Gıdayı depolama düşüncesi, mevsimsel zorluklarla başa çıkma ve hayatta kalma stratejisi olarak doğmuştur.
Neolitik topluluklar işbirliği ve kaynak paylaşımı yoluyla mevsimsel gıda zorluklarının üstesinden gelebilmiş, böylece kış aylarında gıdaya erişim avantajı elde etmişlerdir.
Göçebe toplayıcı-avcı topluluklar, gıdaya mevsimsel erişim nedeniyle sınırlı gıda güvenliğine sahipti. Depolama teknolojisinin gelişmesi daha büyük ölçekli gıda üretimine ve yıl boyunca gıda tedarikine olanak sağladı, ancak yerleşik hayata geçmeyi gerektirdi. Bu geçiş gıda güvenliğini artırmış ve sosyal, ekonomik ve kültürel evrimi desteklemiştir.
Uzun süreli gıda depolama pratiği, dayanışmaya dayalı planlama ve sofistike iletişim gerektiren karmaşık görevler içeriyordu. Tohumu bilinçli olarak saklamak, uygun mevsimde ekmek, yeterli su sağlamak, ekini biçmek, depolama yapı ve araçlarını üretmek, depo yerini belirlemek ve zararlılara karşı korumak gibi eylemler yalnızca içgüdüsel davranışlarla açıklanamaz.
Bu süreçler topluluk içinde deneyim paylaşımı, öğrenme ve belki de deneme yanılma yoluyla gelişmiş olabilir. Yiyecek stoklarının tüm yıl için yeterli olacak şekilde planlanması, daha uzun vadeli ve soyut düşünebilmeyi güçlendirmiş, ortak amaçlar doğrultusunda iletişim ve iş birliğini artırmıştır.
Bu iş birliği tarım aletlerinin, sulama sistemlerinin ve depolama tekniklerinin geliştirilmesine ve tarımsal verimliliğin artırılmasına yardımcı olmuştur. Ayrıca toplumda mesleki uzmanlaşmanın ortaya çıkmasını ve çeşitli görevlere özgü terminolojinin gelişmesini sağlamıştır. Bu süreçte dil, deneyim ve bilgileri daha etkili biçimde aktarabilmek için çeşitlenmiş ve özelleşmiştir.
Depolama teknolojisinin gelişimi, tarımsal üretim sistemlerinin ilerlemesinde giderek daha önemli bir rol oynamıştır. Bu da doğrudan ya da dolaylı olarak insanların temel gereksinimlerini karşılamak için ihtiyaç duydukları zamanın yaratılmasına yardımcı olmuştur. Neolitik bireylerin yaşamlarını etkileyen temel gereksinimler yiyecek, korunma, barınma, giyim, eş bulma ve iletişimdi.
Bu dönemde yaşanan dil dönüşümü, teknolojik gelişmelerin ötesinde kültürel antropolojik bir bakış açısıyla analiz edilmeyi gerektiren karmaşık bir süreçtir. Böyle bir analiz, gıda depolamanın sosyal kurumlar, kültürel değerler, ritüeller ve kimlik oluşumu üzerindeki etkilerini ortaya koymaya yardımcı olacaktır.
Tarımsal ürünlerin çeşitli ve kolay taşınabilir olması, farklı dilleri konuşan topluluklar arasında takas ticaretine olanak sağlamıştır. Bu alışverişi kolaylaştırmak için, ortak bir dil olmamasına karşın birbirleriyle iletişim kurmanın, birbirlerini anlamanın bir yolunu bulmaları gerekiyordu.
El kol hareketleri, mimikler ve işaretler sıklıkla iletişim aracı olarak kullanılmıştır; bu da insanların karşılıklı anlaşmaya yönelik evrensel isteğinin bir dışa vurumu olarak yorumlanabilir. Bu basit ama etkili iletişim yöntemi bir yandan iletişimi güçlendirdi, diğer yandan da takas ticaretinin büyümesini kolaylaştırdı.
Takas ticaretinin yaygınlaşmasının dilin evrimi üzerinde dil bilimsel ve bilişsel etkileri olmuştur. Elde takas edilebilir artı ürün kalmasıyla birlikte ortaya çıkan “değer” gibi soyut kavramlar, dilin sembolik gücünü ve daha karmaşık düşünceleri söze dökme kapasitesini artırmıştır.
“Değer” kavramının bireyin bilişsel süreçlerini etkilemiş olması muhtemeldir. Takas sırasında mal ya da hizmetlerin değeri üzerine düşünmek, bireyin soyut düşünme ve bilişsel becerilerini geliştirmiş ve sembolik anlatıları güçlendirmiştir.
Dilleri farklı olan topluluklar için ticaret, birbirlerinden sözcük ve kavram ödünçlemek daima karşı konulamaz bir dilsel etkileşim alanı olmuştur. Bu etkileşim, dilin esnekliğinin ve evrensel uyum yeteneğinin bir göstergesi olarak görülebilir. Dilsel esneklik ve uyum yeteneği, toplulukların başka kültürlerden hem yeni kavramları hem de kendinde zaten var olan kavramların eşanlamlılarını ödünçlemesini kolaylaştırıcı bir etki yaratmıştır.
Örneğin Türkçede tarım ve ziraat terimleri (bazı ince ayrımlar olsa da) aynı anlamda kullanılmaktadır. Türkiye Türkçesinde bilinen formuyla “tarım” terimi; yaymak, dağıtmak, tohum saçmak ya da ekin ekmek anlamına gelen Eski Asya Türkçesindeki “Tar-“ > “Tarı-“ kökünden gelmektedir. “Tarım” ise ekin yetiştirme anlamındaki “Tarığ” fiilinin sıfata evrilmiş halinden gelmektedir.
Tarım için diğer Türki dillerde görülen karşılıklarına örnekler:
Özbekçe ‘Yetiştiriş’, Kazakça ‘Eginşilik’, Tatarca ‘İginçilik’, Türkmence ‘Ekerançılık’, Başkurtça ‘İginsilik’ ve Azerice ‘Äkinçilik’ gibi örneklerde olduğu gibi doğrudan “Ekin” kökünden türemiş görüntüsü vermektedir.
Sevan Nişanyan, Eski Türkçede tarımın “akarsuyun toprağa dağıldığı yer (delta)” olarak anıldığını ve sözcüğün doğal Türkiye Türkçesi biçiminin “Darım” olması gerektiğini öne sürer.
Öte yandan, Türkiye Türkçesinde artık sık kullanılmayan, toprağı eşeleyip dağıtmak, ekilebilir duruma getirmek anlamında “Tarğamak” > “Tarmak” fiili vardır ki, tarak ve tırmık sözcükleri +(g)Ak ekiyle bu fiilden türetilmiştir.
Tarı > Darı, Tarığla > Tarla ya da Tarmak > Tırmık gibi sözcüklerin tamamının Türkçe kökenli olduğuna kuşku bulunmadığını belirtmek gerekir. Tarım, Türkiye Türkçesinde çok yaygın kullanılan bir terim olmasına karşın, kültürel alışveriş üzerinden “ziraat” sözcüğü Arapçadan ödünçlenmiştir. Ziraat sözcüğü ise tıpkı Arapça gibi Sami dil ailesine ait olan Akat dilinde “tohum” anlamındaki “Zēru”dan evrilmiştir.
Arkeologlara göre, Ürdün’de Ölü Deniz yakınlarındaki Dhra’da yapılan son kazılar, 11.000 yıl öncesine ait tahıl ambarlarına dair kanıtlara ulaşıldı. Çatalhöyük’te ve Kudüs yakınlarındaki Eriha (Jericho) kazılarında da yiyecek depolandığı bilgisine ulaşılmıştır.
Arkeolojik bulgular genellikle açık alanlar, dev küpler, yeraltı depolama alanları ve özel taş silolar da dâhil olmak üzere çeşitli depolama tekniklerinin kanıtlarını ortaya koymaktadır. Gıda koruma ve saklama yöntemleri arasında kurutma, tuzlama, salamura, tütsüleme, fermantasyon ve dondurma o zamanlardan günümüze bilinen yöntemlerdir.
Gıdalar, yalnızca ev tüketimi için değil kamusal etkinlikler, dini törenler ve askeri amaçlar için de depolanıyordu. O dönemde gıda depolama yöntemleri, günümüzde de olduğu gibi ürünün türü, teknolojik gelişmişlik düzeyi, kültürel alışkanlıklar ve yerel iklim gibi koşullara bağlı olarak farklılık gösteriyordu.
Depolama süreçlerinin kayıt altına alınması, olası karışıklıkları önlemek amacıyla zaman içinde düzenli bir uygulama haline geldi. Tahıl miktarını gösteren çetelenin ambar duvarlarında, daha sonra da taşlarda ve kil tabletlerde tutulduğu varsayılmakta. Bu, depolama süreçlerini düzenleme ve denetleme konusunda kayda dayalı bir sisteme doğru atılan ilk adımı olarak görülebilir.
Tahıl üretimi, depolama, ticaret, kayıt tutma ve kültürel alışverişle artan etkileşimler, farklı diller bünyesinde teknik terminolojinin yaratılması için itici güç olmuştur. Dilsel kapasitedeki bu gelişmeler, gıda kaynakları üzerindeki anlaşmazlıkların çözümüne de yardımcı olmuş olabilir.
Hasadı depolama pratikleri Neolitik Çağ’da tarımın çeşitlenip gelişmesine, yeni bitkilerin evcilleştirilmesine ve yerleşik yaşama geçilmesine katkıda bulunmuştur. Sonuç olarak, gıda depolama dili anlama ve kullanma becerimiz üzerinde izler bırakan, dilsel ve kültürel evrimini hızlandıran kritik bir faktör olarak öne çıkmaktadır.
Fotoğraf: Atlas Dergi