Bu yazıyı, başta yapay zekâ olmak üzere, çeşitli kaynaklardan aldığım notlarla kaleme aldım. Bilim insanlarından, Harvard profesörlerinden alıntılar yaptım.
Bütün kaynaklara teşekkürler.
Amacım, bizi esir almaya gelen algoritmalara karşı bir direniş ilhamı vermek.
Üçüncü büyük yıkımın ve ardından başlayacak olan yükselişin ayak seslerinden dehşete kapıldım. Son birkaç yıldır okuduklarım ya da duyduklarım tüylerimi ürpertiyor.
Sosyal Bilimci Zygmunt Bauman yıllar önce tanımı yapmış:
“Zorbalık artık geçmişte kaldı; iktidar gülümseyerek elde ediliyor.”
Bunun anlamı şudur; silahları, orduları, darbeleri, fiziki müdahaleleri unutun.
Yeni dönemde iktidar, kitlelerin asla anlamadığı algoritmaların, tarafsız gibi görünen kurumların ve duygularımıza hükmeden sistemlerin elinde olacak.
1-İnsan zihninin işgal edilmesi.
Anlamı eğip bükerek ve ters yüz ederek bambaşka bir tanım elde etmek. Yani anlam mühendisliğini icra etmek. Kitlelerin neye inanacaklarına karar vermek.
Dijital ekosistemin en değerli girdisi olan dikkatin sömürülmesi. Gözlerin nereye bakacağına ve kulakların neyi duyacağına karar verilmesi.
Bu noktada, gerçek bir kite psikolojisi analisti olan Gustave Le Bon’a (1841 – 1931) kulak verelim. Onun tahlillerini anlamak, iktidarların gerçek zemini olan mevzileri çözmek demektir. Kitleler en kolayca yeniden tanımlanan dil ve mana ile kazanılır.
Gustave Le Bon, her türlü topluluk gibi, temsil işlevi gören meclislerin de kitle psikolojisini yansıtan bir “kalabalık” olduğunu savunuyordu. Ona göre bireyin zekâ seviyesiyle orantılı kararlar almasını önleyen “yığın psikolojisi”, sendikaların, siyasi partilerin ve bilhassa meclislerin çalışmasına egemen olarak Batı uygarlığının çöküşünü hazırlıyordu. Bu süreci tersine çevirmenin tek çaresi seçkinlerin inandıkları dönüşüm programlarını bu tür temsilî yapılara karşın taviz vermeden uygulamalarıydı. Bu programları kitlelere benimsetmenin yolu ise bunları onların onayına sunmak değil, bunların kendilerinin yararına olduğunu onlara sürekli biçimde tekrarlayarak içselleştirilmelerini temin etmekti
George Orwell’in 1984 romanını hatırlayalım. Yeni söylemle kelimelerin içeriğini istediği gibi değiştirebilen bir iktidar, insanların muhakeme becerilerini de yönetir.
2020 ve sonrasının, biz eski kuşaklar tarafından anlaşılabilmesi çok zor olan bazı gerçeklikleri var. Bu durum üzücü mü, hayatın gerçeği mi? Bu soru cevapsız.
- Bu çağda özgürlük, güvenli bir hayat için kontrol altında yaşamaya gönüllü olmaktır.
- Binlerce yılda biçimlenen gerçek kavramı artık geçerli değil. Şimdilerin gerçeğini sosyal medyanın algoritmaları şekillendiriyor.
- Bireysel mutluluğun ölçüsü, görüntülenme ve tıklanma sayısıdır.
Günümüzün sistemlerinin temel girdisi insan dikkatidir. Bunu toplayan sistemler insan zihnini düzenli olarak işgal altında tutabilir. Artık bir dikkat ekonomisinden bahsedebiliriz.
İnsanlar saniye ölçeğinde bile sürekli olarak içerik bombardımanına tabi tutulur. Bunun iki sonucu vardır. İnsan düşünmeyi bırakır. İkinci olarak da, sürekli tüketmeye şartlandırılır.
Hannah Arendt insanın düşünmekten nasıl koparıldığını net olarak tanımladı:
“İnsan en iyi yalnızken düşünür. O nedenle, modern insan asla yalnız bırakılmaz.”
2-Sistemlerin ele geçirilmesi:
Artık temel otorite altyapıdır. Onun görülmez silahı da veridir.
İktidarlar artık insan bedenini köleleştirme modelini çoktan terk ettiler. Şimdilerde gücü elde tutmanın yolu, bütün ekosistemi denetlemekten geçiyor
Bunu ifade ederken, doğal kaynakları ve insan tepkilerini de işin içine katıyoruz.
Şimdi gücün yolu veriyi elde etmek ve tutmaktan geçiyor.
Gelin, yeni kapitalizm ile ilgili olarak çok güçlü bir referans olan Shoshana Zuboff ile tanışalım. Zuboff Harvard’a profesör. sosyal psikolog ve filozof.
Bir kitabında, ” gözetim kapitalizmi ” diyor. Yani, insanın en gizli kalması gereken yönlerinin bile didik didik edilmesi. Böylece, Gözetim Kapitalizmi, insanı kim olduğundan ziyade, kim olabileceği perspektifinden analiz eder. Böylece, sadece yüz yıl önce meçhul bir canlı olan insan, bütün boyutları ile tahmin edilebilen bir algoritmaya indirgenir.
3-Kimlikler parçalanıyor.
Artık kim olduğumuza kendimiz karar veremiyoruz. Bedenimiz ve ruhumuzla BEN, bizim dışımızda tanımlanıyor. Kim olduğumuzu bize dikte ediyorlar.
Tanımlandığımız mikro kimlik ile bir öteki yaratmaya zorlanıyoruz. Bu öteki ile mücadele ederken, büyük resmi göremiyoruz. Küresel sahnedeki oyunculara odaklanırken, büyük oyunu gözden kaçırıyoruz.
İşte küresel muktedirlerin kendi lehlerine işlettikleri süreç budur.
Zygmunt Bauman’ın vurguladığı akışkan modernite dünyasında, bizler artık sabit kimlikli birer canlı değiliz. Sürekli güncellenen bir yazılıma dönüşüyoruz.
İşte dünyanın yeni efendisi
Yakın geleceğin iktidarı algoritmik diktadır.
Hepimiz, algoritmayı, kararlarımıza, tercihlerimize, meraklarımıza ortak ediyoruz.
Yapay zekânın ekonomik, ahlaki ve politik sorumlulukları üstlendiğini göreceğiz. Böylece, onun, karar veren ve kontrol eden bir efendi olmasının yolu açılmış olacak.
Bu noktada en büyük risk, onun talimatlarına uymamak olacak ve bu eylem mantık dışı olarak tanımlanacak. Yapay zekâ tarafından biçimlenen modern akışkan Dünyaya uyum, en güzel erdem olarak kabul edilecek.
İnsanoğlu, aklını ve ruhunu yapay zekâya gönüllü olarak teslim edecek.
Görsel: chatgpt
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: