19.3 C
İstanbul
28 Mart 24, Perşembe
spot_img

Yellowstone Milli Parkı

Alper Eliçin (noktakibris.com)

Geçen haftaki San Francisco ile ilgili yazımı bitirirken, seyahatimizin asıl amacının Yellowstone Milli Park’ına gitmek olduğuna değinmiştim. Nitekim San Francisco gezimizin sonunda Oakland Havalimanı’na geçerek Southwest Airlines’ın bir uçağı ile Salt Lake City’e (SLC) uçtuk. Uçağa binmeden de Oakland Havalimanı’nda, ayağımızdaki lastik ayakkabıdan, boynumuzdaki para kesesine kadar her şeyin tek tek arandığı çok abartılı bir güvenlik kontrolünden geçtik.

Yellowstone’a gitmenin genelde en ekonomik ve kolay yolu SLC’ye uçup oradan araba kiralamak. Daha pahalı ve daha hızlı ulaşım ise yine SLC’ye uçup oradan Park’ın batı girişinde olan West Yellowstone’a veya güney kapısına yakın olan Jackson’a uçmak için daha küçük uçaklara aktarma yapmak.

Oakland’den kalkışımızdan 1 saat 45 dakika sonra kente adını veren Büyük Tuz Gölü’nün yanındaki havalimanına indik. Hava 27 derece ve açıktı. San Francisco’nun serin havasından sonra iliklerimiz ısındı.

Otelimiz havalimanından iki mil mesafede olduğundan shuttle servisiyle çabucak otelimize geçtik. San Francisco ile SLC arasında bir saat zaman farkı olduğundan, akşam olmak üzereydi. Otelde önceden planladığımız şekilde 1980’den beri tanıdığımız Caryl ile buluştuk. O da seyahate katılmak için Washington D.C.’den gelmişti.

Caryl Erşenkal ile Clemson South Carolina’da master yaperken tanışmıştık. Eşi rahmetli Olgun üniversitede bölge planlaması departmanında profesördü. Daha sonra 1984-87 arasında Olgun’un bir Dünya Bankası projesi kapsamında Adana’ya gelmesi ve beni de yardımcılarından biri olarak ataması sonucunda üç yıl Adana’da kapı komşusu olmuştuk.

Son görüşmemizin üstünden üç yıl geçmişti. Birlikte akşam yemeği yedik ve bol bol sohbet ettik.

19 Haziran sabahı erkenden kalkıp kahvaltı ettikten sonra havalimanına geri dönüp Caryl’ın daha önceden kiralamış olduğu arabayı teslim aldık. Ben, eşim, kızkardeşi, kocası ve Caryl SUV araca doluştuk ve 9:15’te yola çıktık. Salt Lake City’nin banliyölerinden geçip kuzeye yöneldik.

Uzun bir yolculuk sonucunda Idaho Falls’da durduk. Bir Wall Mart’tan ucuz yağmurluklar satın aldık. Biz İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Yellowstone için hava tahmini epey değişmiş ve yağmur bekleniyordu. Burada Caryl direksiyonu bana devretti. Genelde şehir içlerinde ABD’deki trafik alışkanlıklarına hakim olduğundan Caryl’ın kullanmasını uygun bulmuştuk. Şehirlerarası yollarda ve Yellowstone içerisinde ise direksiyona ben geçtim. Bu sayede fazla yorulmayacaktık. Ayrıca, 27 yıl önce eşim ve oğlumla bu rotayı çok hızlı bir şekilde de olsa yapmış olduğumdan etrafa biraz aşinaydım.

Saat 15:00’de Logan, Pocatello ve Idaho Falls kentlerinden geçerek West Yellowstone’a vardık. Utah’da başlayan yolculuğumuz, Idaho’dan geçtikten sonra bizi Montana’ya getirmiş oldu. Burada bir benzincide yakıt aldık. Ayrıca, dükkanından sandviç ve içecek tedarik ettik.

Kasadaki kız İzmir-Balçova’dan bir Türk çıktı. Melis, 15 gün evvel dilini ilerletmek için buraya gelmişmiş. Yaşar Üniversitesi’nde hukuk okuyormuş. Ekim başı geri döneceğini söyledi. Dünyanın bir ucundaki ufacık bir köyde Balçova’dan bir kızla karşılaşmak gerçekten ilginçti.

Çok büyük bölümü Wyoming sınırları içerisinde olan milli parkın batı kapısında durup, hem park ile ilgili bilgi aldık, hem de giriş ücretini ödedik. Size de bazılarını burada aktarayım:

Yellowstone’un yüzölçümü 8991 kilometrekare Kuzeyinden güneyine mesafe 102 kilometre. Doğudan batıya genişliği ise 87 kilometre. Park’ın %96’sı Wyoming Eyaleti’nin kuzeybatı köşesinde. Çok az bir bölümü Montana (%3) ve Idaho (%1) eyaletlerinde kalıyor. En yüksek noktası 3462 metre rakımlı Eagle Peak  (Kartal Zirvesi). En alçak yeri ise 1610 metre. %5’i akarsu ve göllerle, %15’i otlaklarla, %80’i ise ormanlarla kaplı.

Parkta 67 çeşit memeli hayvan yaşıyormuş. Bunlardan yedisi bölgeye özgü toynaklı hayvanlarmış. İki değişik ayı cinsi de yine burayı yurt edinmiş. 285 çeşit kuş 16 çeşit balık, 5 değişik amfibik (hem suda hem karada yaşayan hayvanlar), 6 sürüngen de parkta görünebilirmiş.

