Mentor
İğrenç tiyatronun yeni bir sahnesini, Fenerbahçe’nin rakipsizliği ile mücadele edemeyen rakipleri tarafından kirletilmiş Türk futbolunun bir örneğini daha izledik.
Halil Umut Meler ilk yarıda “objektif” maç yönetiyor gibi göründü, Trabzonspor’a çıkmayan kartlar olsa bile çıkardıklarıyla çoğu insan tarafından “objektif” diye değerlendirdi. Oysa Abdülkadir Ömür’ün üst üste sarı kartlık pozisyonlarını görmezden geldiği gibi, sarı kartlarını da Trabzonspor’u eksik bırakmayacak şekilde kullandı. O hengamede Crespo ve Batsuayi de sarı kartı Trabzon seyircisine sus payı olarak gördü. İkinci yarının başında hakem daha önce Trabzonlu futbolcuların defalarca kart görmediği pozisyonda Crespo’yu attı.
Fırat Aydınus diyor ki; hakem ikinci yarı kart standardını değiştirdi; oysa amacına ulaşmış ve Fenerbahçe’yi eksik bırakmıştı ondan sonra daha fazla sarıya ihtiyaç yoktu çünkü Trabzon eksik kalmaya yakındı.
Maç futbol dışı sertlikle başladı çünkü Trabzonsporlu futbolcular korunacaklarını biliyordu, hatta belki taktik idmanda “vurun çekinmeyin, hakem size kırmızı çıkaramaz” bile denmiştir. “Fenerbahçe futbol oynamadı” diyenler var, çok sığ bir yorum, futbol oynanacak bir ortam yoktu ki. Tekme, dirsek, itme maçın her anında Trabzon’un oyun taktiğiydi, hakem desteği ile de istediklerini aldılar.
Zaten ertesi gün Beşiktaş ve Galatasaray maçlarında çıkmayan kartlar Fenerbahçe’ye karşı haçlı seferini teyit etti.
Fenerbahçe yönetimi maçtan sonra doğrusunu yaptı, konuşmadı çünkü bu tür şeyler futbolculara bahane oluyor, özellikle yabancı futbolcular bu kaos ortamından olumsuz etkilenip mücadeleyi bırakıyorlar.
Ama maçtan sonra JJ ve takımı suçlayan Fenerbahçe taraftarına artık bir şey diyemiyorum, bu insanlarla aynı yerde olmak beni yoruyor, kendimi kötü hissediyorum. Bu kadar net gerçeği görmeyen, göremeyecek kadar yetersiz insanların arasında benim ne işim var diye düşünüyorum.
Efendim bu işleri yönetim halletmeliymiş, 3 Temmuz’da da yönetim halletsin demeliymişiz. Onlara göre Aziz Yıldırım hapiste kalmalı, kupamız da yönetimin insafına kalmalıymış, sanırım UEFA davasının akıbeti ile aynı olurdu kupanın akıbeti.
Tam tersine bu konular taraftarın oyun alanı, yönetim belli bir protokole bağlı kalmak zorunda, Ali Koç ortaya çıkıp, “Trabzon’u hükümet kayırıyor, diğerinin cemaatlerle dirsek teması var” diyemez. Bunu yapacak olan taraftardır çünkü taraftar anonimdir ve söylemleri geniş kitlelere ulaşır ve sonuç doğurur. Bu noktaya gelmemizin nedenlerinden biri de sonuç alamadığımız yönetim kabadayılıkları, içi boş, sonuç doğurmayan çıkışlar, tüm itibarımızı tüketti.
Eğer Fenerbahçe taraftarı müflis bir iş adamının milyonlarca lirayı nereden bulup akıttığını, hakemlerin mafyasını, Trabzon kulübesinden TFF’ye ulaşan Fetö bağlantılarını anlatamayacak, statta ve salonda smokin giyip süzülecekse ben böyle bir Fenerbahçe istemiyorum.
Stadı ve salonu klasik müzik galasına çevirip, Fenerbahçe’yi zengin takımı yapar, 3 aylık asgari ücrete kombine, bir haftalık ücrete bilet satarsan Fenerbahçe toplumsal etkinliğini yitirir ve öylece bakakalırsın.
Üzgünüm, Fenerbahçe’nin artık bir taraftarı yok, sosyal medyada çene çalıp eğlenen, Fenerbahçe’ye zerre faydası olmayan, para verip şov izlemek isteyen seyircileri var, hepsi o.