Cumartesi, 5 Tem 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

İç cepheyi sağlam tutmak…

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 24 Ekim 2024 20:02
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

Son dönemde “iç cephe” kavramı gündemde. Önde gelen siyasiler verdikleri demeçlerde iç cephenin sağlam tutulması gereğine işaret ediyorlar.

Bu konuda uyarıda bulunanlar, özellikle bölgedeki gelişmelerin Türkiye’yi de etkileyebilecek boyutlara ulaşabileceğini belirterek, iç cephenin güçlü olmasının önemini vurguluyorlar.

Bu tür uyarılarda bulunanların başında da Cumhur İttifakı’nın liderleri AKP Genel Başkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli geliyor. Uyarılar bu iki liderden gelince önemsememek mümkün değil. Ancak, iktidar tarafından ortaya atılan her fikre kuşkuyla yaklaşan kimi yurttaş, uyarıların gerisinde art niyet aramakta. Bu kuşkucu yurttaşlar, Erdoğan’ın 2028’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde tekrar aday olmasını sağlamak amacıyla yeni anayasa konusunun gündeme taşındığını ileri sürerek, “iç cephe” kavramının da aynı niyetle ortaya atıldığını iddia etmekteler. Bu görüşte olanlar, “İç cephe kavramını ortaya atarak, ülkenin karşı karşıya kaldığı tehditlere karşı Erdoğan’ın kurtarıcı, koruyucu lider olduğu mesajı verilerek, Cumhurbaşkanlığını sürdürmesinin önemi vurgulanmak istenmekte ve yurttaşların Cumhur İttifakı etrafında bütünleşmeleri amaçlanmaktadır” demekteler.

Bu kuşkucu yurttaşların değerlendirmelerini bir kenara bıraksak da, iç cephenin sağlam tutulması gereği açıktır. Biz, genelde milli birlik ve beraberliğin önemine işaretle, iç cephenin güçlü tutulmasının gereğine işaret edegeldik. Vazgeçilmez bireysel haklar ilkesi üzerine kurulmuş bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti ırk, din, etnik köken farkı gözetmeksizin tüm vatandaşlarının bireysel haklarını Anayasa’yla ve yasalarla güvence altına almıştır. Bu yapılırken ülkede milli birlik ve beraberliğin korunması hedeflenmiştir. Yani iç cephenin sağlam tutulması hedeflenmiştir.

Ülkemizin insanları hangi kökene ve inanca mensup olurlarsa olsun, ülkemizin neresinden olursa olsun, iktidarda kim olursa olsun her zaman beraber ve birlikte olmuşlardır. Emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadelesini beraber yapmışlar, 101 yıllık Cumhuriyeti de beraber kurmuşlardır. Bu da milli birlik ve beraberlik sayesinde olmuştur. İç cephenin sağlam tutulması sayesinde olmuştur.

Kimsesizlerin kimsesi 101 yıllık Türkiye Cumhuriyeti güçlüdür, iç cephesi sağlamdır. İç cephesi sağlam ülkemizde “Çoban Sülü”, “Kürt Turgut”, “işçi Recep” cumhurbaşkanı seçilebilmişlerdir.

Öte yandan, 101 yıl önce olduğu gibi bugün de insanlarımız, iktidarda kim olursa olsun,   dışarıdan ülkemize yönelebilecek tehditlere, risklere karşı koyabilecek güçtedir. Bölge dışı yeni emperyal güçler ile bölgedeki ortaklarının bölgeye yönelik niyet ve amellerini boşa çıkaracak güçtedir. Kapalı kapılar ardındaki görüşmelerin, oynanan oyunların, yapılan hesapların farkındadır.

Bu noktada iktidara sahip olanlara ve sahip olmak isteyenlere büyük sorumluluk düşmekte. Gaflet içinde olmanın bedelini yakın geçmişte milletçe nasıl ödediğimizi  unutmamaları  gerekmekte.. 

