Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu’na katılmak üzere geçen hafta sonunda ABD’ye gitmeden önce havalimanında basın toplantısı düzenledi. Toplantıda kendisine Avrupa Parlamentosu’nun (AP) geçen hafta içinde kabul ettiği rapor anımsatıldı.
AP Raporu’nda, Türkiye’de “köklü bir rota değişikliği yapılmadığı” takdirde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) katılım sürecinin devam edemeyeceği vurgulanıyordu. AP’nin bu raporuna ilişkin Erdoğan, “Avrupa Birliği Türkiye’den kopmanın gayreti içerisindedir. Bu dönem içerisinde biz de bu gelişmeler karşısında değerlendirmelerimizi yaparız ve bu değerlendirmeden sonra gerekirse Avrupa Birliği ile yolları ayırabiliriz” dedi.
Henüz bu açıklamaya ilişkin Türkiye ve AB’de yürütülen tartışmalar sürerken, Erdoğan’ın iktidar ortağı Devlet Bahçeli de hafta ortasında daha ağır bir açıklama yaptı:
“AB madem bizi istemiyor o halde biz de onların dünden istemediği üyelik serüvenini bir an evvel noktalanması hususunda parti görüşümüzü milletimizle paylaşıyoruz. Müzakere defteri açılmamak üzere mutlaka kapatılmalı. Bizim için AB bitmiştir. AB ile doğmadık AB ile de ölmeyiz. 60 yıl kaybettik bir 60 yıl daha kaybedemeyiz.”
AP’nin Türkiye raporunda önemli konular üzerinde duruldu
Oysa, Türkiye’de gündemin üst sıralarına pek fazla taşınamayan AP raporunda, üzerinde durulan önemli konulardan biri yargı sistemiydi. Raporda, “Türkiye’de yargının bağımsız olmaması ve yargı sisteminin siyasete alet edilmesi” kınanarak, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tüm kararlarının tam olarak uygulanması” istendi.
Türkiye’de devam eden kovuşturma ve sansürün yanı sıra, gazetecilere ve bağımsız medyaya yönelik baskıların kınandığı raporda, Türkiye’de kadın haklarının kötüleştiği, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kadın cinayetlerinin yanı sıra, LGBTI+ toplumuna yönelik yaygın nefret söylemi ve ayrımcılığın da arttığı vurgulandı.
Avrupa Parlamentosu raporunda ayrıca, “Kürt sorunu konusunda son derece endişeli olunduğu” belirtilerek, ilgili “tüm tarafların katılımıyla güvenilir bir siyasi sürecin acilen yeniden başlatılması” da istendi.
“Türkiye’nin AB üyeliği, jeopolitik pazarlıklar sonucu olmayacak”
Ayrıca Türkiye’nin, İsveç’in NATO üyeliğini “daha fazla gecikmeden” onaylamaya çağrıldığı AP raporunda, “Bir ülkenin NATO’ya katılım süreci, hiçbir şekilde başka bir ülkenin AB’ye katılım süreciyle ilişkilendirilemez” uyarısı da yapıldı. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, “Türkiye’nin AB üyeliği, jeopolitik pazarlıklar sonucu değil, Türk yetkilileri ülkedeki temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğündeki gerilemeye son verilmesi için gerçek bir çaba içine girdiğinde gerçekleşecektir” diye vurguladı.
Raporda ayrıca, Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde “tarafların eşit şartlar altında yarışmadığı” dile getirilerek, iktidarın haksız bir avantajla seçim sürecini yürüttüğü belirtildi. AP raporunda, “sert, kışkırtıcı ve ayrımcı söylemler ile bazı muhalefet partilerinin destekçilerine yönelik sindirme ve tacizin yanı sıra iktidar partilerinin muhalefeti terörizmle ilişkilendirmesinin süreci baltaladığı” savunuldu.
Buna karşılık, Türkiye’nin yaklaşık 4 milyon kişiyle, dünyanın en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapmaya devam etme çabalarından övgüyle söz edildiği AP raporunda, 6 Şubat 2023’te yaşanan deprem nedeniyle, AB’nin Türkiye’nin insani ihtiyaçlarına ve yeniden inşa çabalarına destek vermeye devam etmesi gerektiği vurgulandı.
