Aynadan yansıyan yorgun bir yüz, kollarını önünde kavuşturmuş kendini seyrediyor…
Nasıl ki yığılır yüzüne gecenin karanlığı, gözleriyle bir başına kalırsa kendisiyle, düşünce rüzgarı insana ürperti verir. Gecenin yalnızlığıyla geçmişin muhasebesini yaparken, geçmişi düşünürken, bir de içinden çıkamadığı gerçeklik.
Şimdinin içinde bocalarken daha olmayan geleceğin boşluğunda düşünceleri yaşadığı kötü şeylerden bunalmış izleri görür. Kıvranan yüreğinin üstünde acıları koparıp göğsünden yerlere fırlatamadığı an…
Zihni geçmişten gelen yaşananlarla meşgul, ateşler içinde kıvrandığını ruhu görüyordu. Şimdi, geçmişinden dolayı yalnızlığa, kırılmışlığa tanıklık ediyordu. İçindeki çoğalmış duygular çığ gibi geçmişi düşünürken… Bir de içinde çıkamadığı anın kendisine anlam kazandırmaya çalışan düşünceleri, bu düşüncelerin gerçekliğine inanan geçmişin iç hesaplaşması, insanı bir yalnızlığa çaresizliğe sürüklemekte.
İnsan yaşadığı zamanı süreç halinde denediğini zannediyor. Saat zamanı geri dönüşümü olmayan, biriktirilemeyen, satın alınamayan ve hiçbir zaman durdurulamayan bir algıdır. Düşüncedeki psikolojik zaman ise, insanın bir olayda geçen süreyi hafızasına kaydettiği, hatırladığı, o anda hissettiği olumlu ve olumsuz duygularına göre yorumladığı zamandır.
Psikolojik zaman, zihnin yaşantıları, öğrenilenleri, bunların geçmişle bağlantılarını bilinçli olarak kafada saklama gücü, bellek içinde yaşadığı zamandır. Geçmişe ait anılar, hafıza kırıntıları, geleceğe dair senaryolar, planlar, hedefler farkında olmazsa psikolojik zamanda takılıp kaldığı an ruminasyon (geçmişe takılı kalma, sürekli tekrar eden olumsuz düşünceler. Zihinsel geviş getirme olarak da bilinir) problemini yaşayabiliyor insan.
Bu mantıkla geçmişte yaşamak, suçluluk, pişmanlık, üzüntü gibi duyguları yaratır. Gelecekte yaşamak ise huzursuzluk, gerginlik, stres, kaygı gibi korkunun farklı olan duygular. Böyle bir ruh halinde şu anı hep kaçırırsın.
Güneşin doğuşu, batışı, mevsimlerin gelip geçişi yaşlanma belirtileri ve daha birçok şey zaman denen bir yanılsama, bir algı. İnsan günlük hayatında yaşadığı her şeye tecrübe ya da geçmiş diyerek kendisini teselli ediyor.
Geçmişi düşünürken, bir de içinde çıkamadığı geleceği var. Hayatın akışından bir an olsun başka ufuklara, düşünsel yolculuğa çıktığında yaşadıklarının bıraktığı izler var. İnsan kendi içinde yaşattığı, kendi algısına göre zamanı doğrusal mantıkla hareket ve değişim olarak düşünüyor. Böylesi bir anlayışla zamanı geçmiş, şimdi ve gelecek olarak üç boyutlu mantık içerisinde düşünürken zamanı kader olarak görüyor. Bu algı doğum ile ölüm arasındaki an, şimdi yaşananlar ile geçmiş arasında yapılan kıyas ile ortaya çıkan bir algıdan kaynaklanıyor.
Geçmişten gelen sıkıntılar, bugün ya da gelecekten gelen endişeler, insanın yaşadığı anı etkiliyor. İşte belki de herkesin en büyük sorunu bu. İnsan iç dünyasında geçmişten gelen acılardan dolayı kendisiyle bir savaş başlatmış oluyor. İşte o an, iç dünyasını sorgulayan duyguların, düşüncelerin pimini çekmiş olduğunda duygusal, düşünsel bir mutsuzluğu ister istemez yaşamak zorunda kalıyor.
