Çinli düşünür Lao Zi’nin dediği gibi “Büyük bir devleti yönetmek küçük bir balığı pişirmek gibidir. Fazla kurcalarsanız mahvedersiniz.“
Uluslararası sistem kaotik bir organik kriz içerisinde debeleniyor, ABD ve Çin ise her geçen gün büyük güç rekabetine daha fazla saplanıyor. Belirsizliğin karakteristik bir hal aldığı bu yeni dönemde, iki dev mufassal çözümler üretmekte zorlanıyor.
Eski olan yok olup giderken, yeni olan ise hangi yöne doğru ilerlemesi konusunda derin bir şüphe içerisinde.
Gerek ABD gerekse Çin büyük güç rekabetindeki belirsizliği kesif hale getiren “politik sisi“ dağıtmaya çalışıyor. Ancak ortaya konulan stratejik modeller ile kapasite arasında yaşanan çelişkiler ve beliren ekonomik zorluklar, durumu olduğundan daha karmaşık bir hale doğru dönüştürüyor.
ABD bir yandan stratejik yaklaşımında Çin’i tehdit skalasında üst sıralara taşıyan güncellemeler ile meşgul iken diğer yandan da askerî anlamda Asya-Pasifik bölgesini yeniden tahkim etmeye çalışıyor.
Çin ise yapılan son kongre ile beraber ‘ulusal güvenliğe’ odaklanan ve bunu da ‘güçlü bir liderlik’ ile kotarmaya kararlı yeni dönem ile durumu konsolide etme çabasında.
Bu kapsamda Çin’in güvenlik odaklı bir rotaya girerek ABD ile daha sert rekabet edeceği görünüyor. Pekin, ‘barış istiyorsan savaşa hazırlan’ yaklaşımını kendisine esas alıyor gibi.
Son dönemde Tayvan konusunda yaşanan gelişmeler durumu yeterince germişti. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti ve sonrasında Çin Ordusu’nun Tayvan’ı ablukaya alan yoğun askerî tatbikatları gerilimi epey yükseltmişti.
Bunun üzerine Rusya’nın Ukrayna’da devam eden savaşının getirdiği belirsizlik ve Çin’in bu konuda Rusya’nın yanında duran temkinli tavrı ABD-Çin ilişkilerini daha da gerdi.
Öte yandan rekabetin bu yönde derinleştiği sırada ABD’nin “çip yasası“ ile Çin’e yapılacak yarı iletken ihracatına büyük bir darbe vurması, işleri iyice karmaşık bir hale getirdi.
Biden yönetimi ekim ayı içerisinde Çin’e yarı iletken teknolojisi satışına yönelik kapsamlı yeni kısıtlamalar yayınladı. Çin’in aradaki açığı kapatmaya çalıştığı birkaç teknolojik alanda yavaşlamasını hedefleyen bu çaba, kuantum ve biyoteknoloji alanına da yansıyabilir.
ABD, büyük güç rekabetini daha geniş bir bağlamda değerlendirerek bunu teknoloji cephesine yaymaya karar vermiş durumda.
Bu, ABD açısından mantıklı çünkü hem farklı cepheler ortaya çıkıyor hem de konvansiyonel bir hamleden önce yıpratıcı bir etkisi var. Ayrıca ABD açısından düşük bütçeli bir rekabet opsiyonu sunuyor.
Bu durum Çin için hassas, çünkü küresel ölçekte üretilen çiplerin yarısını Çin tüketiyor. İşin bir başka ilginç noktası ise bahse konu küresel üretimin yüzde yetmişini Çin’in ayrılmaz bir parçası olduğunu defaten belirttiği Tayvan tarafından üretiliyor olması.
ABD’nin bu hamlesi, Çin liderliği tarafından daha dinamik bir diplomasi yürütülmesine neden olmuş durumda. ABD ve Çin devlet başkanlarının Bali’deki G-20 Zirvesinde bir araya gelmesinin en önemli sebeplerinden biri, hem çip yasası nedeniyle gerilen durumu kontrol altına almak hem de küresel rekabette çatışmaya dönük eğilimi bertaraf etmek şeklinde okunabilir.
(Dr. Hüseyin Korkmaz, tasam.org)
Makalenin devamını okumak için tıklayın