Erdal Çolak
Hayat tecrübem bana şunu öğretti: Bir ırmakta iki balık ya da bir sokağın ortasında iki kedi kavga ediyorsa, bilin ki oradan bir Amerikalı, bir Fransız, bir Alman, bir İngiliz, bir Rus ya da Çinli geçmiştir. Daha doğrusu, bu insanların vatandaşı olduğu devletlerin bu işte kesinlikle bir parmağı vardır.
Kısacası, bir yerde, bir toplumda, devletlerarası bir çatışma ve savaş ya da göç varsa, kan akıyor ise bilinmelidir ki orada mutlaka emperyalist olan bir güç var demektir. Meşhur bir söz vardır dilimize pelesenk olmuş: Silah satan barış ister mi? İlaç satan sağlık ister mi? Din satan bilim ister mi? Hırsız olan hukuk ister mi?
İstemez, öyle değil mi!.. Silah üreten düşman da üretir. İlaç satan hastalık üretir. Din satan dini dünyevî menfaatleri için kullanan insanlar, sahte sofular ve çıkarcı din adamları, kendilerince hurafeler üretir. Hırsızlar ise insanların mutluluklarını çalmak için suni gündemler üretirler, amaçları insanları mutsuz etmektir. Demem şu ki savaş hep tüccarlarının işine geliyor. Bu sebeple silah tüccarları alttan alta devletler ya da toplumlar arası ilişkileri kaşıyarak bir savaşın meydana gelmesi için ortamı, koşulları hazırlar.
Savaşı kim başlatıyor? Kim gerçekten kötü? Nasıl oldu da işgale uğrayan ülke cehennem haline geldi? Kim bu vahşeti yaptı? Kim bu vahşete maruz kaldı? Utan dünya, utan utan utan! Hep bir yeni dünya düzeni adı altında ölen çocuklar, kadınlar. Bak, insanların, insanlığın yürekleri paramparça… Bu silah tüccarları kazançları için her iki tarafa da silah satarak savaş başlatıp; savaş bitiren, ruhları kanlı tüccarlardır. Savaşlardan her zaman daha zengin, güçlü olarak çıkan silah tüccarları. Bu savaşlar, teknolojik yönden gelişmiş silah endüstrisinin satılan silahların tüketildiği, denendiği pazarlama alanları. Hep böyle olmamış mıdır, savaşı kapitalistler planlar, silah tüccarları organize eder; aptallar başlatır, masumlar ölür.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi beş üyesi ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin`dir. Bu dünyanın güvenliğinden sorumlu olan devletler ne ilginçtir ki birçok ülkede işgalci durumundadır. Son günlerde her ne kadar Rusya`nın Ukrayna`yı işgal etmesi gündemde olsa da Rusya bu savaşta sadece işgalci mantığın emperyalizmin görünen yüzüdür. Mesela ileriki yıllarda Çin Tayvan’ı işgal edebilir. Çin’in Uygurlara yaptığı işkenceler ayan beyan ortada. Ülkesi dışında gittiği her yere özgürlük adı altında kan ve gözyaşı götüren ABD’nin, son 40 yılda 23 ülkeyi tıpkı Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği gibi işgal ettiğini unutmayın. “Üzerinde güneş batmayan ülke” olarak bilinen Britanya İmparatorluğunun hali hazırda resmen egemenliği altında 14 ülke var. Afrika’da, Hindistan’da, Orta Doğu’da, Uzak Doğu’da halen sömürü düzeni yürüten Fransa’nın da masum olduğunu kimse söyleyemez. Almanya bugünkü Burundi, Ruanda, Tanzanya, Namibya, Kamerun, Gabon, Kongo, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Nijerya, Togo, Gana, Yeni Gine ve Batı Pasifik gibi birçok ülkede emperyalist politikalarını uyguluyor. Yani kimse Rusya’dan farklı bir savaş anlayışına sahip değil. Al Rusya’yı vur hepsine…İnsanlık için hepsi aynı, bir ayarda, hiçbiri işe yaramaz.