Birilerinin bir zamanlar “hoca efendisi”, birilerinin bir zamanlar beraber yürüdüğü Gülen öldü. O birileri son zamanlarda sanki hafıza kaybı yaşıyor. Ölen FETÖ terör örgütü lideri Gülen’in kendisini destekleyen bütün iç ve dış ortaklarıyla beraber iç cephemizi yıkmak, gedik açmak için neler yaptığı unutulmamalı. FETÖ’nün bulaştığı her yeri (devleti, toplumu) kirlettiği unutulmamalı. Devletin kalbine ihanet hançerini nasıl sapladığı, kurumlarına nasıl sızdığı unutulmamalı. Ülkemize, gençlerimize, anne babalarına verdiği acılar unutulmamalı. İç cephenin sağlam tutulması için, uyanık olunmalı. Devletimiz bu örgütle mücadeleye devam etmeli. Bu ölüm bizi rehavete sürüklememeli. Bu çerçevede , özellikle siyasiler, benzer  yapılara, hareketlere karşı mesafeli olmalı, tekrar gaflet içine düşülmemeli.

Yaşanan acılardan da ders alarak, bugün iç cepheyi daha sağlam tutabilmek büyük önem taşımakta. Peki iç cephenin daha sağlam, daha güçlü olması nasıl sağlanabilir?

İktidarda her kim olursa olsun, iç cephenin sağlam ve güçlü tutulması iç siyasi hesaplarla oluşturulan ittifaklardan bağımsız, Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü korumakla mümkündür. Millet iradesinin mutlak üstünlüğünü kabul etmekle mümkündür. Egemenliğin kayıtsız şartsız milletimize ait olduğunu kabul etmekle mümkündür. Hukukun üstünlüğüne yürekten saygı göstermekle mümkündür. İnancı, etnik kimliği, cinsiyeti vs. ne olursa olsun tüm insanlarımızı sımsıkı kucaklamak ile mümkündür. Anayasa’da yer alan değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek hükümlere yürekten saygı göstermekle mümkündür. Toplumsal çürümüşlükle ciddi bir şekilde mücadele etmekle mümkündür. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklara  karşı ciddi mücadele etmekle mümkündür… Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına saygı duymakla, Hatay Milletvekili Can Atalay’ın yüce Meclis’te yerini almasıyla mümkündür. Bu hususlar tabii daha da uzatılabilir…

Şunu da unutmayalım: Erdoğan ve Bahçeli gibi Mustafa Kemal Atatürk de iç cephenin sağlam tutulmasına, milli birlik ve beraberliğin korunmasına büyük önem vermiştir. Atatürk de, çeşitli iç ve dış risklere, tehditlere karşı iç cephenin sağlam tutulması gereğine inanmıştır. Milli birlik ve beraberliğin önemine inanmıştır. İç cepheyi sağlam tutabilmek için milletimize inanmış, güvenmiştir…

Atatürk’ün “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözü, iktidarda olandan bağımsız, Cumhuriyete inanışın, millete güvenin, iç cephenin sağlamlığına atfedilen önemin bir ifadesidir. Liderlerin yerinin doldurulabileceğinin, asıl vazgeçilmezin Turkiye Cumhuriyeti olduğunun ifadesidir..

Fotoğraf: pinterest.com

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Hayatın sürprizi erken ölümler
Sonraki Makale Zirve içinde zirve

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Sağlıklı yaşam rehberi

Dr. Nil Gönce
5 Temmuz 2025
ManşetSerbest Kürsü

Evlerin efendisi kediler

Metin Gülbay
5 Temmuz 2025
EditörSerbest Kürsü

Akdeniz Sanat ve Yaşam Vadisi

Adil Gürkan
5 Temmuz 2025
EditörSerbest Kürsü

İmam Gazali’den molla rejimine

Halil Ocaklı
5 Temmuz 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?