Rusya ve Ukrayna arasındaki Tahıl Koridoru Anlaşması’nın sona ermesinden bu yana her iki taraftan da ticari gemilere yönelik saldırılar arttı.
Temmuz ortasından beri anlaşmayı bloke eden Rusya, Ukrayna limanlarına yönelik bombardımanı artırdı ve yük gemilerine saldırmakla tehdit etti. Ukrayna ise Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki altı limanını “savaş riskli bölge” ilan etti ve Rus yük gemilerine, tankerlerine ve liman tesislerine misilleme saldırılar düzenleme tehdidinde bulundu.
Her iki devlet için de Karadeniz bir anlamda dünyaya açılan kapı niteliğini taşıyor; hem stratejik hem de ekonomik önemi çok büyük. Ancak başta NATO ülkeleri Türkiye, Bulgaristan ve Romanya olmak üzere Karadeniz’e kıyısı olan diğer devletlerin de Avrupa ile Asya arasındaki bu denizde somut çıkarları var.
Rusya, Karadeniz’i her zaman kendi etki alanı olarak gördü ve görmeye devam ediyor. Çarlık ve daha sonra da Sovyetler Birliği döneminde Karadeniz bu dev gücün güney kanadını oluşturuyordu. Karadeniz günümüzde de bir yandan Rusya’nın Akdeniz, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’da etkisini gösterebilmesini sağlayan bir sıçrama tahtası olarak görülürken, aynı zamanda Suriye ve Libya gibi askeri olarak faal olduğu daha uzak ülkelere erişim imkânı da sağlıyor. Rusya’nın halihazırda Suriye’nin Tartus kentindeki limanda bir donanma üssü bulunuyor.
Rusya’nın askerî açıdan bölgedeki en önemli ayağı, 1793’ten bu yana karargâhı sürekli olarak Sivastopol’de bulunan Karadeniz Filosu. Ukrayna’ya bağlı olan ancak 2014’ten bu yana Rusya tarafından ilhak edilmiş olan Kırım Yarımadası’ndaki liman kenti Moskova için özel bir öneme sahip. Burası Rusya’da kış aylarında bile askeri amaçlarla kullanılabilen çok nadir derin su limanlarından birine sahip.
Rusya tarafından geçen yıllarda bölgede bilinçli olarak körüklenen krizler, Moskova’nın Karadeniz ve çevresindeki hegemonyasını korumak için ne kadar istekli olduğunun birer göstergesi. Sonuç olarak, uluslararası hukuka göre Rusya tüm Karadeniz kıyı şeridinin sadece yüzde onuna sahip olsa da, etkisi altındaki alanları giderek genişlettiği için fiilen kıyı şeridinin yaklaşık üçte birini kontrol ediyor. Rusya, 2008’de Gürcistan’a müdahale ederek Karadeniz’in doğu kıyısında Abhazya da dahil olmak üzere kendisine bağlı ancak uluslararası alanda tanınmayan iki cumhuriyet kurdu; 2014’te Kırım’ı ilhak etti ve 2022’de Ukrayna’ya saldırmasının ardından Karadeniz’de yer alan Güney Ukrayna’nın büyük bölümünü ele geçirdi ve işgal etti.
Karadeniz, ticaret açısından da Rusya için büyük önem taşıyor. Moskova tahıl, gübre ve diğer mal ihracatının büyük bir bölümünü bölgedeki limanlar üzerinden gerçekleştiriyor. Karadeniz üzerinden geçen ticaret yolu da Rusya için giderek önem kazanıyor zira Moskova Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarına katılmayan ülkelere bu yoldan mal ulaştırabiliyor.
Karadeniz bir ticaret yolu olarak Ukrayna için de en az Rusya için olduğu kadar büyük önem taşıyor. Barış zamanında Ukrayna’nın toplam ihracatının yüzde 50’sinden fazlası Karadeniz’deki en büyük limanı olan Odessa’dan yapılıyordu. Özellikle dünya pazarı için tahıl sevkiyatı da Rusya ile yapılan Tahıl Koridoru Anlaşması Temmuz ortasında sona erene kadar buradan yapılıyordu zira Karadeniz bölgesi dünyanın en büyük tahıl ambarlarından biri olarak kabul ediliyor. Savaş patlak vermeden önce Rusya ve Ukrayna birlikte dünya ayçiçek yağı ihracatının yüzde 60’ına, buğdayın yaklaşık yüzde 24’üne ve arpanın da yüzde 19’una sahipti.
