Cumartesi, 28 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Vicdansız bir kentleşme macerası

Adil Gürkan
Son güncelleme: 26 Nisan 2025 20:01
Adil Gürkan
Paylaş
Paylaş

Bu yazı bir İstanbul güzellemesi değildir.

Evet. İstanbul çok güzel bir kent. Yaratan onu yeryüzüne bir nakış gibi işlemiş. Ama İstanbul, dünya yaşam liginde olması gereken ligde mi?

Ne gezer?

Bu yazı, İstanbul’u yarım asırda perişan edenlere de acı dolu bir sitemdir.

İstanbul’un yarım asır öncesini görmüş..

Yaşamış…

Hazzını almış bir Anadolulu olarak,

Ben derim ki, ey Anadolu’nun bozulmayan kentleri…

Ey Malatya.. Ey Artvin.. Eye Van.. Ey Siirt.. Ey Kütahya..

Ey Bolu… Ey Uşak…

Ey Samsun… Ey Mersin..

Size, dünyanın en düzenli, en kadim, en sevecen, en merhametli, en sanat âşığı kenti nasıl berbat edilir…

Bunu anlatayım önce..

Dünyanın başkenti olmaya aday olabilecek İstanbul nasıl mahvedilir..

Bunu okuyalım..

Buradan bir ders çıkaralım…

Bir zamanlar İstanbul

Önce bir hayal kuralım..

“Başka bir İstanbul olsaydı” diye soralım. Neler olurdu, tahmin edelim. Bir işe yaramasa da o eski güzel günlere methiyeler düzelim…

İstanbul 1900’lerin başındaki gibi kalsaydı.

Hatta bir benzetme daha yapalım. İsteyen istediği yakıştırmayı yapsın.

Hiç önemli değil.

İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet gibi bir irade yönetseydi.

Bu muhteşem kentin başında, hiç kimsenin inancına, etnik kökenine karışmayan, bilim, sanat, kültür âşığı bir lider olsaydı.

Resmin zinhar günah addedildiği zamanlarda İtalyan ressam Bellini’yi davet edip resmini yaptıran padişah…

Kentin estetiğine gözü gibi bakan, sahip çıkan Padişah.

Başta mimarisi olmak üzere, her şeyi ile o günkü İstanbul olsaydı.

İstanbulluya emanet gibi baktı.

Neden mi Fatih Sultan Mehmet?

Sultan İstanbul’a girdikten sonra ne yapmış, ona bir bakalım;

Kent düşmüştür…

Fatih şehre girince doğruca Ayasofya’nın önüne gelir. Burada büyük rütbeli papazlar, keşişler ve halk padişahın atının ayaklarına ağlayarak kapanırlar.

O zamanlarda bir hükümdar, bir şehri zapt ettiği zaman yağma ederdi.

Bizanslılar da bunu bekliyorlardı, fakat Sultan yerlerde sürünen Bizanslılara şu sözleri söylemiştir: ‘Kalkınız ve müsterih olunuz. Ben Sultan Mehmet; hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hürriyetleriniz ne de hayatlarınız hakkında gazap-ı şahanemden korkmayınız. Kimsenin malı yağma edilmeyecektir. Kimseye zulüm yapılmayacaktır. Hiç kimse dini inanışlarından dolayı cezalandırılmayacaktır.”

Tam olarak bu nedenle İstanbul Fatih gibi bir kafa tarafından yönetilseydi..

Şu sözler de İBB Başkanı İmamoğlu’ndan:

“İstanbul’u anlamak aslında Fatih Sultan Mehmet Han’ı anlamaktır. Dolayısıyla hem İstanbul’un fethi, hem de muzaffer komutanı Fatih Sultan Mehmet.

Ama bir başka boyutu var. Fatih Sultan Mehmet sanatsever, entelektüel müthiş bir merhamet ve hoşgörü sahibidir. İstanbul’un fethi aslında gönüllerin fethidir.

Dolayısıyla bir çağın kapanması veya bir çağın açılması sadece bir kentin fethedilmesinden geçmiyor elbette. Başka boyutlarıyla bir çağ kapatılıp bir çağ açılıyor.