AB’den Türkiye’ye deprem yardımı olarak 400 milyon euro
Raporun yayınlanmasından bir süre sonra, AB Konseyi, 18 Eylül Pazartesi günü, 2022 yılında meydana gelen doğal afetlerin yol açtığı hasarı onarmak üzere Romanya ve İtalya’ya ve Şubat 2023’te meydana gelen depremlerle ilgili olarak Türkiye’ye toplam 454.8 milyon euro tutarında afet yardımı yapılmasını kararlaştırdı. Bu miktarın 400 milyon euroluk bölümü Türkiye’ye ayrıldı.
Kısacası, yayınladığı raporuyla Türkiye’de özellikle iktidar çevrelerinin büyük tepkisini çeken AB, aynı zamanda, yıllardır çeşitli başlıklar altında verdiği mali desteklerini, deprem yardımıyla sürdürse de, “demokrasi, insan hakları ve yargı” gibi en temel değerler bazında yaşanan haksızlık-eşitsizlik-ihmalleri de olabildiğince ağır şekilde eleştirmeyi de gündemden düşürmüyor.
Art arda yaşanan bu gelişmeler, AKP’nin iktidara gelişinden hemen önce, neredeyse tam üyelikle tamamlanacak ölçüde yükselen Türkiye-AB ilişkileri, son 20 yıldır koltuk değnekleriyle ayakta tutulmaya çalışılıyor. AB’nin temel ilkelerine dönüşen “insan hakları, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı” gibi birçok sorunun Türkiye’nin yüzüne giderek daha çok çarpılması, bu kadar süredir iktidarda tutunan AKP de, ister istemez, kendisine “böyle gelmeyecek” alternatif arayışlarını ara vermeden sürdürüyor.
“Marmaray’a varıncaya kadar hepsi o projenin, planın içinde”
İşte bu konuda iktidar çevrelerini oldukça “mutlu eden” bir gelişme, AP’nin bu ağır raporunun kabul edilmesinden çok kısa kısa süre önce, 9-10 Eylül’de Hindistan’ın Başkenti Yeni Delhi’de toplanan G20 Ülkeleri Liderler Zirvesi”nde yaşandı. Financial Times’ın (FT) “Türkiye, G20’nin Hindistan-Orta Doğu ticaret koridoru planına alternatif sunuyor” başlığıyla verdiği haberde, “Türkiye, Asya’dan Avrupa’ya giden mallar için bir ulaşım yolu olarak tarihi rolünü güçlendirmeye çalışırken, G20 zirvesinde kabul edilen Hindistan-Orta Doğu ticaret koridoru planına alternatif olarak bölgesel ortaklarıyla ‘yoğun müzakereler’ yürütüyor” denildi.
FT haberine göre Ankara, alt kıtadan gelen malları Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail üzerinden Avrupa pazarlarına taşıyacak olan Hindistan-Orta Doğu güzergahı önerisine karşı çıktı. Çünkü, “Davut ve Golyat” başlıklı yazıda da belirttiğimiz gibi, Çin’in artan etkisini zayıflatmak için büyük bir çaba içine giren ABD ve AB tarafından desteklenen söz konusu koridor, Türkiye’yi tamamen baypas edecek.
Zirve dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, “Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomi Koridoru” olarak tanımlanan bu yeni ticaret hattı için, “Türkiyesiz bir koridor olmaz” dedi. Erdoğan’a göre, ”doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda.” Kuşak ve yol girişimi konusunda Çin’in mesafe aldığını vurgulayan Erdoğan, “Biliyorsunuz bizim de Çin’in attığı bu adıma yönelik aldığımız mesafe var. Yani Marmaray’a varıncaya kadar hepsi o projenin, planın içinde… Ülkeler ticari yol ve güzergâhlarla, etki alanlarını da geliştirme gayretindeler” dedi.
Yeni rotanın bir ucunda yine AB ve en doğal müttefiki ABD var
FT haberine göre, Bağdat hükümeti tarafından açıklanan şemalar, potansiyeli 17 milyar dolar olarak öngörülen güzergahın, petrol zengini Güney Irak’taki Grand Faw limanından Türkiye’ye mal taşınacağını gösteriyor. Plan, 1,200 kilometrelik yüksek hızlı demiryolu ve paralel bir karayolu ağına dayanacak. Plan üç aşamadan oluşuyor ve ilk aşamanın 2028’de, son aşamanın ise 2050’de tamamlanması hedefleniyor.