Rusya ve Ukrayna’nın giderek artan bir şekilde karşı tarafın ticari gemilerini hedef alması bu tabloyla doğrudan bağlantılı. Her iki ülke de Karadeniz’deki mal trafiğinin yavaşlamasından ekonomik olarak büyük zarar görecektir. Her ne kadar Ukrayna savaşın etkisiyle ihracat rotalarını çeşitlendirmiş olsa da (Ukrayna tahılının sadece yüzde 40’ı Karadeniz üzerinden, geri kalanı Avrupa Birliği üzerinden kara yoluyla ihraç ediliyor), Kiev bir süre daha deniz yolu üzerinden yapılan mal ihracatına bağımlı kalmaya devam edecek.
Rusya ve Ukrayna kuzey-güney güzergâhındaki ticaret yolları için savaşırken, doğu-batı güzergâhı da Brüksel için giderek daha önemli hale geliyor. Romanya ve Bulgaristan ile birlikte AB’nin Karadeniz kıyısında iki üye ülkesi var ve Gürcistan ve Ukrayna ile de ortaklık anlaşmaları imzalanmış durumda. Brüksel, Karadeniz’i, Asya ve Avrupa arasında mal ve enerji taşımacılığı için giderek daha önemli bir koridor olarak görüyor. Avrupa Rus petrol ve doğal gazından giderek daha bağımsız hale gelmek istedikçe, başta Azerbaycan olmak üzere Kafkasya’daki üretici ülkeler giderek daha fazla ilgi odağı haline geliyor. Bakü, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya petrol ve doğal gaz ihraç ediyor. Karadeniz üzerinden geçen bu güzergâh hem kuzeyde Rusya’yı hem de güneyde İran’ı bypass ediyor ve bu nedenle bu iki ülkeye ağır ekonomik yaptırımlar uygulayan Avrupalılar için özel bir stratejik öneme sahip.
NATO’nun da Karadeniz’de güçlü güvenlik çıkarları bulunuyor. İttifak, 1997’den Ukrayna Savaşı’nın patlak verdiği tarihe kadar her yıl burada büyük manevralar düzenliyordu. Ancak bu manevralar dışında NATO üyesi sadece Türkiye, Bulgaristan ve Romanya’nın donanmaları sürekli olarak burada bulunuyor. Bu durum, 1936’da imzalanan ve Türkiye’nin Karadeniz’den Akdeniz’e tek çıkış noktası olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde tam egemenliğini garanti eden Montrö Anlaşması’na dayanıyor. Şubat 2022’de savaşın patlak vermesinden hemen sonra Türkiye Boğazları sadece Rus değil, tüm savaş gemilerine kapatmıştı. Böylece Karadeniz’deki deniz kuvvetleri dengesi o zamandan beri korunuyor.
Türkiye, uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış olsa da Karadeniz’e erişimi kontrol ettiği için kilit bir jeostratejik konuma sahip. Ankara, Karadeniz bölgesindeki en önemli NATO ortağı ve kendisini Orta Asya, Kafkasya ve Orta Doğu arasındaki ticaretin merkezi olarak görüyor.
Türkiye, NATO karşısında bölgedeki lider rolünü güvence altına almaya büyük özen gösteriyor. Ankara için Rusya ile ilişkiler de bu bağlamda hayati önem taşıyor. Karadeniz, Moskova’da olduğu kadar Ankara’da da mutlak öncelikli bir ilgi alanı olarak görülüyor.
Türkiye, Karadeniz bölgesinde on yıllar içinde oluşan güç dengesinin mümkün olduğunca korunmasını sağlamaya çalışıyor. Montrö Antlaşması Ankara’ya NATO dahil diğer aktörleri Karadeniz bölgesinin dışında bırakma fırsatı veriyor. Bu da Moskova’nın işine geliyor.