Cenk Başlamış
Rus karakterine ilişkin bazıları birbiriyle çelişkili görünen pek çok şey söylenir: Gözü pek, vurdumduymaz, fevri, şüpheci, kaderci, esprili, kendisiyle dalga geçebilen, karşısındakine kolay güvenmeyen ve fil hafızalı…
Bunların belki tamamı, belki de sadece bazıları doğru ama listenin başlarına asıl yazılması gereken sıfat “sabırlı” olmalı.
Elbette farklı olanlar mutlaka vardır ama genelde Ruslar sabırlıdır, hoşlarına gitmeyen bir olayla karşılaştıklarında hemen tepki göstermek yerine beklemeyi yeğlerler. “İçine atma” da diyebileceğimiz bu karakter özelliğine “bir kenara yazma” alışkanlığı eşlik eder. Yani yapılan ters bir hareket, söylenen tatsız bir söz ilk anda tepki verilmese de mutlaka not edilir ve sabırla en uygun zaman beklenir. İşte o zaman geldiğinde de misliyle karşılık verilir, mesela tokat atana yumruk atmak gibi.
İşte bu karakter özelliği Rus devleti için de geçerli.
Konumuz Türk-Rus ilişkileri.
Onun için lafı daha fazla uzatmadan konuya girelim.
24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye’nin hava sahasını ihlal eden bir Rus jetini düşürmesine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bütün iktidar döneminin en sert kelimelerini kullanarak tepki göstermesinin nedeni 2-3 yıl boyunca görmezden gelmiş gibi yapılarak aslında kenara not edilen olayların bir patlamaya dönüşmesiydi. Çünkü medyamızda abartılı şekilde “Türk-Rus balayı” diye söz edilen 2004-2015 döneminde ilişkiler uçağın düşürülmesinden çok önce, tam olarak Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılında zaten bozulmaya başlamıştı.
Rusların aşırı tepki vermekten kaçındığı ama not ettiği o olaylar neydi? Günümüze ve yakın geleceğe ışık tutabileceği için yakın geçmişte bazı yaşananları hatırlatmak gerekiyor:
-2012 sonlarında Moskova’dan kalkan bir Suriye uçağı silah taşıdığı şüphesiyle Ankara’ya inişe zorlandı. Uçak Suriye uçağıydı ama kalktığı yer Rusya’nın başkentiydi. Ruslar ortalığı ayağa kaldırmadı ama not aldı.
-2014 yılı yaz aylarında içinde 298 kişi bulunan bir Malezya yolcu uçağı Ukrayna’nın Moskova yanlısı isyancıların elindeki bir bölgede düşürüldü. Türkiye facianın gerçek nedeni açıklığa kavuşmadan, hem de daha uçağın düştüğü gün, adını vererek Rusya’yı suçlayan bir açıklama yaptı. Ruslar ortalığı yangın yerine vermedi, yine not aldı.
-Asıl önemlisi Suriye’den iç savaş başlayınca Türkiye ile Rusya 180 derece farklı pozisyonları savunmaya başladı. Biri Suriye’de Beşar Esad’ı devirmek, diğeri de iktidarda tutmak için mücadele etmeye başladı. O üç yıllık dönemde Ankara Suriye konusunda adını vererek Rusya’yı suçlayan sert açıklamalar yaptı, Ruslar genelde yine sessiz kaldı.
24 Kasım 2015 öncesi Türk-Rus ilişkilerinde fırtınanın yakında kopacağını gösteren iki önemli gelişme yaşandı. Birincisi o yıl 24 Nisan’da Putin Çanakkale’deki törenlere davetli olduğu halde Ermenistan’daki anmaya katıldı ve orada Türkiye’yi “soykırım”la suçlayan bir açıklama yaptı. İkincisi de 30 Eylül 2015’de Rusya Suriye’de askeri operasyona başladı. Elbette operasyonun farklı gerekçeleri vardı ama biri Türkiye’nin Suriye’de önünü keserek oyun dışına itmekti.
Günümüze gelirsek…
Rusların bir süredir dikkatle not ettiği iki konu var.
Birincisi Türkiye’nin Ukrayna ile askeri ilişkilerini güçlendirme siyaseti ve özellikle SİHA satışı.
İkincisi, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakına ilişkin açıklamaları.
Her devlet diplomasi oyununu oynar, amaç düşman ya da rakip gördüğü ülkeye karşı istediğini elde etmesini sağlayacak kozlar elde etmek ve zamanı geldiğinde pazarlık masasına güçlü oturmaktır.
Türkiye’nin Ukrayna’ya ya da başka bir ülkeye SİHA satma hakkı var mı?
Elbette var.
Kritik soru şu: Bu satışın getirisi mi götürüsü mü daha fazla?
Türkiye’nin Kırım’ın ilhakını tanımama hakkı var mı?
Elbette var.
Kritik soru şu: Bunu bağıra çağıra yapmanın, karşı tarafın gözüne sokmanın kazandırdıkları mı kaybettirdikleri mi daha fazla?
Yani atılan taş ürkütülen kurbağa değiyor mu değmiyor mu?
Türkiye incecik bir ipte yürümeye çalışıyor.
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım.