1-Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
2-Diplomat olmak için hangi yollar izlenmelidir
3-Yaşadığınız en önemli diplomatik kriz nedir?
4-Bu kriz çözülebildi mi? Eğer çözülebildi ise hangi yollarla bu kriz çözüldü? Çözülemedi İse sizce neden çözülemedi?
5-Gördüğünüz en önemli diplomatik krizin sizin açınızdan değerlendirmesi nasıl olur? Size göre başarılı bir değerlendirme süreci geçirdi mi?
6-Diplomat olduğunuz dönemde ve şu anki döneminizdeki soruna yaklaşım biçiminiz aynı mı?
7-Şu anki diplomatlarımıza baktığımızda sorun karşısında çözüm süreçlerini başarılı buluyor musunuz? Eski diplomatlar ile aralarında bir fark var mı?
8-Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımızda en önemli diplomatik faaliyet size göre nedir?
9-Türkiye şu an dış politikada saygın bir konumda mı? Dış politikada iyi bir izlenim bırakıyor mu?
10-Daha iyi bir Türkiye için yapılması gereken dış politika adımları nelerdir?
Yukarıdaki sorular bir uluslararası ilişkiler öğrencisinden geldi. Üniversitedeki profesörü öğrencilerine ödev vermiş.”Emekli diplomatları arayın, onlarla söyleşi yapın” demiş. Öğrenciler de profesörün yönlendirmesi çerçevesinde söyleşi yapabilecekleri diplomat aramaya koyulmuşlar sosyal medyadan.Bana da bu şekilde ulaşan birkaç öğrenci oldu. Sorularını yanıtlamaya çalıştım. Öncelikle profesörü kutlamak gerek. Öğrencilerini bu şekilde araştırmaya yönelik ödevler verdiği için. Öğrencileri de kutlamak gerek. Heyecan ve hevesle ödevlerini yapma çabasına girdikleri için.
Yöneltilen sorular uzun meslek yaşamımızda yaşadıklarımızı hatırlatır nitelikte. Bizler için hatıra, anı olan gelişmeler onlar için ders niteliğinde. Öğrenciler, yakın tarihte dış politikada kaydedilen önemli gelişmeleri bu gelişmeleri birebir yaşamış kişilerden öğrenmeye çalışıyorlar.. Her bir gelişme içinde neler gizli neler, genç kuşaklara aktarılması gereken.Geçmişte bizlerin oturdukları masalarda, gelecekte onlar oturacak. Her bakımda donanımlı olmaları ülkemizin gelecekte ehil, liyakatlı ellere emanet edilmesi açısından önemli.
Bazı emekli diplomatlarımızın mesleki anılarını içeren kitapları var. Bu kitaplar, uluslararası ilişkiler alanında çalışmalarda bulunan öğretim üyeleri ve araştırmacıların yanı sıra uluslararası ilişkiler öğrencileri için çok yararlı başvuru eserleri.. Bu çerçevede bir süre önce emekli Büyükelçi Sumru Noyan Akıncı’nın “Aklımda Kalanlar” başlıklı kitabından söz etmiştim.
Bu kez emekli Büyükelçi Süha Umar’ın üç kitabı dikkatimi çekti. Süha ile 70’li yılların sonlarında Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Genel Müdürlüğünde aynı odayı paylaşmıştım. İlgilendiğimiz konular üzerinde fikir egzersizinde bulunurduk. Bazen o günün koşullarında yadırganan önerilerde de bulunurduk. Örneğin Süha Umar, Antartika’nın İnsanlığın Ortak Mirası İlan Edilmesini Türkiye’nin önermesini içeren bir servis notu hazırlamış, makama arz etmişti.. Servis notunu Genel Sekreter Büyükelçi Şükrü Elekdağ’a arz ettiğinde Elekdağ “Üstadım. Demek artık dünya politikası güdüyoruz” demiş. Ben de 1975’de kurulan Avrupa Uzay Ajansına katılmamız yönünde bir öneride bulunmuştum. O yıllarda tasarruf önlemlerinin uygulandığı yıllardı. Ajansa üyelik ülkeye mali külfet yükleyeceği gerekçesiyle kabul edilmemişti. O yıllarda Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı yaşlardaydık. Türkiye’yi daha ileri hedeflere taşımaya yönelik umutlarımız, hayallerimiz vardı.
Aradan yıllar geçti. Biz de değiştik, Türkiye de. Süha Umar emekli olduktan sonra anılarını yazmaya koyulmuş Amman (1995-1998) ve Belgrad’da (2008-2010) büyükelçi olduğu yıllara ilişkin anılarını iki kitapta toplamış. Amman’daki anılarını içeren kitabı “Çöl Devriyesi – Ürdün Anıları” başlığını taşıyor. Kitap, Orta Doğu’da çekinilen sözü dinlenen, dikkatle izlenen ve örnek alınan Atatürk Türkiye’sinin son yıllarda Orta Doğu’da nasıl zemin kaybettiğinin, nasıl bölgeden koparıldığının, ülkenin bölünmesine doğru giden gelişmelerin içine atıldığını birebir yaşanmış anlatısı niteliğinde.
Belgrad Büyükelçiliği anılarını ise “Belgrad 500 Yıl Sonra” başlıklı kitapta toplamış. Kitap, Sırbistan ile ilişkilerin tepetaklak edildiği, hakkında, en azından “dost olmadığı algısı” oluşturulmuş bir ülkeye, bu ilişkileri düzeltmek görevi ile gönderilen bir büyükelçinin yaşadıklarının ve tüm sorumluluğunu üstlenerek yapmaya çalıştıklarının hikayesi.
Ürdün ve Sırbistan Türkiye için tarihi ve kültürel bağları olan. önemli ülkeler. Amman ve Belgrad Büyükelçiliklerimiz de Bakanlık açısından önemli merkezler. Süha Umar’ın bu iki başkentteki ayrıntılı anılarını içeren kitapları bu açıdan değerli ve önemli..
Süha Umar’ın bir özelliği de doğa savaşçısı olması. Balıkçılığa sevdalı Umar’ın bu konuda da bir kitabı var. “Bir Doğa Savaşçısının Anıları- Büyük Beyaz Adam” başlığını taşıyor.”Doğadaki en zayıf, gereksiz ve akılsız yaratık insandır. Zayıftır, çünkü doğa koşullarına en az dayanıklı olan odur. Siz hiç palto ile dolaşan ördek gördünüz mü? İnsan paltosuz donar” diyor.
Süha Umar’ın yeni bir kitabı çıktı: Kanal Istanbul ve Montreux Boğazlar Sözleşmesi – Neredeen, nereye! Güncel bir konuda ilgiyle okunacak bir kitap.
Son aylara emekli diplomatlarca kaleme kaleme alınmış başka kitaplar da raflarda. Uygarlıklar çatışması, dondurulmuş sorunlar uluslararası ilişkilerde önemli konular.
Öte yandan, Ermenistan’la ilişkilerimiz şu sıralar normalleşme sürecinde. Emekli Büyükelçi Numan Hazar’ın “Uygarlıklar Çatışması, Ermenilerle ve Dondurulmuş Uluslararası Sorunlar” başlıklı kitabı geçen günlerde ikinci baskısını yaptı. Bu konulara ilgi duyanlara duyurulur.
Emekli Diplomat A. Funda Tezok’un “Türkiye’nin Avrupa Birliği Serencamı-Bir Türk Diplomatın Gözünden” başlıklı kitabı da son dönemde yayınlanan değerli çalışmalar arasında..