Yazdıklarımın hepsinin belli bir dayanağı var. İspatlayabilirim. Bakın bu örnek verdiğim ülkeler en büyük silah üreticileridir. Silah üreten dünyanın en büyük tüccarları buradadır. Stockholm merkezli Barış Araştırmaları Enstitüsü SIPRI’nin silah satan ülkeler ve silah alımı yapan ülkeler ile ilgili açıklamalarını okurken gerçekten çok ilginç bilgilere ulaşıyor, bu devletlerin iki yüzlülüğünü görüyorsunuz. Bu ülkeler ölüm satıp ölüm üretiyorlar. Neler yok ki, nükleer silahlar, füze sistemleri, kitle imha silahları. Bunlarla kimi imha edecekler uzaylıları değil tabii ki insanlığı ,insanları… SIPRI, Kısa-uzun menzilli füze sistemleri, konvansiyonel silahları askerî jetler, helikopterler, savaş gemileri, zırhlı araçlar, türlü bomba çeşitlerinden oluşan bir ticari pazardan söz ediyor.
Peki kim kazanç elde ediyor? Lütfen düşünün barışı, insan sevgisini dilinden düşürmeyen bu ülkeler dünya silah ticaretini ellerinde tutuyor. Küresel kirlenmişliğin sebebi ABD, Rusya, Fransa, Almanya, Büyük Britanya, İspanya, İtalya, Hollanda ve Çin’dir. İnanın hepsi Ukrayna gibi devletlerin yanındaymış görünerek sadece pazar payını arttırmaya çalışıyor. Tasarlanan asla barış değil, savaş. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sırasında borsaya bir bakın, en büyük silah üreticisi olan Lockheed Martin, Boeing, BAE Systems, Rolls-Royce ve GKN, Thales gibi şirketlerin hisseleri yükselmiş. Savaş malzemeleri üreten dev firmaların ciroları, kârları artıyor.
Savaşın uluslararası ortak bir dili var. Nerede savaş varsa orada halklar için ölüm, göç, yıkım, hüzün, keder acı ve gözyaşı var. Erkeklerin asker olarak savaştığı, kadınların çocuklarla bir küçük bavula sığdırdıkları hayatlarını gösteren fotoğraf kareleri, korkuyla evlerinden, yurtlarından, topraklarından kopan, sığınmacı durumuna düşen insanlar. Savaş tükeniştir, bitmişliktir. Bıktım, yıldım böylesi iki yüzlü bir dünyadan, bunları savunmaya çalışan insanlardan yoruldum…
İnsanlığı alıp mutluluğun yelken açtığı, herkesin birbirini çıkarsız sevdiği o güzel yere götürsek. Eğer varsa ya da kaldıysa öyle bir yer… Biliyorum, yok böyle bir yer. O yer, bizim temiz, saf yüreklerimizde, hayallerimizde. Bu hayat, insanlığa göre içi boş bir mutluluk. Sakın ha, insanlık kimseye mutlu olduğunu söylemesin, emperyalistler mutluluğunuzu çalar. İnsanlar, güzel şeyleri çok çabuk mahveder. Kim bilir insanların ne hayalleri vardı. Bir ucu hasret gündüzüne açılır, diğer ucu hüsran gecesine. İnsanların yüreğine sızmış acımasızlığın kokusu, savaş uçakları, askerler, savaş araçları, füzeler, parça tesirli bomba ve vakum bomba seslerinin füze ışık huzmeleri düştüğü tenini. Suya, havaya, toprağa, ateşe değil sana yazıyorum ölümleri, yüreğimdekileri. İçimde olmayan yaşama isteği. Kapatarak gözlerimi, karanlık bir boşlukta gri, siyah renkler içinde kayboluyor insanların çocukların, kadınların umutları…