Dr. Hüseyin Korkmaz (tasam.org)
Uluslararası sistem bir süredir belirsiz ve tehlikeli bir türbülansa girmiş vaziyette. Öyle ki bu durum liderlerin söylemlerine de yansıyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin, Valdai Tartışma Kulübünde yaptığı konuşmada “belirsiz ve tehlikeli bir on yıl bizi bekliyor” derken ABD Başkanı Biden ise “her şeyi belirleyecek bir on yıldan” dem vuruyor.
Sistem içine girdiği “organik krizi“ aşamıyor. Buna Gramsci’ye atfen “hegemonsuz ara dönem“ de (interregnum) diyebiliriz ya da yukarıda bahsedildiği gibi “tehlikelerle dolu bir on yıl“ da.
Ama net olan bir şey var ki o da uluslararası sistem tarihi bir dönüm noktasında. Bütün bu hengamenin ortasında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Ekim ayında “tehlikeli fırtınalara” karşı uyardığı kongre konuşması öne çıktı.
20. Parti Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmada Şi Cinping, Çin’in denizaşırı ülkelerden gelen zorluklarla, ‘tehlikeli fırtınalarla’ karşı karşıya olduğu konusunda uyararak teknolojide “kendine güvenme” ihtiyacını vurguladı.
Şi Cinping burada kullandığı “tehlikeli fırtınalar“ metaforunu birçok konuşmasında kullanıyor.
Bu konuşmanın yapılmasından kısa bir süre önce ABD’nin yayınladığı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde Çin’in tek rakip olarak lanse edilmesi ve uzun vadeli bir tehdit olarak tanımlanması Şi’nin konuşmasına etkide bulunmuşa benziyor.
Kongredeki konuşmada “Çin’in uluslararası etkisi, çekiciliği ve dünyayı şekillendirme gücü önemli ölçüde arttı” diyen Şi, uluslararası ölçekte ciddi baskı ve çevreleme yaklaşımı ile karşı karşıya olduklarına değindi. Bu son husus direkt olarak konuşmada yer almasa da yayınlanan kongre raporunda yer aldı.
Şi’nin partinin ve dolayısı ile devletin yönetim yapısını konsolide etmesi ve gücünü saflaştırması aslında biraz da bu yeni ve belirsiz geleceğe bir hazırlık olarak okunabilir.
Uluslararası ölçekte yaşanan baskı ve çevrelemeye ek olarak Tayvan konusunda gelişen ani durumlar Çin’in kolektif liderlik yerine daha kararlı ve uzun vadede belirsizliği ortadan kaldıracak bir yaklaşıma yöneldiğini gösteriyor.
Mao zamanında gücün aşırı merkezileşmesi sonrası Deng Şiaoping dönemi ile beraber anayasal bir zemine oturtulan kolektif liderlik Hu Jintao dönemine kadar sorunsuz bir şekilde uygulandı. Ancak 2012’de liderliği devralan Şi Cinping’in 2018 yılında “dönem sınırını“ kaldırması ile beraber ucu açık bir durum oluştu.
ÇKP içerisinde bu tarz bir eğilim oluşmasının altında birçok neden var. Son yıllarda ABD ile keskinleşen rekabet Çin liderliğinde gücü merkezileştirmeye dönük bir yaklaşımı da tahkim etmişe benziyor.
Öte yandan SSCB’nin çöküşü örneğinde yaşananların Çin tarafından dikkatlice not edildiği ve bu minvalde partinin özellikle zayıflık belirtisi olan her hususa alerjisi olduğunu da eklemek lazım.
Ya da daha da genişleterek şunu söyleyebiliriz. Şi, stratejik olarak Gorbaçov yönetimindeki Sovyetler Birliği’nin kaderinden kaçınmaya çalışıyor.
Makalenin devamını okumak için tıklayın