen siyasi, askeri ve ekonomik koşulların ışığında, Türkiye’nin jeopolitik konumunun da göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etmiştim. İlgiyle karşılanan konuşmam Avrupa’daki Türk basınında geniş yer almıştı.

Otuz yıl öncesine ait bu anılarımı burada neden yazıyorum anlatayım…

Türkiye, başta Almanya, Avrupa’nın her daim yakından izlediği, ilgilendiği ülkeler arasında olmuştur. Dün neyse bugün de aynı. Aradan yıllar geçti. Köprünün altından çok sular geçti. O tarihlerde akla hayale gelmeyecek gelişmeler gerçekleşti. Türkiye’de koalisyonlar dönemi sona erdi, AKP iktidar oldu. AKP, Avrupa Birliği’ne tam üyelik yolunda ilk yıllarda önemli adımlar attı. 1982 Anayasasının temel hak ve özgürlüklerle ilgili bazı maddeleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlendi. Bu gelişmeler Avrupa’da olumlu karşılandı. AB ile ilişkilere olumlu yansımaları oldu. Ancak süreç ilerledikçe taleplerin karşılanmasında zorluklar yaşanmaya başladı. Avrupa Birliği ile ilişkiler yokuş aşağı inmeye başladı. Başta Almanya, Avrupa ülkelerinin demokrasi, insan hakları konularında Türkiye’ye karşı sürdürdüğü eleştiriler yoğunlaştı. Bu durum Türkiye’ye yönelik yatırımları da olumsuz etkiledi. Türkiye’nin gündeminde bulunan çeşitli insan hakları odaklı davalarda Avrupa Konseyi ile de ciddi  sorunlar yaşanmaya başlandı.

Bu çerçevede bir kaç gün önce Can Atalay’ın milletvekili seçilmesi sonrası serbest bırakılmaması ve yargılamasının yenilenmemesi  ayrıca milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki sürtüşmeye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin müdahil olduğu sosyal medyaya yansıdı. AİHM’in bu konularda Türkiye’den savunma istediği anlaşılıyor.

Ankara’nın AİHM’in sorularına ne yanıt vereceğini bilemeyiz. İktidara geldiği ilk yıllarda AİHM ilkeleri doğrultusunda önemli adımlar atan AKP, muhtemelen bu kez farklı bir tutum izleyecek. Türkiye’nin ne denli hukukun üstünlüğüne önem verdiğini vurgulayacak. Öz eleştiriye kapalı klasik tutumunu sürdürecek. Ancak AİHM’in Atalay davası ve diğer davaların peşini bırakmayacağı görülüyor. Bir yurttaş sosyal medyada çıkan haberlerle ilgili olarak, “Bu sorun başımızı çok ağrıtacak. Tenis kulübünde adama futbol oynatmazlar” yazmış. Bir diğeri yanıt vermiş, “Futbola meraklı bir liderin olduğu sürece her yer ona futbol sahasıdır” demiş. AİHM’in gündeminde olan diğer davalar gibi Atalay davasının da sadece AİHM’in değil, diğer Avrupa ülkelerinin de gündeminde olacağı kuşkusuz. Kimin umurunda…

Kuşkunuz olmasın Avrupa’nın şu sıralar yakından takip ettiği, ilgilendiği davalardan birisi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili dava. Türkiye’deki yargı-siyaset ilişkisi kamuoyumuz kadar Avrupa’nın da gündeminde. Seçildiğinden bu yana İmamoğlu’nun iktidarın ve yandaş basının hedefinde olduğunun Avrupa da farkında. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adı adaylar arasında geçen İmamoğlu’nu yarışta saf dışı etmek için yargının kullanılmak istendiği şeklinde uzun zamandır kamuoyunda dolaşan söylentilerden de Avrupa’nın bilgi sahibi olduğu kuşkusuz. Bu konudaki rahatsızlıklarını zaman içinde dış temsilcilerimize iletilecekleri de beklenmeli. Bu itibarla yargının bu konuda vereceği kararın iç kamuoyu kadar dış kamuoyunda da yansımaları olacağı göz ardı edilmemeli.

Bu noktada  şu sorular önemli: 

-Avrupa’nın savunageldiği değerlerle uyumlu bir tutum izlemeyen Türkiye’ye karşı Avrupa  alışılagelmiş tutumunun  ötesinde daha sert bir tutum izleyebilir mi?

– Türkiye, Almanlarda gözlediğim sorunlara çözüm arayışında öz güvene dayalı öz eleştirel yaklaşım sergileyebilir mi?

İlk  soruya verilecek yanıtta yıllar önce Rheinland-Phalz Eyalet Parlamentosundaki konuşmamda işaret ettiğim şu hususlar akılda tutulmalı:

Türkiye’yi ve ülkedeki gelişmeleri doğru algılayabilmek için, günlük olayların ayrıntılarının ötesinde, Türkiye’nin özelliklerini tarihi perspektif içinde, günümüzde ve geleceğe yönelik olarak değerlendirmek gerekir. Bu değerlendirmede, dünyada değişen siyasi, askeri ve ekonomik koşulların ışığında Türkiye’nin jeopolitik durumu da göz önünde bulundurulmalıdır.

İkinci soruya verilecek yanıt, Türkiye’nin sorunlara çözüm arayışında öz güvene dayalı öz eleştirel yaklaşım sergilemesi halinde ülkenin pek çok alanda büyük atılım yapacağı şeklinde. Öz güvene dayalı, öz eleştirel yaklaşımın Türkiye’nin sırtındaki pek çok yükten kurtulmasına, sorunların çözümüne, toplumun rahatlamasına ve AB, Avrupa Konseyi gibi kurumlarla olan mevcut sorunların aşılmasına yardımcı olacağı unutulmamalı.

Görsel: setav.org

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Zelenski’nin ‘gizli’ planı
Sonraki Makale Türkiye’de Dilruba Rusya’da Yuriy

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

İmparatorluğun para üzerinden çözülüşü

Metin Duyar
27 Ekim 2025
ManşetSerbest Kürsü

Bütçe rakamlarındaki acı gerçek

Yıldırım Aktuğan
27 Ekim 2025
EditörSerbest Kürsü

İnsanları tanıdıkça yapay zekâyı daha çok seviyorum!

Tijen Zeybek
26 Ekim 2025
Serbest Kürsü

Antalya’ya “Central Park” yakışır

Adil Gürkan
25 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?