Cumhur Deliceırmak, Girne
Herkesin bir sorunu var, yoksa da olabilir.
Bir de herkesi ortaklaşa ilgilendiren, ilgilendirmesi olası sorunlar var ki bunlar, bazıları “bu benim sorunum değildir, olamaz” dese de onun da, onların da sorunudur. Fakat kendisi tuzu kurular safında olduğu için, bu sorunları görmezden gelir amma tuzunuzu ne kadar sudan, nemden uzak tutsanız da gelmekte olan tsunamidir ki, bankada, kasada istif ettiğiniz tuzu da çürütecek, katıp önüne sürükleyecek, götürecek, arkasından bakakalacağınız sorunlardır bunlar.
Sorunlar, herkesi ilgilendiren sorunlarımız karşısında insanlarımızı kategorilere ayırmak olası.
Sorunu, sorunları yaratanlar, bunlara birinci kategori diyebiliriz. Bu durumda ikinci kategori de sorunlardan etkilenenler, olumsuz etkilenenler olur ki siyasal-toplumsal literatürde bunlara halk denir.
ikinci kategoriye, ikinci sınıf demek geçiyor sizin gibi benim de içimden. Demek ki yazının ritmi bizi doğruya götürüyor.
Toplumları sorunlar karşısında da iki sınıfa ayırmak olası.
İkinci sınıfa halk dedik, birinci sınıfa da bir isim bulmalıyız.
İkinci sınıf olan halk, genel sorunlardan olumsuz etkilendiğine göre ve herhangi bir sorunun kendiliğinden ortaya çıkamayacağını bildiğimizden, birinci sınıfa sorunları yaratanlar olarak bakabiliriz.
Ortaya bir sorun yaratıldığına göre, bu sorunu yaratanlar bu sorunu niye yaratmışlardır?
Sorundan olumsuz etkilenenler olduğuna göre olumlu etkilenenler de olacaktır, işte bunlar, olumlu olarak etkileneceklerini bildiklerinden, hesapladıklarından dolayı sorunları yaratırlar ve kârlarına kâr katarlar.
Ülkemizde, “Kıbrıs Türkleri iş beğenmez” diye abuk bir sonuca yol açan bir uygulamayı, sorunlar nasıl yaratılır, kimler bundan zarar görür ve kimler kârlarını zıplatır savına örnek verebiliriz.
1980’li yıllarda hiçbir haklı gerekçe olmadan başlatılan yabancı işçi uygulaması çok ciddi hale gelen yerli ve genç nüfusun nerdeyse tümünü işsiz (gerçek anlamıyla işsizlikten söz ediyorum ve bodyguardlık, oto park bekçiliği, lise öğrencilerinin yaz tatillerinde ot sökme gibi saçmalıkları gerçek iş olarak kabul etmediğimi, edilmemesi gerektiğini de ekleyerek) bırakan bir uygulama vardır. Ve bu uygulama gençlerimizi giderek artan bir bunalıma ve umutsuzluğa sürüklerken, yabancı işçileri de gün geçtikçe artan bir şekilde nerdeyse köle, ucuz iş hammaddesi haline getirdiğine dikkati çekmek istiyorum.
Bu sorunun ortaya çıkmasının ve giderek karabasan haline gelmesinin ve yeni sorunlara yol açmasının hiçbir haklı ya da anlaşılır gerekçesi yoktur.
Sadece bu sorunun varlığına bakarak bile, ülkemizdeki pek çok sorunun, yarını hiç düşünmeyen ve hatta günlük kârından başka hiç bir şeyi düşünmeyen, işveren diye kime denir hakkında kafa yormayan, zengin, daha zengin olmaktan başka bir derdi olmayanlar tarafından yaratılan sorunlar olduğunu görebiliriz.
Evet, sorunlar karşısında, özellikle yaratılmış sorunlar karşısında insanları iki sınıfa ayırabiliriz.
1-Sorunları kendi günlük çıkarları için yaratanlar ve sorundan kâr edenler
2-Sorunun içine sürüklenenler ve olumsuz etkilenenler. Buna halk demiştik.
Birinci sınıfa siz isim koyun.
Peki, sorunlar karşısında, hükümetlerin, meclisin, partilerin, seçilmişlerin yeri neresidir?
Sorunları kim seyrederek ortaya çıkmasına, artmasına neden oluyor?