Adliye sarayları önlerinde, meydanlarda, duruşma salonlarının yakınlarında görülen Adalet Heykeli’ni bilmeyen, tanımayan yoktur. Hani gözleri bağlı, bir elinde terazi, diğer elinde kılıç tutan selvi boylu kızın heykeli. Adalet Heykeli aynı zamanda “Tarafsızlık Heykeli” ve “Adalet Terazisi” olarak da bilinir.
Roma Adalet Tanrıçası Justitia ve Yunan mitolojisinde ilahi düzeni, hukuku ve gelenekleri kapsayan Tanrıça Themis’in birleşimi günümüzde Adalet Heykeli şeklinde simgelenmekte. Adalet Heykeli, doğruluğun ve gücün simgesi olarak kılıç tutmakta. Diğer eliyle tuttuğu terazinin anlamı ise hukukta denge, eşitlik ve adil yargılamadır. Üçüncü sembol olan heykelin gözlerinin bağlı olması ise, hukukun icra edilmesinde tarafsızlığı simgeler.
Hukuk ve adalet ile ilgili konularda tarafsız olunması hukukun üstünlüğünün temel taşlarından biri. Doğru ve güçlü olmanın yanı sıra denge, eşitlik ve adil yargılanma da hukukun üstünlüğünün temel taşları. Anayasamızda da bütün bu hususlar güvence altına alınmış.
Anayasada güvence altına alınan bu ilkelere ne ölçüde saygı gösterilmekte? Bu ilkeler yargı kararlarında ne ölçüde gözetilmekte? Yıllar önce bir film izlemiştim. Topraksız köylülerle, toprak ağaları arasındaki ilişkileri konu alan, bozuk düzene eleştirel yaklaşan bir filmdi. Filmin bir sahnesinde aleyhlerine olan bir yargı kararına tepki gösteren köylü mealen “kör kızın terazisinin ayarı bozuk. Nedense ağalardan yana tartıyor” diyordu. Köylünün bu sözleri hep yadımda kaldı. Köylünün “kör kız” dediği, gözleri bağlı Adalet Heykeli. Bir elinde terazisi, diğerinde kılıcı ile…
Kamuoyunun sonucunu merakla beklediği, eski Ülkü Ocakları Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş’in öldürülmesine ilişkin davanın 3. gününde eşi Ayşe Ateş ve eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kameralar karşısına geçerek davaya ilişkin açıklamalarda bulunmuştu. Açıklamaları TV’den izlerken Ayşe Ateş’in şu sözleri bana köylünün “kör kızın terazisinin ayarı bozuk. Nedense ağalardan yana tartıyor” sözünü anımsattı:
“Yargılama sırasında şunu müşahade ettim. Büyük bir kumpas tiyatrosu sergileniyor. Ezberletilmiş ifadelerle, bu siyasi cinayet adi bir cinayet davasına dönüştürülmeye çalışılıyor… Bu siyasi cinayetin, siyasi ayağı ortaya çıkmasın istiyorlar. Devletle tanışacaklar. Devletin adil yüzüyle herkes tanışacak.” Adaletin sağlanmasını vurguluyordu Kılıçdaroğlu da. “Ayşe Ateş adalet aramaktadır. Adalet istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Cinayet siyasi bir cinayettir. Adalet gerçekleşene kadar mücadele devam edecek. Adalet konusunda herkesi duyarlı olmaya davet ediyorum” diyordu unutulmaz “Adalet Yürüyüşü”nün mimarı.
Öyle görünüyor ki, köylünün “kör kızı” yeni bir adalet sınavında. Sinan Ateş davasında, denge, eşitlik, adil yargılama ilkelerinin yargılama sürecinde ne ölçüde gözetileceği, verilecek kararda ne ölçüde tarafsız kalınacağı görülecek. “Kör kız”a ona göre bu adalet sınavında not verilecek.
Anayasaya göre, hakimler görevlerinde bağımsızdır. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir veremez. Adalet Heykeli’nde anlatılmak istenen de budur. Diğer bir deyişle “kör kız”ın kararlarında rahat bırakılması, dışarıdan onu rahatsız edecek eylemlerden ve söylemlerden kaçınılması gerekir. Bu sağlanabildiği takdirde “kör kız”ın adalet sınavını başarıyla geçeceğinden kuşku duyulmamalı.
Öte yandan, Anayasada yer alan açık hükümlere rağmen yargının yeterince bağımsız olmadığı öteden beri söylenir. Özellikle siyasetin yargıya kimi zamanlarda müdahalede bulunduğundan söz edilir. Özellikle siyasi nitelikteki davalarda verilen hükümlerin bu olumsuz kanaatin oluşmasında bir etken olduğu belirtilir. Bunun pek çok örnekleri sıralanır: Gezi Parkı Davası, Can Atalay Davası, Osman Kavala Davası. YSK kararları ise ayrı bir şikayet kaynağı.
Bu nedenle “Yargıç, yasa kuralını uygularken yasada tanımlanan kelimelerin hatta yasanın ruhunun söz konusu olayı kapsayıp kapsamadığını bilgi ve deneyimi ile vicdanın sesini dinleyerek karar verme sorumluluğunda olduğunu unutmamalıdır. Vicdanının sesi yerine, başka organ, makam, merci veya kişiden gelen ses dinlenirse yargıya güven azalır” denir.
Ayşe Ateş’in sözlerinin de bu endişeden kaynaklandığı görülüyor. Ancak Ateş’in devletin adaletine olan güvenini yitirmediği de sözlerinden anlaşılıyor. Adaletin gerçekleşmesi tek dileği.
Yargıçlık büyük özveri ve sorumluluk gerektirir. Keza Adalet Heykeli’nde simgelenen ilkelere uyulması ve gözleri bağlı kıza toz kondurulmaması son derece önemlidir. Yargıya duyulan saygı ve güven azalmamalı. Siyasi nitelikteki davalarda yargıya müdahale edildiği şeklinde yorumlara neden olacak eylem ve söylemlerden kaçınılmalı. Siyaset hukuka egemen olmamalı, hukuk siyasete egemen olmalı. Yargıçlar, bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını korumaya azami özen göstermeli. Anayasaya, yasalara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vermeliler. Yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere kimse emir vermeye kalkışmamalı.
Bu esaslara titizlikle uyulması halinde “kör kız” adalet sınavından başarıyla geçecektir. Keza Ayşe Ateş de eşinin davasının adalete uygun sonuçlanacağından kuşku duymayacaktır.
Fatih Sultan Mehmet’in şu sözlerini, başta siyasiler, herkes yadında tutmalı:
“Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür.”