Perşembe, 12 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
EditörKöşe Yazıları

Uygarlığın cinsiyet körlüğü

Erdal Çolak
Son güncelleme: 11 Haziran 2025 19:54
Erdal Çolak
Paylaş
Paylaş

Doğa, tüm canlıların eşit paylaştığı bir evdir; ama ne yazık ki, bazı düşünürler bu evin yalnızca erkekler için inşa edildiğini sanır.

“Kadın neden ağaç gibi güçlü olamaz?” diye sorsak, cevabı tarih boyunca süregelen zihinsel körlükte gizlidir. Kadın ya çiçek olarak idealize edilmiş ya da kök salamayacak kadar kırılgan sayılmıştır.

Felsefe tarihine baktığımızda, kadın figürünün ya bir tehdit ya da bir zaaf olarak temsil edildiğini görürüz. Kadınlar sistemli biçimde dışlanmıştır. Antik Yunan’dan itibaren kadın, aklın ve erdemin dışında tutulmuş, irrasyonel sayılmıştır. Aristoteles’in “doğası gereği aşağı” ifadesi, bu zihniyetin temelini açıklar. Bu bakış açısı, kadınların entelektüel katkılarını gölgede bırakmıştır Rousseau, kadını mutluluğu yalnızca aşkta araması gereken bir varlık olarak tanımlar; Schopenhauer kadın düşmanlığını açıkça beslerken, Kant onu sınırlı yeteneklerle tanımlar. Nietzsche, kadını insanlık onuruna bir saldırı olarak görür. Elias Canetti’nin Körleşme adlı romanında Therese karakteri, erkek aklının çöküşüne neden olan bir tehdit figürüdür. Bu örnekler, kadının sadece bireysel bir varlık olarak değil, sistematik olarak dışlanan bir özne haline getirildiğini gösterir.

Bu dışlama sadece felsefeyle sınırlı kalmaz. Kadın, mitolojilerde ve kutsal metinlerde de çoğu zaman ilk günahın kaynağı ya da kötülüğün habercisi olarak sunulmuştur. Havva, Pandora ve Gılgamış Destanı’ndaki kadın figürü, erkeği yoldan çıkaran, doğayı bozan, uygarlığın saf dışı bırakmak istediği bir varlık haline gelir. Böylece kadın, tarihsel olarak korkulan ve kontrol edilmesi gereken bir güç olarak konumlanır.

Orta Çağ’da bilgeliği ve doğayla bağı nedeniyle cadı ilan edilip yakılan kadınlar, erkek egemenliğin doğaya ve kadına karşı geliştirdiği korkunun somut örnekleridir. Tanrı’nın eril surette tahayyül edilmesi, göksel düzenden yeryüzündeki iktidar ilişkilerine kadar kadını baskılayan sistemi beslemiştir.

Kadının tarihsel olarak aşk, annelik ve güzellik gibi dar çerçevelerle tanımlanması, onun akıl, irade ve direnç gibi insani niteliklerle özdeşleştirilmesini engellemiştir. Taoizm’de pasif, Budizm’de aydınlanmaya ulaşması engellenen bir figürdür kadın. İlahi dinlerde ise erkeğin emrine tabi, sınırlı haklara sahip bir varlıktır. İbadet, eğitim, karar alma süreçlerinde hep sınırlandırılmıştır.

Kadınların dışlanması yalnızca geçmişin bir hatası değil, günümüz eşitsizliklerinin de temelidir. Kadınların bastırılması, erkeğin mutlak hâkimiyetinin inşasında bir araç olmuştur. Ancak bu miras artık sorgulanmakta; kadınlar, özgürlük ve eşitlik talepleriyle seslerini daha gür çıkarmaktadır.

Kadın, yalnızca bireysel bir mesele değil; felsefenin ve toplumsal düşüncenin özüdür. Kadını aşağılayan hiçbir düşünce, gerçek anlamda felsefi olamaz. İnsan, eksik insana felsefe yapamaz; çünkü kadın, insanlığın ayrılmaz bir parçasıdır.

Edebiyat, sanat, bilim gibi alanlar da kadını ya marjinal ya da idealize edilmiş figürlerle temsil etmiştir. Kadın karakterler edebiyatta ya özlem duyulan bir figür ya da erkeğin nesnesi olarak sunulmuştur. Kadının entelektüel varlığı ise sıklıkla göz ardı edilmiştir. Sanatta kadın çoğu zaman sadece bir tema olmuş; yaratıcı potansiyeli görmezden gelinmiştir. Kadın sanatçıların eserleri, erkek sanatçılar kadar değer görmemiştir.

Bilimde de kadınların yer alması uzun süre engellenmiştir. Marie Curie gibi istisnalar olsa da, kadınların bilimsel üretimleri ya görmezden gelinmiş ya da gölgede kalmıştır. Bugün bile bilim dünyasında kadınların yeri, cinsiyet eşitliği bağlamında hâlâ tartışmalı bir konudur.

