16 Eylül’de üniversiteler açılıyor. Yeni akademik yıl arifesinde gençlere kulak verelim dedik. Sorunlarına, ilgi alanlarına, siyasete bakış açılarına dikkat çekekim dedik.
Genç nüfus Türkiye’nin önemli bir güç kaynağı. Önümüzdeki yıllarda önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek gençlerimizin eğitimi, çağdaş bilimi, çağdaş teknolojiyi yakalamaları büyük önem taşımakta. Gençlere yönelik politikalar belirlenirken bu hedef göz ardı edilmemeli. Kapsamlı bir gençlik politikasına gereksinim var. Yasalarda gençlere yönelik düzenlemeler yeterli denemez. Gençlerin, sosyal, ekonomik, kültürel hayatına ve siyasi tercihlerine yönelik araştırmalar da keza yetersiz.
Günümüzde gençler üzerinde sınırlı bazı araştırmalar görülüyor. Yapılan sınırlı sayıdaki araştırmada, umutsuz olan, işsiz kalan, ekonomik anlamda derin sıkıntılar yaşayan gençlerin siyasete mesafeli, güvensiz tavırlarına işaret ediliyor.
Tanıdığım üniversiteli gençlerle kimi zaman sosyal medya üzerinden sohbet ediyorum. İlgi alanlarını soruyorum. Siyasete bakış açılarını soruyorum. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde öğrenimlerine devam eden gençlerden dikkat çekici, düşündürücü yanıtlar alıyorum.
Mezun olalı iş bulamayan ve “İş buldun mu” sorumu, ”Hayır çalışmıyorum, sürekli bunu soruyorsunuz:))” diye yanıtlayan bir üniversite mezunumuz geçenlerde şunları yazdı:
“Bence artık zamanın ruhunu anlayabilen teknolojik gelişmeleri görebilen bu ilerlemelerle barışık ve kabullenen yaşları en azından şimdiki liderlere nazaran daha genç olanlara siyaset bırakılmalıdır. Bizim zamanımızda bu yoktu şu yoktu, bizim sayemizde bunlar bunlar oldu gibi, siz şimdiki krizlere kriz mi diyorsunuz biz ekmeği karneyle alıyorduk vs. gibi söylemlerin artık para etmediğini düşünüyorum. Çünkü şimdiki gençlik o zor zamanları görmediği icin anlamlandırması da kolay olmuyor, dolayısıyla da bir çatışmaya neden oluyor. Bence şimdiki gençlerin halini net görebilen dertlerine bir nebze de olsa çözüm bulabilecek, gençlerin dillerinden anlayabilecek onlar gibi düşünen birileri olması gençleri bu depresif ve ataletten kurtarabileceği düşüncesindeyim. Aynı zamanda dış politika da keza öyle, dünya eskisi gibi değil dünyayı kontrol altına tutabilecek güç artık yok diye düşünüyorum. İki kutuplu dünya düzeninde ABD’yi Sovyetler, Sovyetleri ABD bir nokta dengeliyordu (Soğuk savaştı ama en azından şimdiden daha barışçıl bir ortamdı). Şimdiye bakacak olursak yer yer bölgesel savaşlar hakim, Türkiye bu bölgesel savaşların coğrafi konumundan dolayı ne yazık ki tam ortasında duruyor. Rusya-Ukrayna savaşı bir yandan, Suriye bir yandan, Afganistan bir yandan, Yunanistan bir yandan. İran ayrı bir dünya, zaten bu da yetmezmiş gibi bir de Arap dünyasının dahi sahip çıkmadığı Filistin’e bile kendi siyasi meselelerimiz içine koyduk sanki hiç derdimiz yokmuş gibi. Batı’dan gitgide uzaklaştık, parmak sallayıp duruyoruz, biz parmak salladıkça onlar da bize mülteci yolluyor… Bence