“Türkiye’nin ‘gizli anayasası’ olarak nitelenen ‘Kırmızı Kitap’ güncelleniyor” başlıklı haberi geçenlerde BirGün’de okudum.
Anadolu Ajansına (AA) atfen verilen haberde, Millî Güvenlik Kuruluna (MGK) sunulacak, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nin (MGSB) güncellenmesine yönelik çalışmanın başladığına işaret olunuyordu. İlgili kuruluşlardan bu amaçla görüşler alınmaya başlandığı ve MGSB’nin en son 30 Eylül 2019’da güncellendiği hatırlatılan haberde “Millî hedeflere ulaşılması amacıyla Millî Güvenlik Kurulunun belirlediği görüşler dahilinde iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nin” MGK’nin Nisan ayındaki toplantısında ele alınmasının beklenildiği belirtiliyordu.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde yıllar önce (2005- 2010) görev almış biri olarak haber ilgimi çekti. AKP iktidara geldiği ilk yıllarda demokratikleşme yolunda attığı adımlar çerçevesinde Anayasa’da yer alan Millî Güvenlik Kurulu (MGK) ve Genel Sekreterliği ile ilgili maddelere de el atmıştı. Bu bağlamda MGK ile ilgili madde yumuşatılmış, o zamana kadar etkin konumda olan Kurul’un yetkisi tavsiyelerde bulunmakla sınırlanmıştı. Kurul’daki sivil üyelerin sayısı artırılmıştı. O zamana kadar generaller tarafından üstlenilen MGK Genel Sekreteri’nin sivil olması yolu da açılmış, Genel Sekreterliğin yetki ve görevleri de önemli ölçüde sınırlanmıştı. Bu gelişmelerin ardından kamuoyunun ve medyanın MGK’ye ilgisi azalmıştı. O tarihlerde görüştüğüm bir emekli general “MGK artık mevta oldu” demişti.
Mevzuatta yapılan değişikliklerin ardından Büyükelçi Yiğit Alpogan ilk sivil MGK Genel Sekreteri olarak atanmıştı. Ben de Zürih’te Başkonsolos olarak görev yaptıktan sonra o zamana kadar emekli generaller tarafından üstlenilen Araştırma Değerlendirme Daire Başkanlığına (ARDE) atanmıştım. Genel sekreter yardımcısı bir tümgeneral, bir başka dairenin başkanı da tuğgeneraldi.
Görev yaptığım beş yıl boyunca kamuoyunda “kapalı kutu” olarak nitelenen Genel Sekreterliği daha yakından görme fırsatını buldum. Kurumda sivil-asker iş birliğinin güzel bir örneğini gözledim. Geçmişte Başbakanlık İnsan Hakları Üst Kurulu Sekretaryası Başkanlığını (1997-2000) üstlendiğimden Genel Sekreterlikte çalışırken millî güvenliğin korunmasının da, insan haklarına saygının da bir ülke için ne denli önemli olduğunu gördüm. Millî güvenlik ve insan hakları bir paranın iki yüzü gibiydiler. Birbirlerini tamamlayan, birlikte bir anlam ifade eden.
Genel Sekreterlikte en dikkatimi çeken hususlardan biri görev aşkı ve sorumluluğu ile çalışan uzmanların varlığı idi. Çoğu genç kadın. Her biri, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Hukuk Fakültesi, ODTÜ, Bilkent Üniversitesi gibi Türkiye’nin güzide fakültelerinden, üniversitelerinden mezundular. İngilizce, Fransızca biliyorlardı. Zor bir sınav sonucu Kurum’a alınmışlardı. Uzmanlar genelde takip ettiği alanlarda geniş bilgi sahibi, donanımlı müşavir statüsünde emekli kurmay subayların yanında çalışıyorlardı. Genel Sekreterliğin iş yükünü ağırlıklı olarak onlar taşıyordu.
Genel Sekreterlik o yıllarda Dışişleri Bakanlığı ile yakın iletişim içindeydi. Ankara’ya gelen kimi yabancı heyetlerle Genel Sekreterlikte görüşmeler gerçekleştirilirdi. Kimi ülkelerin Genel Sekreterliğe benzer kurumlarıyla karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilirdi. Bu temaslarda ağırlıklı olarak bölgesel güvenliğe ilişkin konular ele alınırdı. Bu temasların ardından görüşmelerin içeriğine ilişkin bilgi notları başta Dışişleri Bakanlığı ilgili kurumlara iletilirdi. Genel Sekreterlik basına bu temaslara ilişkin açıklamalarda bulunurdu. Alpogan’ın yurt dışına atanmasının ardından Dışişleri Bakanlığından önce Büyükelçi Tahsin Burcuoğlu, ondan sonra da Büyükelçi Serdar Kılıç genel sekreter olarak atanmışlardı.
Genel Sekreterliğin görevlerinden biri de yukarıda sözü edilen Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nin hazırlanması ile ilgili çalışmaları koordine etmekti. Bu görev ARDE’nin sorumluluğu altında yürütülüyordu. Belge ulusal güvenliği ilgilendiren konulardaki gelişmeleri dikkate alarak 4-5 yılda bir güncellenirdi. Bu kez de aynı sürecin izlendiği yukarıdaki haberden anlaşılıyor.
Son yıllarda ulusal güvenliği ilgilendiren konularında önemli gelişmeler yaşandı. Yeni belgenin bu gelişmelerin ışığında hazırlanarak, MGK’ye sunulması beklenmeli. Millî güvenlik siyasetini ilgilendiren konular zaman zaman kamuoyunda tartışılmakta. Siyasiler, akademisyenler, emekli generaller, büyükelçiler, milli güvenlik uzmanları, gazeteciler görüşlerini TV kanallarının programlarında ortaya koymakta, üniversiteler, düşünce kuruluşları toplantılar, beyin fırtınaları düzenlemekte. Bu çerçevede milli güvenlik siyaseti açısından da önemli şu konular dikkat çekmekte:
-Türkiye’nin millî güç unsurlarının ve stratejik konumunun yeni gelişmeler ışığında yeniden değerlendirilmesi, bu çerçevede ülke güvenliğine katkı sağlayabilecek yeni önlemler araştırılması, politikalar geliştirilmesi, Türkiye’ye yönelik tehdit ve riskler ile önündeki fırsatların gözden geçirilmesi,
-Millî birlik ve beraberliğinin, ülke toprak bütünlüğünün korunmasına, dayanışmanın, manevi ve kültürel değerlerin güçlendirilmesine yönelik politikaların geliştirilmesi,
-Millî güvenlik açısından da, demokrasinin güçlendirilmesine, hukukun üstünlüğüne, bireysel özgürlüklere, insan haklarına, farklı kültürlere saygı gösterilmesine, yumuşak güç unsurlarının öne çıkarılmasına önem verilmesi,
-PKK, IŞİD, FETÖ gibi terör örgütleri ile mücadelenin sürdürülerek, etkisizleştirilmelerine yönelik tedbirlere ağırlık verilmesi,
-Laik Cumhuriyetin temel ilkelerini, bilimsel eğitimi sarsmaya, toplumsal ayrışmayı körüklemeye yönelik irticai hareketlerin son yılların acı deneyimleri de dikkate alınarak mesafeli davranılmasına, izlenmesine ve denetim altına alınmalarına önem verilmesi,
-Başta Suriyeli sığınmacılar ve kaçkınlar, çevre ülkelerden Türkiye’ye yönelik göçün frenlenmesi, gelenlerin geri gönderilmelerine ilişkin tedbirlere ağırlık verilmesi, bu tür göçlerin ülke demografisinde yol açabileceği değişimin (demografik saldırı) yaratabileceği sorunların, risklerin değerlendirilerek, gerekli önlemlerin alınması,
-Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik tehditlerin Türkiye’nin ulusal güvenliğine etkileri göz önüne alınarak, bu ülkelerin toprak bütünlüklerinin korunması amacıyla siyasi girişimlerin sürdürülmesi ve gerekli görülen diğer tedbirlere başvurulması,
-İsrail-Filistin çatışmasının uzaması ve genişlemesinin Türkiye’nin millî güvenliğine etkileri göz önüne alınarak gelişmelerin yakından izlenmesi, bu çerçevede İsrail ile ilişkilerin önümüzdeki süreçte izleyebileceği seyrin değerlendirilmesi,
-Bölge dışı güçlerin İran’a yönelik özel ilgileri de dikkate alınarak, bu ülkedeki ayrılıkçı hareketlerin yakından izlenmesi, İran’la dostane ilişkilerin sürdürülmesi,
-Kafkaslar’da barış ve istikrarın korunmasının ve Kafkas ülkeleriyle iş birliğinin öneminin savunulmasına devam edilmesi, bu çerçevede Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi sürecinin korunması, sözde soykırım iddialarıyla ilgili mücadelenin sürdürülmesi,
-Yunanistan’la ilişkilerde mevcut sorunlar ile Kıbrıs sorunu ve Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarına ilişkin sorunlara millî güvenlik açısından önem verilmeye devam olunması,
-Rusya-Ukrayna savaşı ve bu ülkelerle ilişkilerin milli güvenliğe etkilerinin her açıdan değerlendirilmesi,
-Balkan ülkeleriyle ilişkilerin her alanda geliştirilmesine önem verilmesi,
-Avrupa Birliği, İngiltere, ABD ile ilişkilerin ve NATO ‘ya üyeliğin millî güvenlik açısından öneminin değerlendirilmesi,
– Başta Suudi Arabistan ve Mısır, Arap ülkeleriyle her alanda ilişkilerin geliştirilmesine önem verilmesi,
– Türki Cumhuriyetler ile Çin, Japonya, Hindistan gibi Asya ülkelerle kurulacak yakın ilişkilerin millî güvenliğe etkileri açısından değerlendirilmesi,
– Bölge dışı güçlerin bölgemize yönelik politikalarının ve stratejik yaklaşımlarının tüm yönleri ile değerlendirilmesi,
-Avrupa’da faaliyet gösteren PKK gibi terör örgütlerine ve yükselen ırkçılığa ve İslam düşmanlığına Avrupa ülkelerinin yaklaşımının ulusal güvenliğimize etkilerinin her açıdan değerlendirilmesi,
-Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları ile ilgili uluslararası sözleşmelerin ve AİHM kararlarının siyasi ve stratejik amaçlarla gündeme getirilmesi olasılığının değerlendirilmesi,
-Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası örgütlerle son dönemde imzalanan sözleşmelerin millî güvenlik açısından değerlendirilmesi,
-Gıda güvenliğinin milli güvenlik açısından öneminin değerlendirilmesi,
-Enerji güvenliğinin millî güvenlik açısından öneminin değerlendirilmesi,
-Su güvenliğinin millî güvenlik açısından öneminin değerlendirilmesi,
– Ekonomik koşulların, özellikle millî gelirin gayri adil dağılımının, yoksulluğun, işsizliğin vs. yol açabileceği sosyal gerginliklerin millî güvenlik açısından değerlendirilmesi,
-Atmosfere salınan zehirli gazlar gibi iklim değişikliğine yol açan gelişmelerin yakından izlenerek, ilgili uluslararası sözleşmeler çerçevesinde iklim değişikliği konusunun millî güvenlik açısından değerlendirilmesi,
-Son yıllarda yaşanan çevresel felaketler de dikkate alınarak, çevresel tehdit ve risklerin ulusal güvenliğe etkilerinin değerlendirilmesi,
-Yabancıların Türkiye’de mülk edinmesine ilişkin esasların, özellikle sınır şehirlerimizin durumu dikkate alınarak, millî güvenlik açısından gözden geçirilmesi,
-Beyin göçünün olumsuz etkilerinin millî güvenlik açısından değerlendirilmesi,
-Uyuşturucu maddelerinin kullanımının ve kaçakçılığın önlenmesi, uyuşturucu maddelerle mücadele ve suçun önlenmesi amacıyla sürdürülen çalışmaların kararlılıkla devam etmesi.
-TBMM’nin de bu ve benzeri konuları, millî güvenlik dahil her açıdan değerlendirerek yürütmeyi yönlendirmesi.
Bu başlıklara başkaları da eklenebilir. İlgili kurumlarımız şu sıralar görüş ve önerilerini MGK Genel Sekreterliğine iletiyor olmalılar. İlgili kurumlarımız MGSB’nin içinde hangi konuların yer almasını önerecekler, nasıl bir MGSB taslağı MGK’ye sunulacak bilemeyiz. Ancak Nisan ayındaki MGK toplantısının ilgi çekeceği görülüyor.