Pazartesi, 22 Eyl 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Yerli üretici kan ağlıyor

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 23 Ağustos 2025 00:07
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

Ülkemizdeki iç politik konulara o denli yoğunlaştık ki, günlük yaşantımızı yakından ilgilendiren diğer alanlarda yaşanan sorunlarla ilgilenmez olduk. Bilmem kaçımız farkında ancak hayvancılık sektöründe alarm zilleri çalıyor.

Sosyal medyada gördüm videoyu: “Büyükbaş hayvanlarımız hastalıktan mahvoldular. Ayakta duramıyorlar, otlayamıyorlar yaralardan dolayı.  Ölmek üzereler. Kimsenin bir şey yaptığı yok. Aşılar işe yaramıyor. Bunlar öldükten sonra ne olacak?” diye çaresizce yakınıyordu bir üretici. Görüntüde otların üzerine yığılmış büyükbaş hayvan görüntüleri. 

“100 bin hayvan öldü. Kars, Adıyaman, Artvin, Ardahan’da şap krizi büyüyor, yetkililer susuyor”  yazıyordu bir başka paylaşımda.

Kars’tan Tokat’a ve Ankara’ya Türkiye’nin çeşitli yörelerinden üreticiler kan ağlıyor. Şap hastalığı nedeniyle büyükbaş hayvanların telef olmasından yakınıyorlar. Tarım Bakanlığı’nın sorunları ile ilgilenmediğini söylüyorlar. Üreticilerin zor durumda olduğunu belirterek “Borçlarımızı nasıl ödeyeceğiz?” diye dert yanıyorlar….

Sosyal medyada video görüntüleri eşliğinde yapılan paylaşımlarda, hayvancılığın kalbinde gerçekleşen şap darbesinin, bilinçli yapıldığını herkesin bildiği, hayvancılığa ihanet edildiği ileri sürülüyor. 1 ayda 10 bin büyükbaş hayvanın telef olduğu, maddi kaybın 1.5 milyar TL’ ye ulaştığı ifade ediliyor. Telef olan buzağılar sonucu önümüzdeki yıl et ithalatının artacağına, et ve süt ürünlerinin fiyatlarının daha da artacağına, üreticilerin haklarının yendiğine, yöneticilerin beceriksizliğine işaret ediliyor…

Kimi üreticiler ise, şap hastalığı gerekçe gösterilerek et pazarlarının geçici olarak kapatılmasından yakınıyor. Üreticileri zarara sokan bu kararın büyükbaş hayvan ithalatçılarını kollamak amacıyla alındığı ifadeyle deniz yolu ile ithal edilen Anguslara (et üretiminde kullanılan sığır türü) dikkat çekiliyor.

Et krizinin kapıda olduğu, yapay et üretiminin gündemde olduğu dolaşıma sokulan paylaşımlar arasında.

Eskiden de yurdun dört bir köşesinde üreticilerin çektikleri sıkıntıları, karşılaştıkları sorunları duyardık, okurduk. Günümüzde sosyal medya sayesinde bu sıkıntıları, sorunları yayınlanan videolarla daha yakından görür, üreticilerin çığlıkları hisseder olduk. Şap hastalığı nedeniyle sosyal medyada gördüğümüz yürek burkan görüntüler, insanların çaresizliği, öfkesi anlatılabilir gibi değil.

Durumun ne denli ciddi olduğu, İYİ Parti Milletvekili, TBMM Grup Başkanvekili Turhan Çömez’in  bir sosyal medya paylaşımından  da anlaşılıyor. Çömez, “Yerli üretici kan ağlıyor, yabancının ise cebi doluyor, ülkenin dört bir yanında on binlerce büyükbaş hayvan şap hastalığından telef olurken, Angus ithalatı tam gaz devam ediyor. En son ithalat da Bandırma Limanı’ndan, sonbahardan sonra ne yazık ki et fiyatları daha da tırmanacak” diyor paylaşımında.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ise düşük profilli bir tutum takındığı görülüyor. Bakan İbrahim Yumaklı yaptığı açıklamada, son günlerde şap hastalığına karşı yoğun şekilde mücadele ettiklerini, SAT-1 serotipine (*) karşı geliştirdikleri 11 milyondan fazla aşıyı sahaya sevk ettiklerini anımsatıyor. Aşı üretimi ve aşılamanın devam ettiğini vurguluyor. Bakan “Türkiye’de yapay et üretileceği” iddialarını da yalanlıyor. Bakan’ın açıklamasında, sorunun boyutu, ciddiyeti, üreticilerin yakınmalarına, aşı dışında alınan önlemlere vs. ilişkin bir bilgi yer almıyor.

Çömez’in paylaşımı dışında muhalefetten de pek bir tepki görünmüyor. İktidar gibi muhalefetin de başka sorunlar gündeminde. Oysa muhalefet böyle zamanlar için vardır. İnsanların dertlerini dert edinmek, dertlerine çözüm getirmek için vardır.Hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların yansımaları sonbaharda daha fazla hissedilecek. Et ve süt ürünlerinin fiyatları daha yükselecek. Başta CHP, muhalefetin bu yaşananlara tepkisini yükseltmesi gerekir…

Öte yandan, bu konularda değerli çalışmalar gerçekleştiren sivil toplum kuruluşları mevcut. Örneğin, Türkiye Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD), yayımladığı iki ayrı raporda şap hastalığının hayvancılık sektörü üzerindeki etkilerini ve çözüm önerilerini ortaya koydu.