Orada da Fatih Sultan Mehmet’in entelektüel, hoşgörü tarafı, tüm inançları kucaklaması, bu kentte yaşayan insanlara mutluluğu ve huzuru temin etmesidir.

Dolayısıyla İstanbul için yola çıkışımızda Fatih Sultan Mehmet’i ziyaret etmemek olmazdı. Burası benim gerçekten huzur bulduğum camilerimizden bir tanesidir.”

Ben demiyorum; Başkan İmamoğlu diyor..

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul aşkından bahseden bir yazı, bazılarının tepkisini çekecektir. Bu satırların yazarını “Osmanlıcı” diye etiketleyecek dostlar olacaktır. Fatih güzellemesinin nereden çıktığı sorusu başımın etini yiyecektir.

Bu tür ataklara karşı yukarıdaki notlarla bir tampon bölge oluşturmuş olalım.

İstanbul’un kadim renkleri kaybolmasaydı

Göçler ve göç ettirmeler olmasaydı.  İstanbul, Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin, velhasıl, kaybolmuş ne kadar renk varsa hepsinin bir arada yaşadığı bir kent olarak kalsaydı.

Merhaba başta olmak üzere, onlarca dilde selamlaşma sözcükleri İstanbul sokaklarından taşıp, saygı ve sevginin işaretleri olarak gökyüzüne yükselseydi.

Kenti ziyaret eden gezginler sokaklardaki selamlaşma çeşitliliğine gıpta ile baksalardı.

Onlarca ayrı dil konuşan dost sinelerden onlarca dost ses ile selamlaşma olsaydı.

İstanbul, bugünkü gibi, betondan ibaret olmasaydı. Dağ, taş, dere, tepe, ova, bayır çimentonun ve kumun çirkin suç ortaklığı ile katledilmeseydi.

Arnavut kaldırımları kalsaydı.

Geceleri boza, turşu suyu satanlar kalsaydı.

Omzuna bir sırık alıp, iki ucunda yoğurt tepsisi satanlar kalsaydı.

Bohçacılar…

Macuncular..

Midyeciler..

Sokaklar, zerzevatçısı, yorgancısı, hallacı, kalaycısı, muslukçusu, dondurmacısı, sütçüsü ile dile gelseydi.  Günün herhangi bir anında kulaklarımız onların dost sesi ile sakinleşseydi.

İnsanlığın ortak mirasını duygusuz ve ruhsuz bir kapitalistleşmeye rehin bırakmasaydık.

19. yüzyıl İstanbul’unu plansız, programsız, heyecansız bir büyümeye kurban vermeseydik…

İstanbul’da zaman 19. yüzyılda donsaydı.

Kentin tamamında olmasa da, belli semtlerinde yöresel kıyafetler hala giyilseydi.

Gözlerinizi daha fazla nemlendirmeyeyim

Şu hızlı, acımasız, saygısız ve sevgisiz dünyada…

Bir yudum sevgi arayanların…

Geçen yüzyılın aşklarını hala yaşatmaya çalışanların..

Sanatçıların

Zanaatkârların

Sistemin vahşi çarkları tarafından hayallerine kan doğrananların

Dört ayaklı dostlarımızın

Kuşların

Sığınağı olsaydı.

Benzeri olmayan mutfaklar ehlinin elinde yaşamaya devam etseydi.

Vakti zamanında gelip İstanbul’a yerleşmiş Gürcüler, Arnavutlar, Kürtler, Lazlar, Ermeniler, Rumlar, Türklerle birlikte yarattıkları muhteşem İstanbul mutfağı ile bütün dünyaya meydan okusalardı.. Lezzet cennetinde kendisinden geçmek isteyenin ilk durağı İnsanlığın kadim mirası İstanbul olsaydı,

Bu Rum yemekleri İstanbul’un seçkin lokantalarında sunulsaydı.

