Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Pehlivan, hüküm verilmeyen bir dava gerekçe gösterilerek yeniden cezaevine gireceğini söyledi.
Pehlivan’ın konuyla ilgili yazısı şöyle:
“Hiç kimseyi öldürmedim. Hiç kimseye tecavüz etmedim. Hiç kimseye uyuşturucu satmadım.
Eğer bu ağır suçları işleseydim utancımdan yaşayamazdım ama iktidar bana özgürlük bahşederdi.
Çok zor bir yazı benim için. Gazeteciliğimin 20. yılındayım. Ne zaman bir haberin öznesi olsam, haberim değil de uğruna ödediğim bedeller konuşulsa sıkılırım. Bundandır ki günlerdir elim gitmiyor yazıya. Lakin bilmeniz lazım. Zira biliyorum ki mesele ben değilim. Siz aslında ne olduğunu duymayın diye yeni bir mücadelenin içine sokuluyorum. Tek gücüm sizsiniz; bundandır ki en iyi bildiğim şeyi yapıyorum, haber veriyorum: Yeniden cezaevine giriyorum.
Bu cümleyi daha önce 4 kez kurdum. Şimdi 5 oluyor. Sabrınıza sığınarak ve basitleştirerek adım adım yazmalıyım…
1- Bundan 3 yıl kadar önceydi. Barış Terkoğlu ile birlikte kaleme aldığımız “Cendere” adlı kitabımızın son hazırlıkları bitmişti. Kitapta çetelerin, tarikatların, hiziplerin, paralel örgütlerin elbirliğiyle odun taşıdığı cehennemi tarif ediyorduk. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitsiz, hukuksuz, ekmeksiz bir düzen tüm ülkeyi cendereye sokuyordu. O cendere de ancak üzerine yürüyerek, dokunarak ve kavrayarak kırılabilirdi. Yazdığımız kitap işte bunu yapmaya çalışacaktı.
2- İçyüzlerini deşifre ettiğimiz bazı insanlar kitaptan haberdar oldu. Basılmasını engellemek istiyorlardı. Bunun için de bir bahane gerekiyordu, bulundu. Libya’da şehit olan bir MİT mensubunun cenazesine dair haber yayımladığım bahanesiyle gazeteci arkadaşlarımla birlikte tutuklandım. Şehidin adını deşifre etmemiştim, bizzat cumhurbaşkanı olmak üzere birçok siyasetçi MİT’in Libya’daki faaliyetlerini canlı yayında anlatmıştı. Ama işte ne önemi vardı! Şehidin mezarına basarak siyasi operasyon yaptılar.
3- Hapisteyken de zulüm sürdü. Meclis’te çıkarılan infaz indirimi yasasından faydalanıyordum, yani tahliye olacaktım. Ancak sabaha karşı bize özel bir kanun çıkarıldı Meclis’te. Evet, TBMM tarihinde bir utanca imza atıldı ve gazeteciler tahliye olmasın diye yasaya ek yapıldı. Cezaevlerinin boşaltıldığını tek kişilik hücremdeki televizyondan izledim.
4- Nihayetinde hapiste 6 ay kaldım. 3 yıl 9 ay ceza alıp tahliye edildim. Cezamın onanmasıyla birlikte “denetimli serbestlik” adı verilen infaz sistemine geçirildim. Oradaki risklerden biri, denetimli serbestlik süresi boyunca hakkımda yeni bir dava açılmasıydı. Kanun, hakkımda bırakın yeni ceza verilmesini, yeni dava açılmasının bile tekrar cezaevine girmeme yeteceğiyle tehdit ediyordu. Denetimli serbestlik hakkımı bozacak bu durumu da şart olarak değil, bir hâkimin inisiyatifine bırakıyordu.
Elbette ki yazılarımdan ve açıklamalarımdan dolayı bu süre boyunca hakkımda yeni davalar açıldı. 20 yıldır olduğu gibi, hayatımın önemli bir bölümünü adliyede geçirmek durumunda kaldım.
‘Cezaevine gireceksin’ mesajı
5- Ne zaman ki “SS” kitabımızı yayımladık…
Yargıtay Üyesi Ömer Faruk Aydıner’in ismini kodlayarak Cumhuriyet’te kaleme aldığım köşeye dair açılan bir dava, 19 Nisan 2023’te verilen kararla cezaevine girmeme gerekçe gösterildi. Tamamen mahkeme dosyalarından aktardığım bir haber “hakaret” iddianamesine dönüştürülmüş, denetimli serbestlik hakkım yakılmıştı. Bu ağır karar verilirken de yargılama yapılmadı, bir imzaya baktı.
Büyük ihtimalle beraat edeceğim bir dava, benim özgürlüğümün elimden alınmasına neden olacaktı. Hiç kuşkum yok ki “SS” kitabının intikamı alınıyordu.
6- Açık cezaevleri COVID-19’dan dolayı kapalıydı. Bu nedenle, on binlerce hükümlü gibi 31 Temmuz’a kadar izinliydim. Biliyorsunuz, iktidar yüz binden fazla hükümlüyü tekrar cezaevine sokmamak için 3 hafta önce bir özel kanun çıkardı.
7- O yasanın ikinci fıkrasında aynen şöyle yazıyordu…”
Yazının devamını okumak için tıklayın