Tarih boyunca dinî metinler, filozoflar, düşünürler ve bilim insanları kadını çoğunlukla erkeğe tabi, eksik, zayıf ya da tehlikeli bir varlık olarak tanımlamıştır. Tevrat’ta Havva günahın kaynağı olarak sunulurken, İncil’de Pavlus kadının susmasını ve itaat etmesini emreder; Kur’an’da erkek kadının yöneticisi olarak tanımlanır, miras ve şahitlikte kadın ikinci plandadır. Budizm’de kadın doğmak kötü karmanın sonucudur; Maniheizm kadını şeytanın aracı sayar; Konfüçyüs kadının erkeğe mutlak itaat etmesini savunur; Hindu Vedaları kadının bağımsızlığını lanetler. Filozoflar da benzer şekilde kadını aşağılamıştır: Sokrates kadının aklına güvenilmemesi gerektiğini, Aristoteles kadının “eksik erkek” olduğunu, Platon ise kadını daha düşük sınıflara layık gördüğünü belirtir.

Augustinus’a göre kadın günahın kapısı, Averroes’e göre entelektüel açıdan yetersizdir; İbn Haldun kadınların siyasi akıldan uzak olduğunu savunur. Descartes ve Kant, kadınların duygularla hareket ettiğini ve bilgiye ulaşmada zayıf olduklarını düşünür; Hegel kadını aileyle sınırlar. Nietzsche kadını derinlikten yoksun ve erkeğin oyuncağı, Schopenhauer ise mantıksız ve çocuk gibi görür. Freud, kadının eksik penis nedeniyle aşağılık duygusuyla yaşadığını öne sürerken, Rousseau kadınların itaate göre eğitilmesi gerektiğini savunur. Darwin kadını evrimsel olarak zihinsel açıdan geride kabul ederken, Comte ise kadınların entelektüel alanda yeri olmadığını belirtmiştir. Bu düşünceler, kadının tarih boyunca nasıl sistematik biçimde aşağılandığını ve toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl meşrulaştırıldığını gösterir.

Dinsel metinlerde ise kadın, çoğunlukla itaat etmesi gereken bir varlık olarak tanımlanmış, iradesi hiçe sayılmıştır. Kadının sesi kutsal kitaplarda bastırılmış, toplumsal normlarla şekillendirilmiştir. Mitolojilerde de kadın, baştan çıkarıcı ya da felaket getiren figürlerle özdeşleştirilmiştir. “Pandora’nın Kutusu”, kadının merakının ve eyleminin kötülükle eş tutulduğunun göstergesidir.

Bu temsil biçimleri, kadının entelektüel, duygusal ve varoluşsal gücünü yok sayar. Oysa kadın, sadece bir figür değil; insanlığın vicdanı, yaratıcılığı ve direncidir. Kadının dışlandığı hiçbir düşünsel sistem, insanlığın tamamına hitap edemez. Artık kadını dışlayan aklı sorgulama, kadını düşüncenin ve yaşamın öznesi olarak tanıma zamanı gelmiştir.

Not: Görsel chatgpt ile oluşturulmuştur.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanErdal Çolak
Takip et:
Gazeteci-yazar-akade​misyen. Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Kuşça kasabasında 1975’te doğdu. İlk ve ortaöğretimini Konya’da tamamladı, 1996 yılında başladığı Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki üniversite, daha sonra Danimarka Kraliyet Okulu’nda (İVA) Copenhagen (The Royal School of Library and Information Science) Kütüphanecilik bölümünde tamamladı. Kütüphanenin Kültüre Etkisi ve Bilginin Bilimselliği üzerine doktora yaptı. Danimarka The Union Press Associat​ion IPC yönetim kurulu üyesi, uluslararası basın yayın kartı sahibi. Kişisel gelişim alanında eğitimler aldı. Psikoterapi Eğitimi sertifikası, Yaşam Koçluğu ve NLP (Zihinsel ve Dilsel Programlama) konusunda diploma sahibi. ”Sonsuzluk İle Hiçlik Arasındaki İnsan” adlı deneme kitabı Dancaya, ”Yalnızlık Aşktır; Yalnızlık, Yokluğun, Hiçliğin Şiirleri” kitabı”. ”Loneliness Is Love” adıyla İngilizceye çevrildi. ”Yüreğim Sensizliğim”, ”Yalnızlık Aşktır”, ”Ben Sana Değil Kendime Geç Kalmışım” adlarında şiir kitapları var. Danimarka’da yaşamaktadır.
Önceki Makale “Bavul toplayan” gazeteciler
Sonraki Makale Cenevre Sözleşmesi paramparça

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

EditörGünlük

Prof. Dr. Gazi Yaşargil kimdir?

Medya Günlüğü
12 Haziran 2025
Köşe YazılarıManşet

Hayat bayram olsa…

Hasan Sevilir Aşan
12 Haziran 2025
Köşe YazılarıManşet

Medyanın çöküş dönemi

Cenk Başlamış
12 Haziran 2025
EditörGünlük

Ümit Özdağ’ın portresi

Medya Günlüğü
11 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?