Koliva – Ahtapot Yahni – Kurkuti – Cicirya – Rum Kurabiyesi -Rum Usülü Közleme-Papagiannis – Pabucaki – Tropita – Sinkonta -Rum Usulu Soslu Patlıcan -Kabaklı Otlu Börek – Kidonito – Babagannuş – Saganaki – İstifno – Sakızlı Balık Çorbası…

Bu Ermeni yemeklerini her sokakta bulabilseydik…

Düğün Çorbası – Süt Çorbası – Un Çorbası – Nemçe Arpası Çorbası – Makarna Çorbası -Salep Çorbası – Kapyoka Ve Salep Çorbası – Topik – Badem Sütlü Topik – Ermeni Usulü Etli Pilav – Herrisa – Havidz – Dalak Dolması – Basturma – Baharatlı Kurutulmuş Yoğurt – Hay Usulü Yaprak Dolması – İşbabyan – Tarama – Anuşabur.

İstanbul 4-5 milyon nüfus ile kalsaydı.

Türkler, Kürtler, Lazlar, Ermeniler, Rumlar, Gürcüler, Yahudiler dünyada eşi benzeri bulunmaz, rengarenk bir yorgan gibi serilseydi bu güzel tepelere.

İstanbul, betonun, çimentonun, demirin acımasız ayakları atında ezilmeseydi…

Ne olurdu?

Ne olacak?

Dünya, İstanbul’u görmek için kuyruğa girerdi.

İstanbul, sanatçıların, felsefecilerin, bilim insanlarının, yazarların sığınağı olurdu.

İstanbul turizmine paha biçilemezdi.

Türkiye’nin güzel kentlerine not

Kıssadan hisse;

Ey güzel Anadolu’nun, Trakya’nın kendi halinde, kendine emanet, kendine özel şehirleri..

Lütfen siz kalmaya devam edin…

Lütfen daha fazla göç vermeyin…

Lütfen daha fazla göç almayın…

Lütfen doğanızı, suyunuzu, hayvanlarınızı koruyun..

Tarihiniz öylece kalsın..

İnsanlarınızın yüzündeki o içten gülümseme öylece donup kalsın. Sizin merhametinizin canlı işareti olsun..

Gelecek sizin…

Ey Anadolu’nun güzel şehirleri, adını başkalarının koyduğu çocuklar gibi olmayın…

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanAdil Gürkan
Takip et:
1956’da Mengen Hacıahmetler Köyünde doğdu. İlköğrenimini Mengen Cumhuriyet İlkokulunda tamamladı. Darüşşafaka Liseli olmakla gurur duyar. Hacettepe Üniversitesinde turizm ve işletme eğitimi aldı. Turizm ile ilgili olarak ABD- AH & MA Eğitim Enstitüsünden otelcilik diploması vardır. 1987 yılından bu yana turizm ve otelcilik sektöründedir. Genel olarak otel zincirlerinde ve 5 yıldızlı otellerde gelişen kariyerinde Genel Müdürlük yaptı. Bu gün itibarıyla Türkiye’nin büyük bir turizm grubunda Kurumsal İletişim ve Eğitim Direktörü olarak çalışmaktadır. Mutfak, bisiklet, şiir, roman, tarih ve arkeoloji, Anadolu otları, mantarları ve orman meyveleri özel ilgi alanındadır. Yaz ve kış denize girmek, uzun mesafe bisiklet sürmek tutkusudur. Hepsinden önemlisi, insan, hayvan ve doğa sevdalısıdır. Ütopyası, savaşsız, sömürüsüz, şiddetsiz bir dünyadır. Yazılarında genellikle insanı gülümsetmeye yönelik mizah kullanır. İnsanları güldürmek iyidir…
Önceki Makale Borçlu olduğumuz Mücahitler
Sonraki Makale ‘Petrol tavanı’ delindi

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Dini otorite her şeyi bilir mi?

Halil Ocaklı
28 Haziran 2025
ManşetSerbest Kürsü

İngilizce, Germence, Türkçe, Sahaca

Metin Gülbay
28 Haziran 2025
ManşetSerbest Kürsü

Katılım sağlama, katıl!

Adil Gürkan
28 Haziran 2025
*Serbest Kürsü

Uzman gözüyle “nükleer İran…”

Medya Günlüğü
28 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?