genç ve dinamik olduğunu göstermek için Özgür Özel gibi gözlüğü çıkarmak, saçını boyamak ya da Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva gibi, ‘Yaşlandığımı düşünen varsa karıma sorsun’ gibi davranışlardan ziyade şimdiki genç (yeni) problemlerle nasıl başa çıkılır onun tartışmasını yapmak önemli. Varsın yaşın 80 olsun şimdiyi anlayabiliyorsan benim gözümde gençsin. Yok enerjin yetmiyorsa hâlâ eskilerde kalmış, bugünün yükünü taşıyacak enerjin, aklın, ruhun yoksa 35 yaşında ol, benim için yaşlısın:))”
Bir uluslararası ilişkiler öğrencisi ise şunları yazmış:
“Üniversiteye girişte barajın kaldırılması üniversiteye olan talebi artırdı. Haliyle mezun sayısı da arttı. Bu aynı zamanda diplomalı işsizliğe de sebep oluyor. Zaten açılan kadrolarda Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde eğitim gören kişiler yer alıyor. Öte yandan, kitaplar çok pahalı. Aylık bir okuma listesi yapmak için diğer ihtiyaçlarını kısman gerekiyor. Giyim, gıda, ulaşım fiyatları da çok yüksek. Örneğin kafelerde kahve içmek lüks olmaya başladı. En ucuz çay, kahve satan yer neresi diye araştırmaya başlıyoruz. Menüde önce fiyatlara bakıyoruz. En ucuz yemek neyse onu yiyoruz. Uzak yerden gelen öğrenciler tatillerde çoğu zaman ailelerinin yanına gidemiyorlar, otobüs fiyatları çok yüksek. Üniversiteler bilim için gerekli ortamı sağlayamıyor. İlgi alanlarımız ve bilim için hocaların rehberliğine ihtiyaç duyuyoruz ama hocalar bu konuda ilgisizler. Sanırım onlar da bu konularda yetersiz. Genel olarak müthiş bir umutsuzluk ve karamsarlık hali mevcut. Bu umutsuzluk hocalarda da var. Sınıfa girdiklerinde ‘Karşımda öğrenci değil, bir sürü diplomalı işsiz görüyorum. Bir yeteneğiniz varsa girişimci iseniz gidin çalışın burada ne işiniz var’ söylemleri motivasyonunuzu daha çok düşürüyor. Ülkedeki bu sistem bozukluğunun, ekonomik yetersizliklerin sebebi de mevcut iktidar olarak görülüyor. 22 yıldır ülkeyi dinselleştirmekten başka hiçbir şey yapmamaları gibi…”
Bir başka genç de şunları yazıyor:
“Genel olarak Z kuşağının apolitik bir tutum gösterdikleri doğrultusunda iddialar var ama Z kuşağına mensup bir genç olarak bu iddiaya katılmıyorum ve Türkiye’nin güncel siyasi durumunu yakından takip ediyorum. Aynı zamanda ben değil diğer arkadaşlarım da bu şekilde. Dindarlık ekseninde yürütülen siyasi hayattan rahatsızız ve eski kuşaklara nazaran daha ilerici fikirlere sahibiz. Aynı zamanda ülkenin siyasi hayatı gençleri karamsarlığa sürüklüyor. Ekonomik şartlar dolayısıyla gençler olarak kendimizi geliştirmek adına ya da hobi edinmek adına herhangi bir adım atamıyoruz çünkü önceliğimiz barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılamak oldu. Maalesef bu sebeplerle ülkenin önde gelen üniversitelerinin başarılı öğrencilerinin henüz öğrenciyken dahi yurt dışına gitme çabaları olduğunu görüyorum. Ben ise her şeye rağmen bu düzenin böyle gitmeyeceğini bir yerde değişeceğini umut ediyorum ve her şeyin güzel olacağına inanıyorum.”
