Türk medyasında sık sık yazıları yayınlanan İsrailli Gazeteci Rafael Sadi hayatını kaybetti.
İsrail Büyükelçiliği’nin Twitter hesabından yapılan Türkçe paylaşımda, “Aslen İstanbullu olan İsrailli gazeteci ve yazar Rafael Sadi’nin vefatını derin bir üzüntüyle öğrendik. Türk Yahudi toplumuna, İsrail ve Türkiye basın camiasına başsağlığı diliyoruz. Yehi Zihro Baruch…” denildi.
Sadi’nin 15 Ağustos 2021 tarihinde Medya Günlüğü’nde yayınlanan “530 senelik diyet bitmedi mi?” başlıklı yazısı şöyleydi:
Rafael Sadi
1510 yılında Lizbon’da, sonradan Beatrice ismi ile kaydedilen bir kız çocuğu dünyaya geliyor ve Hristiyan olarak kilisede vaftiz ediliyor.
Babası Samuel Micas ile annesi Brianda De Luna görünüşte dini bütün Hristiyanlar olarak yaşamaktaydı. Aslında ne kadar dini bütün birer Hristiyan oldukları tartışma götürür bir konuydu. Bu konunun esası kızları 18 yaşına geldiği ve ünlü Banker Francisco Mendes ile evlendiği gün anlaşılacaktı.
Dona Gracia da bu Hristiyanlık olayının ne denli karmaşık ve ne denli yalan olduğunu anlayacaktı. Dona Gracia o güne kadar bildiği ismi olan Beatrice De Luna olmadığını, aslında kendisinin Gracia Nasi olduğunu ilginç bir şekilde öğrenecektir. Genç kız kilisedeki düğün töreninden hemen sonra oradan ayrılarak balayına çıkmak yerine ailesi tarafından rahipler ve damadın da ailesiyle kilisenin bodrum katına ek bir tören için indirildiğinde papazların aslında gizli haham, ailesinin de damadın da aslında birer gizli Yahudi, dini bütün Hristiyan ailenin aslında dini bütün birer Yahudi oldukları anlatıldı eski Beatrice’e, yeni Gracia’ya.
Şoklar içindeki yeni ismi ile Gracia’nın yeniden evlenmek ve bu kez de Hupa denilen bir çardak ve Tallet dini örtüsü altında, Büyük Tapınak’ın yıkılmasını sembolize eden bardak kırmayla başka bir töreni yaşaması gerekmekteydi.
18 yaşında evlenirken aslında Yahudi olduklarını öğrenen bu genç kızın duygularının ne denli karmaşık olduğunu ve 18 yıl aslında yalan bir hayat yaşadığını anlaması kolay hazmedilecek bir durum değildi kuşkusuz. Anne ve babası bu durumu kendisine neden daha önceden anlatmamışlardı sorusuna verilen cevap aslında kızlarının güvenliğiydi.
1492 yılında İspanya’daki Engizisyon Mahkemeleri sonucunda birçok Yahudi’nin Hristiyanlığı seçerek “konvertos” yani dönme olarak yaşamlarını Hristiyan olarak idame etmeyi seçmeleri kendilerinin ve ailelerinin hayatını kurtarmak için yapılan bir prosedürden öte değildi. Bu prosedür dışında Yahudi yaşamlarını terk etmediler ve Yahudiliklerini gizlice yaşamaya devam ettiler. Tabii sadece bir kısmı bu şekilde yaşadı. Bir kısmı da asimile olarak günümüze kadar yaşamlarını Hristiyan olarak devam ettirdi. Barselona’daki Katalunya mahallelerindeki Katalanların aslında Yahudi aileler olduğu halen konuşulur. İspanyolların bu insanlara Yahudi anlamına gelen ve aşağılayıcı bir ifade olan “Seni gidi Katalan” dediklerini şahsen biliyorum.
Bunun yanı sıra Hristiyanlık ile Yahudiliği bir arada idame ettiren Yahudilere de “Maranos” denilmekteydi yani dönme. Bu tabiri ülkemizdeki Sabatay Sevi inanırlarından da biliyoruz. Sayıları her geçen gün azalmış olup İslam’ı seçen bu insanlar aslında büyük bir oranda Müslümanlaşmışlardır. Beatrice veya yeni ismi ile Dona Gracia Mendes’in eşi o dönemin Avrupa’sının en önemli banker ve iş adamı olan Francisco Mendes’in servetini kaynağı etti. O yıllarda henüz derin dondurucular olmadığı için taze etler toprağa gömülüp saklanmaktaydı. Ve sonuç olarak kurtlanan ve mikrop kapan etler yiyenleri zehirlemekteydi.
Tifo ve veba gibi hastalıklar 15. ve 16. yüzyıl Avrupa’sının belasıydı. Korona henüz yoktu, aşılar da Pfizer ve Biontech firmaları henüz kurulmadığı için bulunmamıştı! Ama Francisco Mendes dış ticaret amacıyla ile sık sık Hindistan’a gidip gelmekteydi. Orada Hintlilerin etleri karabiber ile sararak sakladıklarını gördü ve bunun da etlerin korunmasında büyük fayda sağladığını öğrendi. Müthiş ticari zekası ile Hintliler ile 30 sene sürecek olan bir anlaşma yaptı ve Hindistan karabiberinin tek satıcılığını aldı. Gemiler dolusu karabiber Hindistan’dan Avrupa’ya akmaya başlamıştı. Dikkatinizi çekerim, ünlü lokantaların menülerinde bugün bile “pepper steak” olarak bilinen karabiberli biftek Hintlilerin bu koruma alışkanlığının sonucudur.
“Pepper steak” Mendes ailesine dolayısı ile Dona Gracia’ya müthiş bir servet kazandırdı. Günümüzde sanal ticaret ve yüksek teknoloji ürünlerinden para kazanılırken o dönemde karabiber zenginliği revaçta idi.
Karabiber ticareti halen önemli bir gelir kapısıdır mesleği bilenler için. Dona Gracia aslında kendisinde hayli yaşlı olan Don Mendes ile evliliğinden Ana isminde bir kız çocuğu doğurur.1528 yılında 18 yaşındayken evlenen Dona Gracia’nın eşi 1535 yılında vefat eder.
Aslında Don Mendes geç yaşta evlenmişti ve evliliğinin sefasını süremeden göçüp gitmişti. Koca serveti Don Mendes’in kardeşi Diego Mendes ile Dona Gracia arasında eşit olarak bölüştürülünce genç yaşta çok büyük bir servetin hakimi olmuştu. Bu parayı ve gücünü Yahudilerin bir vatanı olsun diye kullanmayı da kafasına koymuştu.
1552 yılında Osmanlı İmparatoru Sultan Süleyman’ı ziyaret ederek siyasi ilişkilerine bir yenisini katmıştı. Dona Gracia Osmanlı imparatoru Hazreti Süleyman’dan Filistin bölgesinin bazı yerlerinde Yahudi yerleşim bölgeleri kurmak istediğini anlatmış ve uzun çabalar sonucu bu kez de ondan sonra tahta geçmiş olan Selim’den böylesi bir imtiyaz elde ederek Sefat ve Tiberia kentlerinde birer Yahudi kolonisi kurma imkanı temin etmiştir.
Bunun yanı sıra Dona Gracia ‘nın yeğeni olan Josef Nassi de bu ilişkilerin bir meyvesi olarak Sultan Selim’den (Sarı Selim) Kıbrıs Adası’nı 15.000 duka altını karşılığı satın almıştır. Sebebi, Jozef Nassi ve Mendes ailesinin ticaret gemileri için doğal bir güvenli liman temin etmekti.
Daha sonraları Kıbrıs Adası’nın satılması saray içi ve aile içi bir takım kavgalara sebebiyet vermiş ve Sultan Selim Jozef Nassi’den Ada’yı geri vermesini rica etmiş ve onun bu olgunluğundan dolayı da kendisini Naksos Adası Prensi olarak taltif etmiştir.
Sadece bu ilişkiler bile 1492 yılında Yahudilerin aslında yazılı olmayan birçok anlaşma silsilesi ile İspanya’dan Osmanlı topraklarına gelişlerinin sebebini ortaya koymaktadır. Yani Osmanlı ve Sultan II. Beyazıt sadece Yahudileri sevdiği için Osmanlı’ya getirmedi. Bunu da veciz sözü ile ortaya koymuş, “Ferdinand Yahudileri kovarak fakirleşmiş bense onları alarak zenginleştim” demişti.
Bu zenginliğin ardında yatan hikaye ise Yahudilerin İspanya’dan büyük bir servet ile göç etmeleri, sadece servet değil dünya deniz ticaret filosunun en büyüğü ile hareket etmeleri, deniz ticaretini Osmanlı limanlarına aktarmaları ve bu deniz filoları ile dünya dış ticaretinin de İstanbul ve İzmir’e kaydırılmasıdır. Her ne kadar aynı yıllarda Yahudilerin getirmiş oldukları ilk matbaanın Türkçe veya Osmanlıca eser basımına izni verilmediyse de ilerleyen senelerde bu teknolojinin İbrahim Müteferrika aracılığı ile hayata geçirildiği bilinmektedir.
Evet ortada yazılı bir anlaşma yoktur ve Türk Yahudileri de geleneksel olarak minnet duygularını sürekli tekrarlasalar da sebep sonuç ilişkilerinde bu teveccühün ardında oldukça büyük bir servet ve menfaatler olduğu açıktır. Galata Bankerleri İspanya Yahudilerinin sonucudur, Viyana kuşatmasının finansmanını da sağlayanın 2 milyon duka altını ile Banker Kamondo olduğu bilinmektedir.
Demem o ki hani sürekli kafamıza kakılan, “Sizi kurtardık diyet isteriz” tümcesinin gerçeği az çok böyledir. Düşünelim de öyle borçlandıralım Yahudi kardeşlerimizi. 530 senelik diyet bitmedi mi artık?..
Manşet fotoğrafı: Dona Gracia Mendes ve adını taşıyan otel-müze.
* Rafael Sadi’nin Medya Günlüğü’nde yayınlanan yazılarını okumak için: https://arsiv.medyagunlugu.com/rafael-sadi-haberleri