İnsan geçmişte yaptığı hatalara bağlı kalarak yaşamını sürdürmemeli, dahası geçmişinin halatlarını koparıp kendisini özgürleştirip geçmişin limanından ayrılıp özgür okyanuslara yelken açmalı. Elbette geçmişte yaşadıklarının bugünü şekillendirmede etkili olduğu da söylenebilir. Neticede tecrübe edindikçe bakış açısı, olayları yorumlaması ve yaklaşımları değişir. Ama bir de geçmişin bir anıdan ve tecrübeden öteye gidip bugünü ele geçirdiği, tecavüz ettiği zamanlar vardır ki bunlara dikkat etmesi gerekir. Geçmişin şimdiye zarar verdiğini, mutsuz ettiğini o anı kaçırdığını daha sonra iyi anlıyor.
Varoluşunu sorgulayan, kavramaya çalışan insan geçmişi biliyor, şimdiyi yaşıyor ama geleceği hakkında hiçbir şey bilemiyor. İnsanın kontrolünde olan, bildiği, bilebildiği sadece geçmiş. Hayranlık ya da tiksinti gibi geçmişe dair anıları var, onları biliyor. İnsan geçmişi tecrübe ettiği için bilebiliyor. Geleceği kestiremediği için hep bir kaygı, korku ve bilinmezlik ile karşı karşıya. Her ne yaşarsa insan o ana odaklanmalı. Kendinizi mutlu edecek pozitif bir yöne götürecek aktivitelerde bulunun. Kitap okuyun, müzik dinleyin, resim yapın, size iyi gelecek insanlarla görüşün, enerjinizi aşağı çekenlerden uzak durun, spor yapın, hedefleriniz olsun. Unutmayın ki şeytanın çalışma masası boş insanın kafasıdır. Kısacası geçmişi düşünüp sizi üzecek hiçbir şeye ne aklınızda ne de hayatınızda yer vermeyin.Aklınızda olsun, kendini tanıma bilinci geçmişten ders çıkarma, geçmişi hatırlamadır. Tabii ki insanda geleceği öngörme ve plan yapma yeteneği varsa…
Basite aldığımız hayatlarımız gerçekten değerli olsaydı zamanı çok güzel şekilde değerlendirirdik. Her şeyi basit yaşamak gerekiyor. Mutlu bir hayat için gelecekteki endişelerden kurtulup geçmişte yaşamayı bırakmalı. Kendinizle vakit geçirmeyi yalnızlık sayamayacağınız lüks olarak görecek şekilde yaşayın. İnsan yaşadığı anda bilinçli kaldığı sürece kendisindeki olumlu olan tarafları daha iyi görüp geçmişte yaşadığı üzüntülü anları ve geleceğin kaygısını ortadan kaldırır.
Lao Tzu’nun çok güzel ifade ettiği gibi, “Depresyondaysanız, geçmişte yaşıyorsunuz. Eğer endişeliyseniz, gelecekte yaşıyorsunuz. Ama huzurluysanız, şu anda yaşıyorsunuz…”
İnsanın en büyük hatası değiştiremeyeceği geçmişine dönüp yaptıklarına, yapmadıklarına kızması, pişmanlık duyması. Eğer insan sürekli geçmişi düşünüp geçmişte kalıyorsa bu sırtını geleceğe dönüp geri geri yürümeye benzer. Geçmişe takılıp kalmak yollarda asfalt yüzeylerdeki çukur, çatlakların ortaya çıkardığı sorunlar gibi insan ruhunda maliyeti yüksek sorunlara neden olur.
Ne demişler, hayat güzel geçmişe takılıp kalmak için kısa, geleceği düşünüp endişe etmek için uzun. Anı, şimdiyi, bugünü yaşamak, keyif almak için en uygun zaman. Geçmişin yükünü azaltmanın en iyi yolu bugününüzü ve yaşamla bağlarınızı güçlendirmek.
Geçmişi değiştiremezsin ama gelecek icin hâlâ şansın var…