Panasonic şirketini kuran Konosuke Matsushita, Honda şirketini kuran Soichiro Honda ve film yapımcısı Takeshi Kitano gibi Japonya’nın en bilindik kişileri, her sabah kendi tuvaletlerini kendileri temizlerlermiş.
Feng Shui anlayışında tuvalet temizlemek şans getirirmiş. Şans denilen de para. Çünkü tuvaleti temizleyince akıl da temizlenirmiş ve temiz akılla elde edilecek gelir de artarmış
Ayrıca Ususama Myoo adındaki tanrının işi kullarının ekonomisini düzeltmekmiş ki kendisi aslında tuvalet tanrısıymış.
Japonya’da 500 kişilik bir çalışma yapılmış, evinin tuvaleti temiz olanlarla kirli olanlar kıyaslanmış ve bu iki grubun yıllık gelirleri arasında 7.000 dolar fark bulunmuş.
Evlerinin tuvaletini düzenli olarak kendileri temizleyenlerin daha sosyal kişiler olduğu ortaya çıkmış. Belki de temiz tuvaletlilerin ekonomik başarıları daha sosyal oluşlarından kaynaklanıyormuş.
Kendi tuvaletini kendi temizlemenin bir diğer nedeni de alçakgönüllü olmakmış. Shuzaburo Kagiyama “Sarı Şapka” diye bir şirket kurmuş. Bu şirketin işi tuvalet temizleme malzemeleri üretmekmiş. Kendi alanında başa güreşen bu şirketi kurduğunda Kagiyama 28 yaşındaymış ve işe çalıştığı şirketin tuvaletlerini temizleyerek başlamış. Bu adam şimdi 81 yaşındayken hâlâ şirketin tuvaletlerini bizzat kendisi temizliyormuş. İnanılır gibi değilse de bu multimilyoner adam tam 53 senedir tuvalet temizlemeye devam ediyormuş.
Kogiyama’ya bunun nedenini sorduklarında “tuvaletini temizleyen binlerce insan gördüm, istisnasız hepsi alçakgönüllüydü. Alçakgönüllü olmak insan ilişkilerine doğrudan yansıyan bir özellik” demekteymiş…
2000 yılıydı galiba, sigara ile ilgili bir kitap yazmıştım. Yayınevlerinin kapısını çalmayı beceremediğimdendim ya da çaldığımda reddedilme korkusundan kitabımı bir matbaada kendim bastırmaya karar vermiştim. Bilmem hâlâ duruyor mudur, Topkapı’daki Matbaacılar Sitesi’nin bir ofisinde tanıdığım bir matbaacıyla birlikte kitabın basım işini halletmeye çalışıyorduk. İş beklemediğim kadar uzayınca çişim geldi. Ben normalde dışarda ziyan etmem (!) çişimi hep eve taşırım ama bolca da çay ikramı olunca tuvalet ziyaretim mecburi oldu. Matbaacı arkadaşım tuvalet yok gibisinden bir şeyler geveleyip geçiştirdi. Ben de çişimi tuttum. Ancak iş bir türlü bitmedi, sonunda tutamaz olup “yahu siz donunuza mı yapıyorsunuz” diye ısrar edince, hiç de istemeyerek bana tuvaletin yerini gösterdi. Hayatımda öyle pis bir tuvalet görmedim. Anlatsam inanmazsınız pisliğin boyutuna. Sadece şu kadarını söyleyeyim. Eğer o bina yirmi sene önce inşa edildiyse yirmi senedir hiç temizlenmemiş. Üstelik sadece o ofisin değil, bütün katın tek tuvaleti orasıydı ki kirlenme oranını varın siz hesaplayın. Çıkışta arkadaşımla kavgaya tutuştum. Efendim temizlikçi kadın bulamıyorlarmış da…
Atatürk bir gün pek beğendiği bir hanımı evinde habersiz ziyarete gitmiş. Kimse haber uçurmamış olmalı ki hanım da evde değilmiş. Atatürk “buraya kadar geldik bari bir tuvaleti kullanayım” demiş. Çıkışta da yaverine bu hanımı yeniden takdir ettiğini söylemiş. Çünkü tuvalette bir vazoda çiçekler varmış. “Salona konan çiçek misafir içindir, tuvalete çiçek koymak ise kadının kendine verdiği değerle alakalıdır” diye yorum yapmış…
Tuvaletin ve evin temizliği kadına tapuludur bizde. Kendi pislediğini kendin temizlemek gibi bir kavram ile hiçbir tanışıklığımız yok. Çok gezenti olduğumdan, köylüsü şehirlisi, cahili eğitimlisi pek çok kişinin evine girip çıkmış biri olarak tuvalet temizliğimiz konusunda ağzımı hiç açmasam sanırım daha iyi olacak…
Ancak istisnalar var tabii. Mesela çocukluk komşum Aysun teyzenin tuvaleti hep tertemiz olurdu. Bir gün laf arasında her sabah yüzünü yıkamadan önce ilk iş tuvaleti ve lavaboyu vimlediğini söylemişti de “her sabah” lafına o kadar şaşmıştım ki aklıma kazınmış. (O zamanlar Cif henüz yoktu. Vim denilen bir temizlik tozu vardı. O yüzden de lavabolar ciflenmez, vimlenirdi.)