Ayrıca 9 büyükelçi ile yapılan mülakatı içeren bir kitap var: Zor Zamanda Diplomat Olmak.” Editör ve hazırlayan Muhammed Murat Arslan. İçinde okunmaya değer anılar mevcut. Geçenlerde SBF’de tanıtım toplantısı düzenlendi. 20 diplomatın anılarını içeren “Kayıt Dışı Anılar” başlıklı kitap da birkaç yıl önce yayınlandı.
Şu sıralar ülkemizdeki mülteciler ve sığınmacılar gündemde. Toplumda giderek artan bir tepki mevcut. Bugünkü boyutta olmasa da Türkiye tarih boyu mültecilere, sığınmacılara kucak açmış bir ülke. Bu konuda Emekli Büyükelçi Ender Arat’ın bir kitabı var. Birkaç yıl önce yayınlandı. Önemli başvuru kitabı.”Türklere Güvendiler- Tarih Boyunca Türk Topraklarına Sığınanlar” başlığını taşıyor. Otuzu aşkın ülkeden çeşitli zamanlarda, çeşitli nedenlerle Türkiye’ye sığınanlar arasında Macarlar, Polonyalılar, Museviler, Almanlar, Avusturyalılar, Fransızlar, İtalyanlar, Estonyalılar, İspanyollar, Ruslar, Arnavutlar var..Afganlar, İranlılar, Irak’tan kaçan Kürtler, Suriyeliler buna dahil.
Kitabın sunuş bölümünde Amerikalı Bilim Adamı ve Tarihçi Arnold Reisman ‘a ait “Türklerin – özellikle mazlumlara karşı- geleneksel konukseverliği, Avrupa merkezli Batı’da pek bilinmez” sözü yer alıyor. Doğru bir tespit. Bugün de konukseverliğimizin yeterince anlaşıldığı, takdir edildiği söylenemez.Öte yandan, kontrolsüz ve kapasitemizin çok üstünde getirilen yabancı nüfus ülke içinde tedirginliğe yol açıyor. Bu nüfusun olumsuz ve uzun vadeli sonuçlarının, etkilerinin tartışılması gereği vurgulanıyor. Halkımızın geleneksel konukseverliğinin istismar edilmemesi gerektiği belirtiliyor.
Yukarıda işaret ettiklerimin dışında kitapları olan başka büyükelçilerimiz de var. Ancak geçmişte kritik görevlerde, başkentlerde görev yapmış pek çok emekli büyükelçimizin köşelerine çekildiklerini görüyorum. Kendilerine çağırım meslektaşlarını örnek alarak anılarını yayınlamaları. Bu anılar uluslararası ilişkiler alanında çalışmalarda bulunan öğretim üyelerine, araştırmacılara, öğrencilere vs. ışık tutacak nitelikte olacak. Yakın geçmişte yaşanan dış siyasi gelişmeler hakkında en sağlıklı kaynaklardan bilgi edinmelerine yardımcı olacak. Yakın tarihten yaşananların tanığı olarak anıların paylaşılması bir görev ve sorumluluk olarak da kabul edilmeli..
Bu yazdıklarım sadece emekli diplomatlar için geçerli değil. Askerler, valiler dahil üst düzey diğer emekli kamu görevlileri için de geçerli. Yazmayı ileri yaşlarda beyin jimnastiği olarak da değerlendirebilirsiniz. Keza yılların engin deneyimine sahip, önemli görev ve sorumluluklar üstlenmiş siyasilerimiz de anılarını yazmalı. Her birinde yakın dönem siyasi gelişmelere ilişkin önemli anıları olduğu kuşkusuz.
Şunu göz ardı etmeyelim; anılar, geçmişte yaşadıklarımızın, unutamadıklarımızın değerini artırır. Onları korur ve gelecek kuşaklara aktarır. Geçmişin izlerini, deneyimlerini, geleceğe taşır. Yaşananlar tarihi bir olaysa gelecek için tarihi belge niteliği kazanır. Bu itibarla gelecek için ışık tutacak anılar değerlendirilmeli.