Ben Fenerbahçe için üzülmüyorum, futbol için de üzülmüyorum, ülke adına üzülüyorum.
Konu futbol değil, konu binlerce yıllık ülke kültürünün erozyona uğratılması ve kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen insan tipinin yüceltilerek rol model haline getirilmesi.
Artık herkesin gözünün önünde olanlar futbol falan değil, futbol adına uygulamaya konulmuş bir ahlaki bozulma.
Bunu rekabet adı altında meşrulaştırmaya çalışanlar da sistemin “kapoları”dır.
Kapolar Nazi toplama kamplarında kendi ırklarına ihanet ve zulüm ederek hayatta kalan iş birlikçi hainlerdir.
Yaptıkları hainliktir çünkü bu bir futbol veya oyun değil, o ad altında bir ulusun ahlakının, geleneklerinin, geçmişinin yok edilmesi ve toplumun nihai çöküşe sürüklenmesidir.
Geçmişe bakalım…
Futbolun içine giren bu tür unsurlar ülkeyi hep geri götürmüş. Ağar dönemi yargısız infazı ve kanunsuzluğu, Fetö dönemi acımasızca insanların yaşamını çalmayı, yalanı ve ahlaksızlığı, Özal dönemi köşe dönmeyi meşrulaştırdı ve şu anda şikayet ettiğimiz her şey futbol yoluyla topluma empoze edildi.
Aslında, “seni de, seni seveni de sevmiyoruz” basit bir futbol sloganı değil, ülkenin geleceğine sahip çıkan bir refleksti.
Kısacası, bu Fenerbahçe’nin sorunu değil ülkenin sorunu; canlı yayında yapılan ahlaksızlığı bir şey yokmuş gibi algılayan bir toplumun geleceğe güvenle bakabileceğini söyleyen insan yalancıdır.
İşte Fenerbahçe’yi bu yüzden seviyorum, bu ülkenin sarılabileceği, geleceğe taşıyabileceği bir rol model olduğu için.