Vaktiniz olursa dinlerin kutsal kitaplarını okumaya çalışın. O zaman dinler hakkında daha rahat konuşabilecek bir bilgiye sahip olabilirsiniz.
Hristiyan inancına göre Hz. İsa’nın çarmıha geriliş sürecini bilirsiniz. Bu arada basit bir bilgi olsun diye çarmıh kelimesi Kürtçedir. Çar (dört) miğ yada mix (çivi) demek. Yeni Ahit’te (İncil) Matta 16.24: İsa Peygamber arkadaşlarına, yoldaşlarına, havarilerine, öğrencilerine şunları söylemiş:
“Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin.”
İsa şunu demek istiyordu: Eğer bu davanın neferi olacaksanız önce kendinizi inkâr edip davanın varlığını kabul ederek yola devam edebilirsiniz.
Kişi önce kendisini anlamaya önem verip daha sonra başkalarını anlayabilir. Şurası açık ki İsa kendisine inananlara bu yolda ölmelerini istiyor. Hristiyan inancında çok önemli bir yere sahip olan eski balıkçı Petrus yani Aziz Petrus İsa Mesih’in 12 havarisinden biriydi. Petrus, İsa Mesih’le yolculuğu sırasında güçlü bir imanı sürekli arzu eden ama konuda sık sık bocalayan bir adamdı.
Petrus ölüm korkusundan dolayı İsa ile yol arkadaşlığını hizmetçi bir kıza bile itiraf edememiş düşkün biri. Petrus hem kendisini hem İsa’yı hem de davasını inkâr etmiş bir korkaktı. Daha sonraki yıllarda birinci yüzyılın en etkili Hristiyan liderlerinden biri olmuş. Adamın işi balıkçılık olunca deniz gibi dalgalı oluyor! Fark ettiniz mi bilmem Hz. İsa’nın kendinizi inkar edin derken Aziz Petrus’un ölüm korkusu ile hem kendisini hem davasın hem de onunla yol arkadaşlığının olmadığını söylemesi iki farklı inkar etme boyutunu ortaya koyuyor.
Yaptığını, söylediğini, sorumluluğunu, kırgınlığını, öfkeli, takıntılı olduğunu, üzüntüsünü ya da birini sevdiğini inkâr etmek gibi birçok örnek sayabiliriz. Bizler de çocukluk döneminde yaptığımız bir yaramazlık için ceza ya da dayak korkusuyla birçok şeyi inkâr ediyorduk. Hepimiz çocukluk döneminde yaptığımız hatalı eylemi inkar etmek için yemin bile eder, “Annem-babam ölsün ki”, “Kuran’a el basıyım ki”, “İki gözüm önüme aksın ki” derdik. Tabii, yaş ilerledikçe ister istemez inkar ettiğimiz şeylerin yanında inkar yeminlerimiz de değişti.
Çocukluktan itibaren korku bir şeyleri inkâr etmemize neden oluyordu. Sonra anlıyoruz ki doğruları inkâr etmek gerçeği hiçbir zaman değiştirmiyor.
Son zamanlarda insanlara bir şeyleri kabul ettirmek, ikna etmek şöyle dursun anlatmak dahi çok zorlaştı. Toplumun büyük bir kesimi siyasi ve dini putlara, görsel, yazılı ve sosyal medyaya, birilerine taparcasına tapıyor. Kim kimi, neyi rehber edindiyse kendisinden olmayanı inkâra gidiyor. Oysa dinlerde inkâr edenler kafir sayılır.
Dünyada gücü ellerinde tutanlar yaptıkları katliamları, etnik temizlikleri ve hukuksuzlukları inkâr yolu ile aklileştiriyor. Ekonomik problemlerin yanında su sorununu, kuraklığı, iklim değişikliğini inkâr ederek bir çeşit kurtuluş arıyorlar.
İnkâr eden insanların kişilik yapılarına bakın ne kadar öfkeli olduklarını, nefret dili kullandıklarını, suçluluk psikolojisiyle diğerlerine saldırdıklarını görürsünüz. Bu tür insanların çok radikal, uç noktada görüşleri savunduğunu biliyoruz. Bu durum uzun süre tekrarlandığında kişinin olduğu yerde saymasına yol açan bir düşünce biçimine dönüşür. Her ne kadar ilkel bir savunma mekanizması olarak görülse de o davranış şahıs hakkında fikir edinmemizi sağlar. Bu, inkârı yapan kişinin çaresizlik ve güçsüzlük hissettiğinde başvurduğu bir savunma mekanizmasıdır.
Aslında inkâr formüle edilmiş suçtur. İnkârı yapan kişi kendisi için kaygı yaratan, acı verici düşüncelerin, duyguların, dürtülerin, çatışmaların, olayların veya gerçekliklerin yok sayılmasıyla kendisini rahatlatacağını zanneder. Ama bu nafile, anlamsız, bilinçsiz bir savunmadır.
Yok demek, var olan bir şeyi reddetmek kişinin kendisini kandırmasıdır. İnkar yoluyla gerçekleri göz ardı ederiz. İnsan yokluğu kullanarak inkâra ihtiyaç duyar. Bilindiği üzere varlık bir an vardır, sonra yok olmaktadır. Bu süreç inkârı gerektirmez. İnkâr etme aşamasında kabul edilmeyen gerçekler öfke aşamasında sorgulanmaya başlanır. İnkâr kişinin aşağılık kompleksine kapılmış olması, kendisine yabancılaşması sonuç olarak çocukluk yıllarındaki beyin mirasından kalan psikolojik bir bozukluktur.
İnkâr zehirli bir sarmaşık gibi bütün dünyayı sarmış. Dinler, mezhepler, cemaatler, siyasi yönetimler, görüşler, örgütler, gelenekler, kültürler, ticari şirketler aklınıza gelebilecek herkes ve her şey birilerini inkâr ederek yol almaya çalışıyor.
İnkâr ötekileştirmenin ve baskı kurmanın aracı haline dönüşmüş durumda. Fransız yazar Boris Vian’in ifade ettiği gibi, “en büyük günah, yüreğinin gerçekte hissettiğini inkâr etmektir.”
İnkâr edenler vicdansız, yüreği günaha yatkın olan insanlardır.
Bu yazıyı beddua eden birilerine cevap olarak yazdım. İsimlerini bile yazmaya tenezzül etmedim.
İnkâr etmek, yok saymak işte böyle bir şeydir Sayın…