İnan Özbek
Geçen günlerde açıklanan 2022 yılı ilk çeyrek büyüme rakamlarına göre; milli gelirimizin yüzde 7.3 oranında arttığı görülüyor.
Söz konusu büyümenin toplumun refahını arttıran gerçek bir büyüme mi yoksa, literatürde “yoksullaştıran büyüme” denilen ve refah düzeyini arttırmak yerine tersine azaltan bir tür büyüme mi olduğunun sorgulanması gerekmekte.
Konunun daha net bir biçimde anlaşılabilmesi adına; ihracat ve ithalat birim değer endeksleri ve dış ticaret hadleri kavramlarını kısaca tanımakta fayda var.
İhracat birim değer endeksi; ihraç mallarının ortalama birim fiyatları kullanılarak, ithalat birim değer endeksi de; ithal malların ortalama birim fiyatları alınarak oluşturulur.
Dış ticaret haddi ise; ihracat birim değer endeksinin ithalat birim değer endeksine bölünmesiyle bulunur. Ortaya çıkan rakam 100’ün üzerindeyse bu, ilgili ülkenin ihraç mallarının birim değerinin ithal mallarınkinden daha yüksek olduğunu gösterir. 100’ün ne kadar üstündeyse o kadar iyidir çünkü bu durum ülkenin pahalıya satıp ucuza alması demektir.
Tersine, dış ticaret haddi 100 rakamının altındaysa da bu, ithal malların birim değerinin ihraç mallarından daha yüksek olduğunu, öteki deyişle pahalıya alınıp ucuza satıldığını gösterir ki, 100’ün ne kadar altındaysa o kadar sakıncalıdır o ülke için.
Bu yılın ilk çeyrek büyümesinin mahiyetini kavrayabilmek için “yoksullaştıran büyüme” teorisinin ne söylediğine bakalım.
1958 yılında Hint ekonomist Jagdish Bhagwati tarafından geliştirilen ve oldukça ilgi çekerek genel kabul gören söz konusu teoriye göre; ihracatı önceleyen ve mümkün olduğunca çok ihracat yaparak büyümeyi esas alan bir ekonomide, dış ticaret hadleri belirgin biçimde ilgili ülkenin aleyhine ise; dışarıya sattıkça içeride arzı azalan malların fiyatları yükselecek, bu yolla ortaya çıkacak olan enflasyondan dolayı refah düzeyi düşecek, toplum genel olarak yoksullaşacaktır.
Yine, ihracatçı ülkenin malları dışarıya gittikçe artan oranlarda satılmaya devam ettikçe, bu seferde dış piyasada bollaşan mallar gittikçe ucuzlayacak ve bu da, o ülkenin dış ticaret hadlerini daha da bozarak gelirlerini azaltacak, başka bir deyişle refah düzeyini daha da düşürecektir.
Bu ışık altında 2022 yılının ilk çeyreğinde kaydettiğimiz büyüme olgusuna dikkatlice bakılınca, yaşananın aslında yoksullaştıran bir büyüme olduğu açıkça anlaşılıyor.
Şöyle ki; bu yılın ilk aylarında dış ticaret haddimizin %75’le 100 rakamının oldukça altında olduğu, başka bir deyişle ortalama 3 birim fiyata satarken 4 birim fiyata dışarıdan satın almakta olduğumuz resmi verilerle sabit.
Öte yandan; Ticaret Bakanlığının açıklamasına göre; ilk çeyrek büyümesine net ihracatın katkısının 3.46 gibi yüksek bir oranda oluşunu yani büyümenin yaklaşık yarısının (%47) ihracattan gelmiş olmasını da göz önüne aldığımızda, söz konusu büyümenin aslında toplumsal refah düzeyini arttırmayan, aksine yüksek enflasyonu körüklemiş olmasından ötürü azaltan bir büyüme olduğunu net bir biçimde görmek mümkün.
Gerçeğin işe yarayan kısımlarını alıp gerisini bir kenara bırakmak, hep bardağın dolu tarafını göstererek toplumsal algıyı yönetmeye çalışmak, politikacılar açısından bir ölçüde kabul edilebilir olsa da, ekonomi üzerine kafa yoran bizlerin, olanı olduğu gibi görmek ve de anlatmak gibi bir yükümlülüğümüzün olduğu açık.