Japonların her sabah ilk iş tuvaletlerini temizlediklerini ise yeni öğrendim. Üstelik de bu temizlik tuvaletin içini fırçalamak gibi şişirme bir iş de değil. Klozetin içini dışını bütün dip köşesini tek bir leke kalmayacak şekilde siliyorlarmış. Bunu nasıl yaptıklarını da kendini “minimalist bir kasaba öğretmeni” olarak tanıtan Youtuber Aki, uygulamalı olarak gösteriyor bir videosunda.
Anlatmaya çalıştığım klozet temizliğinin şans ve parayla bağlantısını da Aki’den öğrendim zaten. Böylece tuvaletleri temizleyenlerin erkekler olduğunu da öğrenmiş oldum. Doğrusu Myoo adındaki tuvalet tanrısının bir kadının aklının ürünü olduğunu da düşünmedim değil. Bir erkeği paradan çok harekete ne geçirebilir ki?
Elbette bu benim toksik düşünme biçimim. Japonların kültürünü bilmeden öylesine ortaya sallamam. Ancak hepimizin bildiği gerçekler var. Japonların neredeyse tümü dinsiz, Allahsız. O yüzden temizlik ve titizliklerini inançlarına yormak sadece fantezi. Japonya’da yaşamış bütün yabancıların tanıklık ettiği gibi, evlerinin dip köşesi de yolları okulları işyerleri de bal dök yala cinsinden tertemiz. Bir diğer gerçekse Japonların mükemmeliyetçiliği. Her ne yapıyorlarsa en iyisini, en güzelini yapıyorlar. Derme çatmalıklarını örtmek için “mükemmel iyinin düşmanıdır” kılıfını hazırlayanlar kesinlikle onlar değil. Bir diğer gerçek de aşırı çalışkan oluşları. Bütün bu kültürel ve sosyal gerçeklerin sonucu ne oluyor derseniz, yine hepimizin bildiği bazı gerçekleri sıralayayım:
Japonlar kaç yaşında olurlarsa olsunlar asla pis ve bakımsız dolanmıyorlar. Çok yürüyor, çok çalışıyor ama az ve öz yiyorlar. O yüzden şişkoluğu ve ona bağlı hastalıkları ve sakatlıkları da neredeyse hiç bilmiyorlar. Çok uzun ve çok sağlıklı yaşıyorlar ki bu konu ayrıca irdelenmeye değer. Ahlak kavramlarının ne denli gelişkin olduğunu da “hesap hatası yaptığı için köprünün ipinin koptuğunu öğrenen Japon mühendis intihar etti” benzeri haberlerle az çok hepimiz öğrendik.
İster tanrıyla ister dinle ister diğer inançlarla alakalıymış gibi gösterilsin, aslında temizlik kavramı tümüyle kültürel. Öyleyse “bana tuvaletini göster de sana bir kültür hatta kişilik falı bakayım” dememek mümkün değil…
Eee ne demişler “Dost başa, düşman ayağa, Nevingiller de tuvalete bakarmış”.
Not: Fotograftaki heykel, Jorge Jimenes Deredia’nın Miami sahilinde açtığı muhteşem açık hava sergisinden.
İlgili yazı: https://medyagunlugu.com/japonlar-neden-bu-kadar-temiz/