Sözün başındayken uyaralım, konu ağır ve odaklanma gerektiriyor. Bu sınırlı alan içinde karmaşık bir kuramı sadece sıkıştırılmış bir taslak olarak sunulabiliyoruz.
Benliğin ne olduğu eski çağlardan beri Hint düşünce sistemlerinde önde gelen tartışma konularından biri oldu. Veda yazmalarının en eskisi olan Rig Veda’da benlik, Milattan Önce (M.Ö.) 18. yüzyılda “kişiyi kendisi yapan mutlak öz” olarak tanımlanıyor.
O yüzyılda Anadolu’da Hatti Beylikleri egemendi, Hitit Devleti henüz kurulmamıştı, “göze göz, dişe diş” yasalarıyla ünlü Hammurabi ise Babil kralıydı.
Rig Veda, benliğin bilinen en eski yazılı tanımını günümüze taşıyan kitap oldu. Rig Veda’daki tanım üzerinden serpilen tartışmalar Hint felsefesinde sonraki bin yıllarda da sürdü.
Veda yazmaları öylesine büyük bir külliyattır ki, “Günümüze ulaşan parçaları özümsemek için insan ömrü yetmez” denir. Sonraları Vedaların bir felsefi özetini çıkarma gereği duyulunca, yaklaşık 20 asır önce “Vedanta” derlemeleri kaleme alınmış. Vedanta, kısaca “Vedaların Özleri” demektir.
Vedanta felsefesinin ana fikri şöyledir:
“Bireyin kendilik özü, evrenin gerçekliği olan mutlak arı bilinç özüyle özdeştir. Tekil benliğin arı bilinç dışında bir olgu olduğunu sanmak bilgisizliktir.”
Advaita Vedanta felsefesinde temel doktrin olarak, varoluşun ikili karşıtlık (düalizm) ilkesine değil, teklik (monizm) ilkesine dayandığı ileri sürülür. Teklik ilkesine göre; evren, galaksi, güneş, dünya gibi sistemler ile tekil birey benliği birbirinden kopuk olarak değerlendirilemez. Evrendeki varlıklar bütünleşiktir ama aynı zamanda varlığını bireysel sürdürebilme yeteneğine sahiptir.
Bireysel yaşamın, bütüncül teklikten bağsız sürebileceği düşüncesi bir yanılsamadır. Bu bağlamda dünyevi kimlikler ve tutkular bireyselliği güçlendirir, sahte bir benlik algısı yaratır. Bu algı içinde, kişi aynadaki fiziksel görüntüsünün gerçek benliğini yansıtmadığını kestiremez. Böylece fizik bedenin tutkularını izlemeyi ve dünyayı daha ben odaklı yargılamayı sürdürür.
Deneyimler, duyu kanallarınca dış dünyadaki nesneler ve olaylardan sağlanan verilere dayanır. Deneyimler dışsal verilere dayandığından, ayna görüntüsündeki gibi kişiyi kendine “Yanılgılı Özne” olarak yansıtır ancak kişi bunu fark edemez.
Deneyimler üzerinden kendimizi bildiğimizi sandığımız benlik kapsamında, her kim olduğumuzu düşünüyorsak, Vedanta bize “Hayır, siz yalnızca o değilsiniz. Hem deneyimleyen hem de deneyimlenen olamazsınız. Göz bu yüzden kendisini göremez. 9 ayda dünyaya gelen bebek, 10 ay önce hiç yok muydu acaba” diye düşünmeyi öneriyor ve “Onun arkasına bakın” diyor.
Gerçek öz benlik deneyimlerle gelebilecek yanılgılara açık değildir, çünkü dışsal veriye gereksinim duymaz. Gerçek öz benlik, evrensel sonsuz arı bilincin içimizdeki yansısıdır. Arı bilinç, tıpkı bulutların arkasındaki güneş gibidir, bilgisizliğin ve yanılgıların arkasındadır, gece de gündüz de oradadır.
Vedanta şöyle der:
“Bilgisizlik, egoyu durmadan aldatan arzuların uyarılmasına izin vererek, yeni düş kırıklıkları ve acıların doğmasına ortam hazırlar.”
Gurur, kibir, şehvet, öfke, aldatma, açgözlülük, kıskançlık ve nefret, aldanan egoyu daha da aldatır. Aydınlanmayı engeller, erdemlerimizi ve iç huzurumuzu yok eder. İnsanlık adına, yanılmış benlikten daha büyük bir düşman yoktur.
Vedanta, bireyler olarak kim olduğumuzu gerçekten bildiğimize kuşkuyla yaklaşır. “Benlik” ile “benlik dışı” arasındaki, “yanılgılı benlik” ile “yanılgısız öz benlik” arasındaki, kısacası gerçekte kim olduğumuz ile kim olmadığımız arasındaki ayrımı sorgulamayı önerir.
Yanılgılarımız, öz benliğimizi tanımanın önündeki en önemli engeldir. Hoşluklara, sosyal etkileşime, eğlenceli anlara odaklanarak yaşamak, dünyevi avuntuların geçici, tutkuların ise doyurulamaz olduğunu fark edememek demektir. Fiziksel bedenin hayatın merkezinde olduğuna inanan kişi, yaşam amacını sorgulama cesaretini ve olgunluğunu gösteremez.
Oysa lezzet, zevk, keyif ve konfor gibi hoşluklar ve eğlenceli anlar esasen yaşamın kendisi değil, geçici eklentileridir. Bununla birlikte, her eklenti bir beklenti yaratır, beklentiler ise daima düş kırıklığı ve gerilim potansiyeli içerir.
Benliği tanıma sürecinde, Vedanta felsefesi şu soruları gündemde tutar:
1-Ben gerçekte kimim?
2-Yaşam amacım nedir?
3-Neyi bilebilirsem yanılgılarımı kavrarım?
Vedantik benlik, “görünen dünyevi kimliklerin arkasında olan, zaman ve mekana gereksinim duymayan, asla değişmeyen, gerçek ve sonsuz evrensel arı bilinçle aynı özdür.”
Duyusal deneyimlerden beslenen ego “yanılgılı benlik”tir, yanılgıların örtülediği arı bilinç ise “yanılgısız öz benlik”tir. Özbenliği kavrayış yolculuğu, kişinin yaşam amacını aramaya yönelmesiyle başlar ki, bu tümüyle bizim elimizdedir.