Kalp bölgesinde, göğsün merkezinde bulunur ve bu sebeple “kalp merkezi” olarak bilinir.
Kalbin, aşkın sembolü olarak kabul edilmesi sebepsiz değildir. “Anāhata Çakra” aşkın tapınağıdır.
Bu çakra bireysel olarak benim en çok emek harcadığım çakradır. İlk üç çakranın “ben” merkezli halini daha büyük bir bilince dönüştürme çabası gerçekten yoğun pratik istiyor.
Bu bilincin tadını aldığınız zaman artık daha evrensel ilkelerle hareket etmek istiyorsunuz. Denge anahtar kelime haline geliyor. Sevgi ve anlayış ise kendimizi ve başkalarını korkusuzca sevme ve her şeyi olduğu haliyle kabulde kalmaya alan açıyor. Artık bilinçsiz veya yarı bilinçli “insan hayvanı” halimizi geride bırakmak istiyoruz.
“Anāhata Çakra”da bilinç düzeyi dördüncü seviyeye, uyanan bilince ulaşır. Enerji sisteminin dönüp geldiği ve sakince dolduğu açıklık burasıdır. Bir annenin içgüdüsel olarak bebeğine tutunduğu yer burasıdır. Dönüşüm burada yaşanıyor. Buraya yükselen enerji, hiçbir hayvanın sahip olamayacağı bilinç seviyesinde tanımlanıyor. Bu çakra kimliğini geri al ve hakikat olduğunu tanı der.
Sanskrit dilinde, “Anāhata” sonsuz ve sürekli demektir. “Anāhata Çakra”nın “Bīja Mantra”sı (tohum ses) “YAM” veya “SO HAM”dır. (Ben oyum)
“Anāhata Çakra”nın sesi olan “SO HAM” ile evrenin sabit, temel sesini, benliğin sonsuz titreşimini duyuyoruz. Kalp atışına benzer ama çok daha yumuşak ve harika ince ritmik bir melodi olarak algılanır.
Her nefeste, 24 saat içinde en az 21.000 kez, SO HAM’ın sesi içimizde yankılanan bir sestir. Nefes alma ile “SO” ve nefes verme ile “HAM” sesi üretilir. Bu nedenle “SO HAM” bilincini gece-gündüz kesintisiz yaşarız.
Elementi havadır. Rengi yeşil ve pembedir. Bazı kaynaklarda açık gökyüzü mavisi olarak da belirtilir. Pembe renk, “maddi olanı tanı ve vazgeçme” der. Yeşil renk manevi olanı da unutma der. Yani dengede olmaya vurgu yapar. Mavi renk ise maneviyat ve birlik demektir.
“Chandogya Upanishad”da şöyle yazılmıştır:
“Bedenin ortasında, on bir kapılı bir duvarla çevrili küçük bir tapınak var. Tapınağın içinde saklı bir lotus (*) çiçek açar ve bunun içinde küçük bir oda vardır.”
Lotusun kalbindeki bu küçük oda, gerçek benliğimiz olarak ifade edebileceğimiz “Ātmā” dır. “Ātmā” ilahinin bir parçasıdır. Yani sonsuz, saf, değişmez, doğmamış, ölümsüz ve her canlıda olan bilinçtir. Ağacın tamamının bir tohum içinde mevcut olması gibi tüm evrenin özü de kalp çakrasında bu küçük odada bulunur. Göremeyiz ama çabalarsak hissedebiliriz.
Küçük odanın açtığı lotus ise on iki yaprak ile tasvir edilir ve bu tasvir ile kalp merkezinde geliştirebildiğimiz en önemli on iki özellik ifade edilir: Neşe, barış, sevgi, uyum, mutluluk, açıklık, saflık, şefkat, anlayış, affetme, sabır ve nezaket.
Hint mitolojisinde, “Anāhata Çakra”nın hayvan sembolü siyah bir antiloptur. Antilop hızlı ve güçlüdür ve aynı zamanda hassastır. Rafine duyuları ile tehlikeyi önceden iyi algılar. Her zaman özenli ve dikkatli davranarak, ruhsal yolculuğumuz için gece ve gündüz uyanıktır.
Üzüntü ve keder kalp çakrasında tıkanıklık oluşturur. Yaralanma korkusuyla kalbi kapalı tuttuğumuzda, aynı anda duygularımızı engeller ve ifade edilmelerini önleriz. Elbette hepimiz kendi içimizde derin ve acı verici hayal kırıklıkları taşırız ve ruhsal yaraların iyileşmesi fiziksel yaralardan çok daha zor olabilir.
Hayatta gerçekten küçük-büyük, maddi-manevi kayıplar yaşamış olsak bile sevginin asla kaybolmayacağını ve yeni bir sevgi biçiminde tekrar doğacağını hatırlamak iyi olabilir. Kuşkusuz kalp merkezi ne kadar çok açılırsa, ruhsal acıyı o kadar güçlü ve derinden hissederiz ancak sonunda sevgi ve bilgelik ışığında çözüleceğinden emin olabiliriz.
“Anāhata Çakra”da üzüntü, keder dışında engel oluşturan durumlar dünyevi aşırılık, bağımlılıklar ve egodur.
Duygularımızın bağımlılığı mı yoksa gerçek aşkı mı ifade edip etmediğini anlamak, ruhsal yolumuzu aydınlatmaya yardımcı olabilir. Aşkın tapınağına şu gerçeklikleri sunmak, duygularımızın durumuna rehberlik edebilir:
• Aşk neşe getirir, hüzün değil.
• Aşk anlayış gösterir ve tartışma çıkarmaz.
• Aşk güvenliği sağlar ve hiçbir talepte bulunmaz.
• Aşk özgürlük verir ve kıskançlık bilmez.
Hepimizin kalbi özde aynıdır. Aşk ile kendi gerçekliğimize uyanabiliriz. Hz. Mevlana’ nın dediği gibi; “Aşk adayıştır, arayış değil.”
Namaste…
(*) Nilüfer cinsinden birçok bitkiye verilen genel ad.