Almanya’daki Heidelberg Ruprecht-Karls Üniversitesi araştırma görevlisi Joshua R. Kroeker’in Moskova’da yayınlanan Moscow Times gazetesinde çıkan yazısının özeti:
Rus İmparatorluğu, Sovyetler Birliği ve Rusya Federasyonu hep çok uluslu devletler olmuş. Bugün Rusya’da 200’den fazla etnik var ama etnik köken hem siyasi karar alıcılar hem de azınlıklar için sıkıntılı bir mesele.
Yüzyıllar boyunca birçok etnik grup baskıya uğramış, evlerini terk etmek zorunda bırakılmış. Büyük Katerina döneminde Almanya’dan Rusya’ya gelen ve “Rus Almanları” denilen grup da günümüzde Ukraynalıların yaşadığına benzer olaylarla karşılaşmış. Mesela benim ailem baskılar nedeniyle 1924 yılında Sovyetler Birliği’nden ayrılarak Kanada’ya göç etmiş.
Nazilerin 1941 yılındaki işgalinden sonra Sovyet yönetimi Alman kökenlileri ülkenin batısından Sibirya, Kazakistan ve Kırgızistan gibi yerlere sürmüş. Sovyet yönetimi bu kişilerin Nazilerle iş birliği yapabileceği korkusuyla yüz binlerce kişi hayvan taşınan trenlerle doğu bölgelerine taşımış.
Volga, Kırım, Güney Ukrayna, Moskova ve St. Petersburg’da yaşayan Almanlar bir daha dönüp dönmeyeceklerini bilmeden evlerini bırakmak zorunda kalmış. Zorunlu göç sonrası açlıktan, soğuktan, zor çalışma ve yaşam koşullarından çok sayıda kişi ölmüş. Silah üretimi, tarım ve gıda sektörlerinde köle gibi çalıştırılan bu kişiler savaş bitince bırakılmamış ve götürüldükleri yerlerde zor koşullarda yaşamaya devam etmek durumunda kalmış.
Sovyet Parlamentosu Kasım 1948’te Alman halkının sürgünün kalıcı olduğunu açıklamış. Almanlar geride bıraktıkları evleri için hak iddia etmeyecekleri konusunda belgeler imzalamak zorunda kalmış. Çoğu zaman yüksek öğrenime devam etmelerine izin verilmemiş, seyahat hakları ellerinden alınmış, Alman dilini konuştukları için ya da dini ibadetleri nedeniyle cezalandırılmış, kısacası kimlikleri ellerinden zorla alınmış.
Yine de, Almanlar röportajlarda ve not tuttukları günlüklerde uyum göstermek için ellerinden gelen çabayı göstermelerine rağmen diğer vatandaşlar tarafından “faşist” görüldüklerini söylemiş. Sınıf arkadaşları Alman çocuklara “Nazi” demiş, korumalarına ya da dışa vurmalarına izin verilmeyen etnik kökenleri nedeniyle aşağılanmış. Mesela Kazakistan’da büyüyen Alman çocuklar ninniler dışında Almanca öğrenememiş. Sonuç olarak Sovyetler Rus Almanlarının kültürlerini ve büyük ölçüde varlıklarını yok etmek için her şeyi yapmış.
Sadece Sovyetlerin yıkılmasından sonra Alman kökenlilerin göç etmesine ve kültürlerine sahip çıkmasına izin verilmiş.
Bugün Vladimir Putin’in Ukraynalılara yaptığı da çok benzer. Aradaki fark, eskiden gerçekten var olan bir işgal (Naziler) gerekçe gösterilirken şimdi “işgal hazırlığı” bahanesine sığınıyor.
Putin bunu haklı göstermek için 22 Şubat’taki konuşmasında modern Ukrayna’nın tamamen Rusya, daha doğrusu Bolşevik komünist Rusya tarafından yaratıldığını açıkladı.
Rusya Devlet Başkanı, devlet olarak Ukrayna’nın varlığını reddetmeye çalışarak böyle bir devletin şans eseri ve Bolşeviklerin hatası sayesinde kurulabildiğini söyledi. Böylece Putin Ukrayna’yı ve Ukraynalıları devlet, ulus ve etnik bir grup olarak görmeyi reddetmiş oldu.
1941 yılında Almanlara yapıldığı gibi Ukraynalılar yaşadıkları şehirlerden, özellikle Doğu Ukrayna ve Mariupol’den Rusya’nın uzak doğusuna zorla gönderiliyor. Rusya resmi söyleminde Rus kökenlileri korumak için faşist Ukrayna rejimi ile savaştığını belirtiyor.
Rus füzeleri Ukrayna şehirlerini vururken Rusya’da yaşayan Ukraynalıların sokakta durdurulduğu ve cep telefonlarının bile kontrol edildiği haberleri dolaşıyor. Rusya’da Ukraynalı olmak düşman olmakla eş bir hale gelmeye başladı. Ukrayna var olmak hakkı için savaşırken Rus hükümeti Ukrayna kavramını yok edebilmek için yorulmadan uğraşıyor. Bu da, Putin’in Ukrayna’ya açtığı savaşın en korkutucu yönlerinden biri.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana geçen 30 yılda Rusya’da azınlıklara baskının mirasıyla yüzleşmek için fazla çaba gösterilmedi.
Etnik ayrımcılık ve Stalin’in emperyalist fikirleri, bugünkü hükümetin liderleri üzerinde hâlâ hüküm sürüyor. Bir toplumun geçmişiyle hesaplaşması engellendiğinde, genellikle aynı hataların çoğunu tekrarlar. Putin sonrası dönemde Rusya’nın geçmişine derinlemesine inmekten, uzun ve zorlu tarihsel uzlaşma politikaları izlemekten başka seçeneği kalmayacak. Bu olmazsa, Rusya’daki etnik zulüm bitmeyecek, gelecekteki nesiller boyunca da devam edecek.