Sahilde bir bankta oturarak denizi, insanları seyrederken duygu yüklü bulutların gökyüzünü, gri düşleri esir aldığı, ruhunun üzerine sağanak sağanak yağan negatif düşünceler.
Bu düşüncelerden ötürü üst üste binen duygularla çöreklenmiş bir ruh hali… Sanki her şeyin üst üste gelmesi gibi birçok sebebin birleşmesi sonucu yaşanan duygusal bir iklim. Sonbahar gibi hiçbir zaman durağan olmayan, devamlı hareket eden, hiç yok olmayacak duygular…
Kimse kimsenin derdini bilmiyor, kimse kimsenin yalnızlığıyla ilgilenmiyor, herkes kendi hüzün denizinin görkemli dalgalarını seyrediyor. Birçok insan, gerçekte kendisinde olmayan sıcak ve masum maskelerle dolaşıyor. Onların da yüreği çatlak topraklar gibi kurumuş, umutsuzluk bulutu düşüncelerini kaplamış. Bütün kaygılar, korkular, acılar, yalnızlık duygusu, gürül gürül yüreklerine akıyor. Karamsarlık çömelip kalplerinin ortasına oturuvermiş. Mutsuzluk duygusu adeta onların genetik kodlarını ele geçirmiş. Üzüntü, keder, mutsuzluğu hissediş tarzı bu olsa gerek. Karamsar, umutsuz düşünceler, duygular, hislerin öksüz çocukları olsa gerek…
İnsanın zihninde yaşadıkları, su yatağından yayılan renkli çakıl taşları gibi yaşamın ona bıraktığı tecrübeler. Bu sebeple düşünceler, duygular ağırlaşır, hareket edemez. Sanki ruhun omuzlarına umudun yokluğunun ağırlığı binmiştir. İnsan farkına varıyor bu kadar canını sıkan, doğru bildiği yanlışlarıyla, inandıklarıyla, dogmalarıyla, sabit fikirleriyle ne kadar da çok mutsuz oluyor.
İnsanın düşüncede, duyguda, davranışta öldürdükleri ile kafasının içinin mezarlıktan hiçbir farkı yok gibi. Yara almış, çaresiz, iç dünyasında yıkımı, depremleri yaşamış. Onca adaletsizliğin, ahlaksızlığın, erdemsizliğin, acıların, kötülüğün, sahipsiz ölümlerin yaşandığı hayatı deneyimlendiğinden olsa gerek. Her noktada karamsarlık duygusunu dibine kadar hissedebiliyor. Umut bu, kimsesiz ama çokça sessiz, tepkisiz, çok şeye karşı isteksiz insanı ifade ediyor. İçine döktüğü duygular, bir deniz karşısında ümitsiz, yorgun ve çaresiz. Derinlerde; düşünceler yorgun, duygular yalnız ve umutsuz. Varoluşun anlamını kavrayabilmiş olsaydı insan, varoluşsal sorunları, çelişkileri, yıkımlarını, doğru anlayabilirdi. Bu kadar kokuşmuşluğun içinde var oluşuna insan bu kadar körleşmezdi…
İnsan, karamsarlık düzleminde ruhu ve bedeni birleştiren zamanın içinde doğumla başlayan, ölümle biten hüzün düzlemi içerisine sıkışmış. Zamanın bu iki nokta arasındaki kalan bölümüne yaşam diyoruz. Yaşamın bütün noktalarına değen, yaşananlara, tecrübe ya da varoluşsal sıkıntılar tercüman oluyor duygularımıza. İnsan, kendisini tanımaya, anlamaya, hayatı, diğer insanları tanıyabildiği, anlayabildiği sürece, varoluşun mantığını kavrayabilir. Hayatın her dalında ayrı ayrı yetişen yalnızlık, mutsuzluk, bildiğini sandığı, arkasına sığındığı ne varsa zaman insanın önünü döküyor. Öğün öğün yemek zorunda kalıyor meyvesini insan… Kişinin mutsuzluğuna, karamsarlığına sebep olanlar acımasızlar, kolaylıkla haksızlık yaparlar. Öyle olmazsa, insan bu kadar yoksulluğun sömürünün, günbegün artmasına, biyolojik silahlanma, salgın hastalıklar, savaşlar ve bombalar altında can veren masumların ölümüne şahit olmazdı.
İnsandaki karamsarlık, genellikle yaşanan olumsuz tecrübelerin sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanın kendi için yapabileceği en özel şeylerden biri üzüntüsüyle uğraşıp ona çözüm getirebilmesidir. Yaşanan olumsuzluklar, hayal kırıklıkları, kayıplar, başarısızlıklar, kaygı, karamsarlık, ve depresyona ortam hazırlıyor. Kişi başkalarından gördüğü olumsuz düşünce, davranışlardan dolayı ister istemez olumsuz bir duygu durumuna düşebilir. Bu demek değildir hep karamsarlığa, ümitsizliğe mahkum olacak. İnsanın bu karamsarlıktan kurtulması yine kişinin kendi çaba ve özverisine bağlıdır.
İnsan fiziksel, duygusal, düşünsel olarak “ben” için bütün gereksinim duyduğu donanımı içinde taşır. Karamsarlık ve ümitsizlik duygusundan düşüncelerin gerçekliğini pozitif ele alarak kurtulabilir. Önce kendisini, zihnindeki negatif düşünceleri saptayıp, tanımlayarak karamsarlığı bertaraf edebilir. Kendi varlığının diğer insanlara göre daha değerli olduğu bilinci ile hareket ettiğinde, kendisini hayatının merkezine aldığında umut duygusu içinde yeşermeye başlar.
Her ne kadar insan yaşadıklarından dolayı çoğunlukla mutsuz, hayal kırıklığı, çaresizlik gibi olumsuz duygulara odaklanma eğiliminde olsa da bu eğilimi değiştirme şansına her zaman sahiptir. Böylesi karamsar bir düşünce yumağına sıkışıp kalmamak, bu girdabın içinden boğulmamak için duygusal anlamda korku, kuşku ve kaygıyı gidermeli insan
Her anlamda geçmiş, şimdi ve gelecek ile bağlantıyı gözardı etmeden yaşama uyum sağlamalı. Negatif düşünceler içinde boğulmuşsa, birilerine içini dökmeli. Hayata, insanlara karşı bakış açısını değiştirmeli.
Bir Çin atasözündeki gibi:
–Bir problem var mı?
-Var!
-Çözümü var mı?
–Var!
-O zaman problem yok.
-Bir problem var mı?
-Var!
-Çözümü var mı?
-Yok!
-O zaman yine problem yok.
Böyle düşündüğümüzde tek bir bakış açısından gördüğümüz kişileri ve olayları kafamızda olumsuz adlandırmak yerine bakış açılarımız zenginleşecek, yeni kapılar açılacaktır. İnsanın en iyi dostu kendisidir. Yanlış yargılar, eleştirme, suçlama, neşesizlik, boş korkular, umutsuzluk, kısacası insanın kendi kendine çektiği karamsar, düşünceler, duygular fazlaca kullanılırsa aşınır ve değersizleşmeye başlar.
Unutmayın…