Yıllar önce avcılar ve hayvan sahipleri, zararlı gördükleri kurtların neslini bu bölgede tüketmiş. Ancak, bunun son derece olumsuz sonuçları olmuş. Örneğin geyik familyasından pek çok hayvan, kurt tehlikesi kalmadığından kontrolsüz bir şekilde çoğalmış. Otlak alanlar aşırı otlanma sonucu büyük zarar görmüş, erozyon problem olmuş.

 

 

Ben 27 yıl önce geldiğimde bölgede kurt yoktu. Ancak sonradan Kanada’dan getirilen kurt sürüleri doğaya salınmış ve doğa hızla kendini yenilemeye başlamış.

Bölgeye özgü 225 çeşit çiçek olduğunu da bu arada belirteyim.

Park aslında 72 kilometreye 48 kilometre boyutlarında dünyanın en büyük volkan kraterlerinin birinin üzerinde. O nedenle yılda küçüklü büyüklü 1000 ila 3000 arası deprem oluyormuş.

Krater üzerinde olduğundan 10,000 civarında hidrotermal çıkışlar var. Mağmanın yüzeye son derece yakın olduğu bu bölgede, her tarafta gayzerler, sıcak su gölleri, çamur gayzerleri, buhar bacaları görmek olası. Parkta, dünyadaki aktif gayzerlerin yarısından fazlasına karşılık gelen 500 gayzer varmış. Bölgede ayrıca 290 şelale var.

Son olarak 640 bin yıl önce patlamış ve halen aktif olan volkanın tekrar  patlaması halinde büyük bir olasılıkla dünya birkaç yıl karanlığa gömülecek ve bizler dahil pek çok canlı türü yok olacak.

Ve iyi haber! Bir sonraki patlamanın en erken birkaç bin yıl sonra gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Ama volkan 26 sismik istasyon vasıtasıyla bilim insanları tarafından yine de anlık olarak izleniyor.

Bu bilgileri aldıktan sonra 15:30 civarı parka girdik. İki şeritli yol bir süre sonra tıkandı. Bir saat boyunca gıdım gıdım ilerledik, sık sık durduk. Sonunda nedeni anlaşıldı. İnsanlar, oldukça büyük bir bizon sürüsünü görmek için yolda duruyormuş. Biz de sürünün fotoğrafını çekip yola öyle devam ettik. 18:00 civarında otele ulaştık.

Kalacağımız Canyon Village isimli tesise vardığımızda giriş kaydı için uzun bir kuyrukla karşılaştık. Park’ı yılda 4 milyonun üzerinde kişinin ziyaret ettiğini ve yatak sayısının bilinçli olarak sınırlı tutulduğunu düşünürsek aslında normal bir durum. Halen Park içinde yatak kapasitesi 2300.

Otellere rezervasyon bir yıl önceden yapılabiliyor. Biraz gecikirseniz de yer kalmıyor. Biz de zaten tam bir yıl önce rezervasyonlar açılır açılmaz yerimizi internet üzerinden ayırtmıştık. Kapitalizmin merkezlerinden biri olan ABD’de milli parklardaki tüm tesislerin kamuya ait olması dikkatimi çekti.

Bu arada giriş işlemleri yapılırken telefonların genellikle çekmediği, internetin de lobide çok çok zayıf olduğunu öğrendik. Dolayısıyla dış dünya ile temasımız büyük oranda kesilmiş oldu.

19:00’da tekrar buluşup 45 dakika mesafedeki restorana gitmek üzere yola çıktık. Caryl seyahate çıkmadan önce yemek rezervasyonumuzu yapmıştı. Yoksa yer bulmak çok zor oluyormuş. Yolda manzara harikaydı. Solumuzda Yellowstone nehri akıyordu.

Bir geyik ve karşıdan karşıya yavrularıyla geçen bir bizon sürüsünü fotoğraflamak için iki kez durduk. Uzakta topraktan çıkan buhar huzmeleri görülüyordu. Bu arada şiddetli bir yağmur başladı. Yolda son olarak dumanlar ve çürük yumurta kokuları salarak yüzeye çıkan bir kükürt kaynağını görmek için durduk.

Bu yolda daha görülecek yerler vardı ama onları ertesi güne bıraktık. Hem hava kararmaya başlamış, hem de iyice soğumuştu. Yağmur önce kara, sonra doluya çevirdi. Yanlış kıyafetlerle yola çıkmış olduğumuzu anladık. Üstümdekiler yazlık pantolon, kısa kollu t-shirt, ince bir hırka ve ince bir rüzgarlıktan ibaretti. Halbuki 27 yıl önce temmuz ayında geldiğimizde hava gayet ılımandı. Kanada’dan bir soğuk hava dalgası gelmiş. Yellowstone da 1800 metrenin üzerinde bir rakıma sahip olduğundan, iklim bir anda tahmin etmediğimiz bir şekilde değişmişti.

Gittiğimiz restoran bir otelin altındaydı. Amerika’nın her yerinde olduğu gibi güler yüzlü garsonlar servis yapıyordu. Yemek olarak eşimle ben sülün ısmarladık. Tadı bayağı güzeldi. Diğerleri balık yemek istedi.

Gece karanlıkta otele döndük. Yağış durmuş ama ısı sıfırın altına düşmüştü. Dar yolda karşıdan arada sırada gelen arabaların ışığında sıkıntılı bir sürüş oldu. Hafif pus da vardı. Aniden vahşi hayvan çıkar, çarparım korkusu da cabası. Gece lobide güç bela internete girip mesajları ve e-postaları indirebildim.

Devam edecek…

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler