Pegasus’ta çalıştığım dönemde yolcular için bir dergi yayınlanırdı. 10 Kasım’ın yıl dönümü nedeniyle Pegasus Magazin’in Kasım 1993 sayısında Sabiha Gökçen’le yapılan kısa bir mülakata yer verilmişti.
Dergiyi yayına hazırlayan Esajans’dan Zekiye Yaraş’ın Sabiha Hanım’la yaptığı sohbet, yine Esajans’dan Ergun Özden tarafından fotoğraflanmıştı. 22 Mart 1913’te Bursa’da doğan Sabiha Gökçen bu mülakattan sekiz yıl sonra Ankara’da vefat etti. Söz konusu mülakatı aşağıda tekrar yayınlıyorum.
***
Türk Kadınının Sabiha Gururu, Atatürk Kızı ve İlk Kadın Pilotumuz: Sabiha Gökçen
“Sabiha Gökçen, 1930’larda yepyeni bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşayan en önemli tanıklarından biri. Yalnızca Atatürk’ün manevi kızı olmasıyla değil, Türkiye’nin ilk kadın pilotu ve dünyanın ilk kadın askeri pilotu olmasıyla da yakından tanınan bir karakter. Pilotluk anılarıyla, Atatürk’ten hatıralarla yaşamını sürdüren bu mütevazi hanımefendiyle evinde çok hoş bir sohbet yaptık.
-Sabiha Hanım, Atatürk ile nasıl tanıştınız?
-Ben Bursalıyım. Kurtuluş Savaşı’nda ilkokula başlamıştım, ama Bursa Yunan işgali altındaydı ve okullarımız kapatılarak hastane haline getirilmişti. Babam vefat etmişti, ağabeyim ise Kuvayımilliye’ye katılmak için Anadolu’ya geçmişti. Ben okula gidemiyordum. O zamanlar her gece bir evde toplanır ve dualar ederdik. Bu dualarda hep Gazi Paşa’nın adı geçerdi, ‘bizi o kurtaracak’ denirdi.
Bu benim aklımda yer etmişti. Nihayet savaş bitti, Gazi Paşa ülkeyi kurtardı denildi. Annem de bu sıralar öldü. Ağabeyime sorar dururdum, Gazi Paşa bizi nasıl kurtardı diye, ağabeyim de bıkmadan anlatırdı.
1924’te Gazi Paşa Bursa’ya geldi. Herkes bayram havası içindeydi. O zaman de Gazi Paşa’yı ben de görmeye çalıştım, ama göremedim. Üzerinden bir yıl geçti. 1925’te Gazi Paşa bir kez daha Bursa’ya geldi ve Uludağ’ın eteğindeki yazlığımızın yanındaki köşkte kalmaya başladı. Bu kez O’nu görebileceğimi düşündüm ve bir sabah, kendisi köşkün bahçesinde dolaşırken, bulunduğu tarafa doğru ilerledim. Tabii ki girmek imkansızdı, nöbetçiler vardı. Büyük insan bu durumu gördü ve ‘bırakın gelsin çocuk’ dedi. Heyecanla yanına gittim, bana ailemi sordu, niçin görmek istiyordun beni’ dedi. Kendisini çok merak ettiğimi, ağabeyime hep anlattırdığımı ve ayrıca bir yatılı okula girmek istediğimi söyledim. Beni dinledi, biraz düşündü, ‘peki seni manevi evlat olarak alırsam gelir misin benimle’ diye sordu. Sonraki günlerde ağabeyimle de görüştü ve ben Atatürk’ün manevi kızı oldum.
-Peki Sabiha Hanım, nasıl havacı oldunuz, anlatır mısınız?
-Ben havacı olmayı düşünmüyordum. Sporu ve özellikle de ata binmeyi severdim. Sporu çok sevdiğim için belki Atatürk düşünmüş olabilir benim havacı olabileceğimi, ama bana söylemedi. Bakın soyadı kanunu çıktı 1934’te ve Atatürk bana Gökçen (*) soyadını verdi. Ben o tarihte havacı değildim. 1935’te Türk Hava Kurumu açıldı ve ilk defa uçakları yakından gördüm. Ben farkında değilim ama çok ilgilenmişim. Atatürk bana döndü ve ‘Sabiha, görüyorum ki ilgini çekti. Yapabilir misin sen de bunları?’ dedi. ’Yapabilirim’ dedim. Yanımızdaki Hava Kurumu Başkanına ‘Bak Gökçen de havacı, paraşütçü olmayı istiyor’ dedi. Beni hemen kaydettiler ve ertesi gün çalışmalara başladım. Çok sevmiştim ve hala da seviyorum.
-Siz dünyanın ilk kadın askeri pilotusunuz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
-Ben havacılığa planörle başladım. Yüksek eğitimi tamamlamak için imkan yoktu. Planör eğitmeni olmam için Türk Hava Kurumu, yedi erkek arkadaşımla birlikte beni Rusya’ya Kırım-Koktabel’e gönderdi. Orada planör öğretmeni olduk. Atatürk’ün amacı kadınların da asker olmasıydı. Ama Mareşal Fevzi Çakmak, bu konuda çekimserdi. Atatürk beni askeri pilot yapmak istediği halde, Mareşal’i kıramadığı için, kadınların orduya alınmadığı o günlerde, özel bir uçak ve öğretmenlerle eğitim görmemi sağladı. Uçağım özeldi, Çünkü boyum kısa olduğu için, pedalları yükseltilen bu uçakta benden başkası uçamıyordu. Çok ağır bir programdı ve ben o programı tamamladım. Atatürk, Türk kadınlarının her alanda başarılı olacağını biliyordu. Sonra ‘seni askeri pilot yapmak istiyorum’ dedi. Ve Eskişehir Hava Okulu’na gönderdi. Ben 2 yıllık eğitimi 1,5 yılda tamamladım ve askeri pilot oldum. Bununla da kalmadı, Eskişehir 1. Tayyare Alayı’nda staj gördüm, 1937 Trakya ve Ege manevralarına katıldım. Allah’a şükür ki Atatürk’e karşı mahcup olmadım. Şunu da söyleyeyim, ben 1937’de savaş pilotu oldum. Erkeklerle aynı eğitimi gördüm. Türk kadını için önemlidir bu. Kanun yoktu ama ‘hususi’ sınıftan mezun olup yine de askeri pilot oldum. Bakın, Hava Harp Okulu’na bu yıl on dört kız öğrenci alındı. Gördüm, hepsi de çakı gibi asker.
-Sabiha Hanım, siz 1930’ların, 40’ların oldukça önemli günlerini yaşadınız. Bugünlerle karşılaştırınca ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?
-O devir başkaydı. Ben o yıllara ‘pembe devir’ diyorum. Ama havacılık mesleğinde değişiklik olmuyor. Havacılarımızın hepsi çok ciddi çalışıyorlar. Çünkü dünyadaki en büyük araç hava ve havacılık. Atatürk de bunu görmüştü. Örneğin bir Balkan Antantı yapılmasını istiyordu. Balkan ülkelerinden davet geldi ve o tarihte bizim havacılardan kimse ülke dışına çıkmamıştı. Ben Atatürk hasta diye başta gitmek istemedim ama sonra, Atatürk’ün de ısrarıyla barış elçisi olarak, Balkan Turu yaptım. Atatürk’ün gayesi ben değildim. Türk kadınının her şeyde başarılı olacağını biliyordu. Ben Atatürk tarafından deneniyordum herhalde.
-Sabiha Hanım, Türk Hava Kurumu kimlere hizmet veriyor, kimleri yetiştiriyor? Sadece Türk öğrencilere mi açık?
-Türk Hava Kurumu, gençliği havacılığa teşvik ediyor. Planör ve paraşüt okulları var. Gençler, burada hiçbir karşılık beklemeden uçuş eğitimi görüyorlar. Bunların arasında iyi görülenler de kurum bünyesine alınıp, öğretmen olarak yetiştiriliyorlar. Yaş, cinsiyet sınırı yok. Türk ve yabancı herkes girebilir. Yalnızca lise mezunu olmak şart ve bir de sağlık kontrolünden geçmek gerekiyor.
-Sabiha Hanım, bu günlerde ne yapıyorsunuz, biraz anlatır mısınız?
-Yine Türk Hava Kurumu le ilgiliyim. Artık öğretmenlik yapmıyorum ama toplantılarına katılıyorum. Hep aynı konuları konuşuyoruz. Bu kurum Atatürk’ün yadigarıdır, oradan ayrılmak benim için çok zor.
-Ne kadar şanslısınız, Atatürk’ü tanımışsınız.
Evet, o çok büyük bir şans. O’nunla yaşamak, O’nun yanında büyümek çok büyük bir şans. Ama O’nu kaybetmek çok acı oluyor. Yine de sizin devriniz daha zor.
-Çok teşekkür ederiz Sabiha Hanım
Manşet fotoğrafı: Ergun Özden Ekim 1993
*Gökçen: Göklere ait olan, semavi, gök mavisi
Not: Bu yazım ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.