Bir başka gencimiz de şunları yazmış:
“Geldiğimiz mevcut durumda Türk gençleri herhangi bir siyasi partiye tam anlamıyla yakın hissetmemekte ve apolitikleşmektedir. Ancak buna rağmen mevcut koşullarda bu gençler bir partiye siyasi yakınlık duymasalar da ülkenin durumuna kayıtsız kalamamaktadır. Çok küçük yaşlarda bu gençler birtakım problemlerin içine doğmakta ve bundan uzaklaşıp kendi hayatlarına bakamamaktadır. Zira siyasi düzenden bağımsız bir sosyal hayat oluşturmaları pek de mümkün değildir. Duruş olarak apolitik bir tavır sergileseler de gençler siyasi hayat ve olaylardan kopuk olmamakta hatta bunların tam ortasında kalmaktadır.”
Bir başkası ise gençlerin ilgi alanlarına dikkat çekiyor:
“İlgi alanı yaratacak imkanlara çoğu Z kuşağı gencinin sahip olduğunu düşünmüyorum, özellikle de son yıllarda. Bir enstrüman öğrenmek, bir spor dalıyla ilgilenmek, farklı şehirleri ve ülkeleri gezmek şöyle dursun dışarda bir çay kahve içmek bile lüks olabiliyor bazen. Bense ilgi alanı sayılırsa eğer evde el işleri; örgü, bileklik, dikiş vb. şeylerle ilgileniyorum. Sorunlar çok fazla ama bence en önemlisi eğitim sistemi ve onun getirdiği işsizlik sorunu. Siyasete bakış açısına gelecek olursak da ne kadar ilgilenmeseniz de siyasetle, siyasetten uzak kalmak imkansız zira ilkokul çağındaki çocuklar bile ekonomi konuşur oldu. Ben mümkünse siyasete bakmak istemiyorum.”
Bir gencimiz de kaygılarını şöyle anlatıyor:
“Z kuşağının ilgi alanları uzun bir süredir sosyal medya ile sınırlı. Buna ek olarak en büyük sorunları gelecek kaygısı. Haliyle sorumluluk almaktan kaçınan bir nesil var karşımızda. Kendilerini herhangi bir meslekte, gelecekte refah bir hayat içinde göremiyorlar ve aşırı karamsarlık hüküm sürüyor bu süreçte. Bu yüzden günümüz siyasetine bakış açıları mevcut iktidardan yana olmamakla birlikte, kesin olarak destekledikleri başka bir parti de yok….”
Üniversite mezunu, yeni iş hayatına başlamış bir gencimiz şöyle diyor:
“Gençler olarak en büyük sıkıntımız tek başımıza bir birey olarak bile kendimizi dahi geçindiremiyor olmak. Önceden bir hanede bir kişi çalışır on kişiye bakarmış, ancak biz şu an kazandığımız ücretlerle kendimizi dahi zor geçindiriyoruz. Ailemize katkıda bulunmak istiyoruz, ancak hâlâ biraz da olsa onların eline bakıyoruz. Vatanımızı topraklarımızı çok seviyoruz, şahsen bırakıp gitmek de istemiyoruz, ancak ekonomik kriz bizi çok zorluyor.”
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında gençler üzerine daha kapsamlı araştırmalar yapılmalı. Üniversite mezunu olanı, olmayanı daha geniş bir kesimin profili çıkarılmalı. Eğitim durumuna, yaşadığı bölgeye, meslek durumuna vs. göre. Gençlere yönelik hizmet ve politikaların belirlenmesinde, gençlerin beklentilerinin karşılanmasında bu araştırmalar yol gösterici olacak.
Yukarıdaki yanıtlar gençlerin çoğunun ne denli umutsuzluk, karamsarlık içinde olduğunu, gelecek kaygısı taşıdıklarını gösteriyor. Ekonomik sorunlardan, işsiz kalma endişesinden onlar da bunalmış durumda. Adeta ekonomik kıskaçtalar. Siyasete mesafeli olan da var, olmayan da. Dinin siyasete alet edilmesinden rahatsızlar. 22 yıllık iktidara tepkililer.
Ağırlıkları daha da artacak gençlerin 2028 seçimlerinde tercihlerini de partilerin gençlerin sorunlarına yönelik politikaları, yaklaşımlar belirleyecek.