İnsanlık, geçen iki yüzyılda, tüketimin kutsandığı bir kara deliğe yuvarlandı.
Kapitalizm.
Kapitalist kültür, hayatın tüketime kurban edildiği bir sistemin hipnotizmasıdır.
Toprağı bol olsun, Pepe Usta (Jose Mujica) dedi ki;
“Her şeyi talan ediyoruz. Benim kuşağım safça bir hata yaptı. Toplumsal değişimin sadece üretim ve bölüşüm biçiminin değişmesi ile mümkün olacağını sandık. Kültürün bu değişimlerde oynadığı devasa rolü kavrayamadık. Kapitalist kültüre ancak farklı bir kültür ile cevap vermeliydik. Her anlamda direnmeliydik”.
Kapitalizm insanlığa “ben” rotasını dayattı.
Talan temelinde tüketim
Talan temelinde yükselen tüketim çılgınlığı, bu kültürün bir parçasıdır.
1900’lerden itibaren bir itiraz dalgası yükseldi.
Kendiliğinden patlayan itirazlar, kimi coğrafyalarda isyan boyutuna vardı. Toplumlar patladı. Ama bu kuşaklar, çözümü sosyal ve siyasal şiddette aradılar.
Şiddet, isyanların toplumsallaşamamasına neden oldu.
Dar bir sosyal alana sıkışan bütün isyanlar ani ya da zamana yayılmış yenilgilerle tanıştılar.
Evet, bu savaşlarda yenilenler var, ama yenen yok. Zaten kapitalizm de hiçbir zaman bu yenilgileri gündeme getirip bir muzaffer kumandan duruşu sergilemedi.
İsyanların bazıları geçici olarak başarıya ulaştı. Ama bu başarıların kalıcı olmayacağı daha ilk adımlarda belli oluyordu.
Pepe, ölmeden önce dedi ki;
“Kapitalist duvar ustaları ile sosyalist bir yapı inşa edemezsiniz. Zira demiri, çimentoyu, ahşabı çalarlar. Onların önceliği bina değil, kendi çıkarları ve sorunlarıdır. Bizim kuşak, insanların çoğunun içgüdüleri ile karar verdiklerini ve sonra da bu kararlarına vicdani meşruluk yarattıklarını anlayamadı.”
İşte bu nedenle, kültür şart. İçgüdüsel kararların insancıl bir forma sokulabilmesinin biricik yolu buradan geçer. Kültür, vahşi bencilliği terbiye eder.
İşin en acı tarafı da şudur: 1900’lerden bu yana isyanların ateşleyicisi olan sol veya sosyalist önderler, yenilgiler sonrasında en acımasız kapitalistlere dönüştüler. Hatta kazanan sol liderler bile iktidarları süresince kapitalist gibi yaşamayı tercih ettiler.
Bugün adeta seçeneksiz gibi görünüyoruz.
Ama değiliz. Küresel çapta bir sadelik ve dayanışma kültürü varlığını sürdürüyor. Bütün mesele, bu kültürün ateşini, bilgi ve bilimin nefesi ile güçlendirmek.
Çok basit bireysel tercihler ve kararlarla bize dayatılana karşı ayakta durabiliriz. Sistem bizi devamlı tüketmeye zorluyor. Buna aktif ya da pasif tepki vererek direnebiliriz. Bunun için çok basit bir soruya içtenlikle cevap vermemiz gerekiyor;
Gözümüze sokulan her ürün, hizmet ya da servis için tek bir soru. Bunu almak zorunda mıyım? Hatta soruyu daha da zenginleştirmek mümkün. Bunu almazsam hayatım zorlaşır mı? Almazsam mutsuz olur muyum?
Bir gerçeğe inanmanızı içtenlikle tavsiye ediyorum.
Birey olarak vazgeçeceğimiz her tüketim alışkanlığımız, gezegenimizin geleceği için bir savunma mevzi olacaktır. Dünyada yaşamı korumanın yolu vazgeçmekten geçiyor.
Bu basit vazgeçme için de, çok farklı bir düşünce modeline ihtiyacımız var. Aydınlar, solcular, küresel muhalifler olarak önce düşünce ve duygu ölçeğinde kapitalizm ile bağlarımızı koparmalıyız. Sisteme bu ölçüde bağlı olmak yaratıcılığımızı köreltiyor.
Bütün anlattıklarım eninde sonunda kültürün mutlak önemine varıyor. Değişim için, önce insanlığın ortak geleceğine rota çizecek bir kültür yaratmalıyız.
Ortak kültür kapitalizmin dayattığı değerleri tamamen dışlamalıdır. Sistemin değer vermediği ama insan için hayati öneme sahip kavramları, ilkeleri canlandırmalıyız.
Yeni bir toplumsal mutabakat
Yeni bir toplumsal model için mevcut sistemin adeta bypass ettiği yaşam alanlarına yönelmeliyiz. Şu an içinde yaşamaya mecbur bırakıldığımız modelde refah olsa bile, yaldızlar kazındığında acıklı bir korku, keder ve teslimiyet ortaya çıkıyor.
Berrak sular gibi olması gereken toplumsal vicdan, kirli çamaşırlarımızı sakladığımız çöplüğe dönüşmüş durumda.
Bu çöplüğü ancak tertemiz, insani, kucaklayıcı bir kültür ile temizleyebiliriz.
Pepe’ye kulak verelim;
“Biz nasıl düşünüyorsak, öyle yaşamalıyız. Aksi takdirde yaşam tarzımı düşünme biçimimizi şekillendirir. Kendi kendini yöneten bit toplum temel hedefimiz olmalıdır. Biz insancıl güçler kendi ortak yaşam projelerimizi üretmeli ve yönetmeliyiz.”
Yaratıcılığı teşvik etmeliyiz. Aykırı söylemlere saygı duymalıyız.
Kültürü kitabımızın açılış ve bitiş kavramı olarak benimsememiz şart.
Biz söyleminin esas olduğu kültürü yükseltelim.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: