Afganistan İçişleri Bakanlığı yeni üniformaların polis teşkilatına dağıtılmaya başlandığını açıklamış. Verilen bilgiye göre, yerel bir atölyeye ihale edilmiş olan üniformalardan ilk olarak 50 binlik, daha sonra da 100 binlik bir partinin teslimatının yapılması bekleniyormuş.
Tabii bu haber başlığı bir çok soruya yanıt aranmasını gerektiriyor: Afganistan’da nasıl bir polis gücü eğitimi var, kadroları nasıl belirleniyor, polis kuvvetinin kuruluşu ve işleyişi için bir yasa çıkarılmış mıdır, bu yasaya göre polis kuvvetinin yetkileri ve sorumlulukları nelerdir? Sorun sorabildiğiniz kadar.
Yanıtların bir kıymetiharbiyesi var mı? Nasıl olsun?
ABD’nin sakar Başkanı Joe Biden’ın damdan düşer gibi aldığı kararla Afganistan’daki ABD ve NATO güçlerinin süklüm püklüm çekilmesinin ardından, son 30 yılda hep olduğu gibi Afganistan yine unutuldu.
Çekilişin ardından ülkede sağlanan demokratik kazanımların yitirilmesine izin verilmeyeceği, kızların eğitimine engel konulmasının asla kabul edilemeyeceği vs. gibi yüksekten atılan Batılı vaatlerin hepsi yavaş yavaş kulak arkası edildi, başta BM olmak üzere uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri Taliban yönetimini muhatap alıp iş ilişkilerine devam ettiler. Öyle ki, Biden Afganistan devletinin ABD bankalarında dondurulmuş bulunan kaynaklarından serbest bırakılmasını istediği 7 milyar doların yarısının Afganistan’ın nakit sıkıntısının giderilmesi için kullanılması karşılığında diğer yarısının resmen ABD hazinesi tarafından iç edilmesi talimatını Verdi. Gerekçe olarak da bu paranın 11 Eylül saldırılarında hayatını kaybedenlerin yakınlarına tazminat olarak ödeneceği açıklandı. (Hırsızlığın bu kadar yüzsüzcesi nasıl tepki yaratmıyor anlaşılır gibi değil.)
Batılı basının Ukrayna’daki savaşla ABD-Çin gerginliğine odaklandığı, Rusya’nın yol açmakla suçlandığı gıda krizini manşetlerde tutmaya özen gösterdiği bu günlerde Afganistan’da gerçekten neler oluyor?
Bu konuda, Taliban yönetiminin Batılı hükümetlere özenerek görevlendirdiği bakanlık sözcülerinin ara sıra yaptığı açıklamalarda söylediklerinin ötesinde, bağımsız kaynaklardan sağlıklı bilgi edinmek olanaksız denecek derecede zor. Ancak ülkede çalışmalarını sürdüren BM Dünya Gıda Programı gibi yabancı kuruluşların temsilcilerinden gelen açıklamalar çok vahim bir duruma işaret ediyor: Ülkenin 40 milyonluk nüfusunun yüzde 80’i gıda yardımına muhtaç.
Söylencelere dayalı da olsa, verilen bilgiler önceki rejimde orta sınıf, hatta varlıklı sayılan ailelerin bile günlük öğün sayısını bire düşürdüğünü gösteriyor. Küçük işletmelerin yaklaşık üçte biri kapanmış, kalanlar da çalışanlarının yarısından fazlasını işten çıkarmış durumda. Özetle söylemek gerekirse, ülke ekonomisi çökmüş bir halde.
Bu trajik tabloya karşın, Taliban yönetiminin (oy kaygısı olmadığı için) halkı memnun etmek gibi bir sorunu olmadığından, önceliği uluslararası düzeyde saygınlık kazanma amacına verdiği anlaşılıyor.
Bu çerçevede, gelir sıkıntısı içindeki hükümete önemli ölçüde vergi sağlayabilecek bir potansiyele sahip olmasına karşın, Taliban’ın afyon ekimini kesinlikle yasaklaması ve bu yasağı da katı bir biçimde uygulama kararlığını göstermesi yalnızca şeriat hükümlerine bağlılıkla açıklanabilecek bir karar gibi görünmüyor.
Öte yandan, ABD askerlerinin çekilmesinden sonra ülkede yuvalanmaya çalışan İslam Devleti (DAES) unsurlarıyla mücadeledeki kararlılığı da aynı bakış açısından Taliban’ın uluslararası kabul görme çabası olarak nitelenebilir. Birkaç gün önce Parwan eyaletinde, İslam Devleti militanlarına ait olduğu söylenen büyük bir silah ve mühimmat deposuna yapılan baskınla ilgili olarak Taliban yönetimince yapılan açıklama da bu çerçevede görülebilir.
Ne var ki Taliban hükümetinin bilgisi dahilinde olup olmadığı henüz anlaşılamayan bir gelişme var ki, eğer doğrulanırsa, yalnızca Afganistan için değil, hem bölge hem de dünya açısından büyük bir güvenlik tehdidi oluşturabilir. Bu tehdit, El Kaide örgütünün, yine etkin bir biçimde eylem hazırlığı içinde olması olasılığından kaynaklanıyor.
Batılı haber ajanslarınca hafta içinde yayınlanan bir rapora göre, Birleşmiş Milletler’in siyasi ofisine sunulan, Afganistan’daki yerel unsurlara dayanılarak derlenmiş istihbarat belgeleri, Osama bin Ladin’den sonra örgütün liderliğini üstlenmiş olan Mısırlı Ayman el Zawahiri’nin, Afganistan’ın Pakistan sınırındaki dağlık bölgeye döndüğünü ve burada örgüte militan toplama çalışmalarını sürdürmekte olduğunu gösteriyor. Bilindiği gibi, Osama bin Ladin ve El Kaide lider kadrosu da, ABD’nin 11 Eylül sonrası Afganistan’ı işgali üzerine aynı bölgedeki mağaralara sığınmış ve uzun süre buradan örgütü yönetmeye devam etmişti.
Taliban’ın, El Kaide’ye, İslam Devleti’yle olan mücadelesinde desteğini sağlamak için mi yeniden müsamaha gösterdiği, yoksa Zawahiri’nin Taliban’dan bağımsız olarak mı örgütünü canlandırmaya çalıştığı sorusu yanıtlanmadan, Afganistan’daki İslamcı güçler arasındaki çatışmanın nasıl bir seyir izleyeceği üzerinde tahminde bulunmak zor.