İlk bakışta, ABD ve AB’nin önerdiği rotaya göre “daha kestirme” olduğu savunulabilecek olan Türkiye’nin önerisi oldukça mantıklı görünüyor. Hindistan’dan yola çıkacak mallar hızla Irak’ın güneyine gelecek, oradan trenlerle Marmaray’a taşınacak, İstanbul Boğazı’nı aşarak, Avrupa kıtasına ulaşacak. Tamam da, AB kapısı çalındığında sorulan “insan hakları, basın özgürlüğü, bağımsız yargı” temelli sorulardan kaçmak için önerilen yeni rotanın bir ucunda yine AB ve en doğal müttefiki ABD var.
Ancak, en yakın müttefiki Bahçeli ile birlikte AB kapısını kapatmakta kararlı olduğunu vurgulayan Erdoğan, bu “yeni rota”da kararlı olduğunu vurguluyor:
“Biz şunu diyoruz, Türkiyesiz bir koridor olmaz. Türkiye, önemli bir üretim ve ticaret üssü. Doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda. Bu süreçte bizim çok önemsediğimiz bir adım ise Körfez’in bizimle beraber attığı adım. Irak, Katar, Abu Dabi üzerinden, Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden bir yoldan, bir koridordan bahsediyoruz.”
Büyük İskender rota üzerinde 70 yeni kentin kurulmasını sağladı
Erdoğan’ın, bu “AB’ye rağmen” çıkışı, ister istemez akıllara, tarihte “aynı rotayı” açıp, bölge ticaretinde uzun yıllar belirleyici olan “Büyük İskender” rotasını getiriyor. Türkiye’deki İskenderun, Mısır’daki İskenderiye dahil, söz konusu rotada birçok yerleşime adını veren Makedonya Kral II. Philip’in oğlu Büyük İskender, MÖ 334’te 35 bin kişilik ordusuyla Asya Seferi’ne çıktı. Çanakkale Boğazı üzerinden Anadolu’ya geçerek, Persleri yenip, Anadolu, Suriye, Mısır ve Mezopotamya’yı ele geçirdi ve Hindistan’a kadar ilerledi.
Platon’un Akademisi’nden (MS 66–MS 67) yetişen, Yunan tarihçi, biyografi ve deneme yazarı Mestrius Plutarchus’a göre İskender bu seferinde, söz konusu rota üzerinde yaklaşık olarak 70 yeni kentin kurulmasını sağladı ve tüm bu hat üzerinde yeni bir ticaret yolu ve ekonomi oluşturdu.
Plutarhos’a göre, annesi Olimpia’nın, kendisini Zeus’un “mucizevi bir şekilde hamile bıraktığını” ve bakire bir doğumdan olduğunu söylemesi nedeniyle kendisini Zeus’un oğlu olarak adlandıran ve soyunu en çok sevdiği antik çağın iki kahramanı olan Akhilleus (Aşil) ve Herakles’e (Herkül) dayandıran İskender’in doğumu, o gece Makedonya’nın üzerinde parıldayan parlak bir yıldız ve Efes’teki Artemis Tapınağı’nın yıkılması gibi büyük işaretler ve harikalarla ilişkiliydi.
Buradan da anlaşılacağı üzere, AB’nin kapısını bir hamlede kapatmak üzere harekete geçen hükümetin alternatif rotasının oldukça mucizevi bir geçmişi bulunuyor. Büyük İskender’in açtığı bu yolda ilerleyebilmek için, yine Büyük İskender’in mucizeler yaratan kılıcını çekip, hemen her zaman önüne çıkarılan “insan hakları, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı” sorularını mucizevi şekilde yok etmesi yetecek. Böylece, Halkalı’dan kalkacak bir Marmaray katarı, yol boyunca vagonlarına ceviz, kayısı, antep fıstığı doldurup, Basra Körfezi’ne kadar götürebilecek ve oradan alacağı Hindistan ve Çin üretimi cep telefonları, tabletler, elektrikli araç pillerini, İstanbul Boğazı’nın altından geçirip, Avrupa’ya taşıyabilecek.