CNN Türk ve Bloomberght’de yer alan haberlere göre, “Bitmeyen Salgın: Şap” ve “Şap Hastalığı Üretici Bilgi Notu” başlığıyla yayınlanan ve TÜSEDAD Bilim Danışma Kurulu tarafından hazırlanan kapsamlı raporlar hastalığın yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal açıdan yarattığı kayıp ve olası risklere de dikkat çekiyor.

TÜSEDAD’ın raporuna göre Türkiye, coğrafi konumu ve komşu ülkelerdeki yetersiz kontrol önlemleri nedeniyle sürekli yüksek risk altında. 2023’te SAT-2, 2025’te SAT-1 serotiplerinin ülkeye girişiyle birlikte virüs çeşitliliği arttı. Bu durum, rutin aşılama ve mevcut biyogüvenlik önlemlerinin tek başına yeterli olmadığını gösteriyor.

Şap hastalığı, doğrudan süt veriminde yüzde 80’e varan kayıplara, canlı ağırlıkta yüzde 25 düşüşe ve buzağılarda ölümlere yol açabiliyor. Rapora göre, dolaylı etkiler ise daha da yıkıcı. Karantina kaynaklı pazara erişim kısıtlamaları, zorunlu kesimler, sürü yenileme zorlukları ve verimlilik kayıpları üreticinin gelirinde yüzde 7-12 arasında azalmaya neden oluyor.

Yapılan hesaplamalara göre, 100 sağmal kapasiteli bir işletmede kayıp 49.800 dolara kadar çıkabiliyor.

Raporda, özellikle Kurban Bayramı gibi dönemlerde artan hayvan hareketlerinin mevsimsel salgın döngüsünü tetiklediği vurgulanıyor. Kontrolsüz hayvan hareketleri, biyogüvenlik uygulamalarındaki eksiklikler, aşı-virüs uyumsuzluğu ve rapel dozlarının atlanması da salgının devamlılığında önemli rol oynuyor.

Derneğin Bilim Danışma Kurulu, hastalığın kontrolü için klasik “reaktif” yaklaşımdan “önleyici” ve risk temelli bir modele geçilmesi gerektiğini belirtiyor.

Raporda çözüme yönelik önerilen başlıca adımlar şöyle sıralanıyor:

Proaktif sınır ötesi aşılama: Komşu ülkelerle koordineli kampanyalar

Dijital takip: Çipli hayvan kimliklendirme, mobil vaka bildirimi

Serotip eşleşme ve sürveyans: Düzenli testlerle aşı uyumunun sağlanması

SAT-3’e hazırlık: Antijen stoku ve acil aşılama planları

Zorunlu biyogüvenlik standartları: Nakil araçları için dezenfeksiyon istasyonları

Ekonomik rehabilitasyon paketleri: Salgın sonrası yem, veteriner hizmeti ve finansman desteği.

TÜSEDAD’ın her iki raporundan çıkan sonuçta şu tespit dikkat çekiyor:

“Sınır aşan koordinasyon, serotip uyumlu aşı stratejileri, dijital izleme sistemleri ve üreticiye yönelik teşvikler bir arada uygulanırsa, Türkiye’nin ‘yüksek riskli ülke’ konumundan çıkması mümkün. Ancak bu adımlar atılmadığı sürece şap hastalığı, hem üretici hem de ülke ekonomisi için ‘bitmeyen bir salgın’ olmaya devam edecek.”

TÜSEDAD’ın  raporları önemli. Raporda yer alan  öneriler dikkate alınmalı, gerekli adımlar atılmalı. Keza ülkemizin dört bir köşesinden yükselen üreticilerin  çığlıklarına kulak verilmeli. “Yetkililer sorunlarımızla ilgilenmiyorlar” türü yakınmaların önüne geçilmeli.

Tarım sektöründe yaşanan sorunlar bundan ibaret değil. 2 Eylül 2024 tarihinde bu köşede yayınlanan “Tarımda reform şart” başlıklı yazımızda belirtildiği üzere tarım sektöründe masaya yatırılması gereken pek çok sorun mevcut.

Muhalefet partileri bu konuları her daim gündemlerinde tutmalı ve iktidarı gerekli önlemleri alması için zorlamalı. Özellikle iktidara aday olduğunu söyleyen CHP’nin, iktidarın politikasını yakın takibe alması, tarım sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin çözüm önerilerini anlaşılır bir şekilde halka anlatması ve üreticilerle temasta bulunması isabetli olur…

(*) Serotip: Bakteri ve virüslerin alt tür seviyesindeki birbirinden farklı çeşitlenmesi.

Fotoğraf: ardahanhaber.com

İlgili yazı:

Tarımda reform şart

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Rus uçakları dönmüyor
Sonraki Makale Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

İsrail solunun Gazze çıkmazı

Metin Duyar
22 Eylül 2025
ManşetSerbest Kürsü

Türkiye’nin kayıt dışı gerçeği

Yıldırım Aktuğan
22 Eylül 2025
EditörSerbest Kürsü

Aziz Nesin gerçekten mizah ustası mıydı?

Alper Eliçin
21 Eylül 2025
Serbest Kürsü

Gelecekte bireysel saygınlık karneniz olacak

Adil Gürkan
21 Eylül 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?