Tabii Oğuzları herkesin ortak atası sayan resmî görüşe inanıyorsanız buna inanmakta zorlanabilirsiniz. Ancak Oğuzlar da tıpkı diğer boylar gibi Türkçe konuşan bir boyun adıydı. Bazı tarihçiler Batı Göktürk Kağanlığı’nın yıkılmasından sonra onların toprakları üzerinde Oğuz Devleti’nin kurulduğunu ileri sürüyor.
Bu yazıdaki alıntıları Sergey Grigoreviç Agacanov’un ünlü “Oğuzlar” adlı başyapıtından yaptım. Bu yapıt Türkiye’de Oğuzlar konusunda yayımlanan ilk eser olma özelliğine sahip. Yaklaşık 800 basma ve yazılı kaynağı tarayarak yazdığı bu eserde Agacanov Büyük Selçuklu Devleti’nden önceki Oğuz Yabgu Devleti hakkında en ayrıntılı bilgileri veriyor.
1928’de Türkmenistan’ın Marı ilinde doğan Agacanov babasını erken yaşta kaybetti ve annesi tarafından yetiştirildi. 1954-76 yılları arasında Aşkabat Tarih Enstitüsü’nde çalışan Agacanov o yıl (1976) ailesiyle Moskova’ya taşındı. Rusya Milletleri Tarihi Araştırma Merkezi’ni kurarak başına geçti. 21 yıl merkezi yöneten ünlü tarihçi 1997 yılında merkez çalışanları ve araştırmacılar için bir metodoloji metni yayımladıktan kısa bir süre sonra yaşamını yitirdi.*
Oğuzların devletinin adı Oğuz Yabgu Devleti idi. Ancak yabgu sözcüğünü yalnızca onlar kullanmadı. “Batı Göktürk ve Doğu Göktürk kağanlarının ise yabguları vardı. Yabgu derece itibariyle kağandan sonra gelen bir unvan olup ‘melik, kral’ demektir. Seyhun boylarındaki Oğuz elinin hükümdarları da yabgu unvanına sahipti. Bundan dolayı Oğuz Yabgularının Batı Göktürk kağanlarının yabgu ailesine mensup oldukları söylenebilir.” (1)
Oğuz adının kimlere verildiğiyle başlayalım isterseniz.
Oğuz adı nerede yaşayan topluluklara veriliyordu?
“Orta Asya’nın Türkçe konuşan etnik unsurları, genel anlamda birçok konargöçer boylar, Hazar civarı, Sır-Derya’nın alt kısımları ve Aral çevresinde oturan topluluklar, Oğuz diye biliniyordu. Bu boyların çoğu, 10.11. yüzyıllarda, başkenti Yengikent olan Yabgu Devleti’nin yönetimi altında barınıyordu. Oğuzlar, özellikle de göçebe ve yarı göçebe yaşam sürdüren Oğuzlar arasında, Mongoloid tip ağır basıyordu.” (2)
Oğuzların yurtlarına ilişkin tartışma henüz bitmedi!
Nerede yaşadıklarına gelince… Oğuzların yaşadığı yere ilişkin tarihçilerin çeşitli düşünceleri var. Tek tek bunlara bakmakta yarar var. Bu konudaki yorumları art arda vereceğim.
“9-13. yüzyıllar arasında Oğuz boylarının oturdukları coğrafyaya dair çözülmemiş sorunların sayısı bir hayli çoktur. Mevcut tarih ve coğrafya kaynaklarında, Oğuzların Selçuklu ve Kıpçak göçleri öncesindeki maksimal bölgeleriyle ilgili gerçekçi bilgiler bulunmaktadır. Çalışmalarda görülen en büyük eksikliği ise, Türkmen gruplarının Oğuzeli’ndeki nüfusu hakkında bilgilerin yer almaması oluşturmaktadır.
Çoğu tarihçi, sadece İdrisî’nin verdiği coğrafi verilere dayanarak, Oğuz coğrafyasını açıklamaya kalkışmıştır. Oysa Nüzhetü’l-müştak’ın incelenmesi sonucunda 10. yüzyılda Oğuz göçebelerinin Balhaş civarından Doğu Ural bölgesine kadar yayıldıklarını görüyoruz.
Oğuzları 10. yüzyılda Sarısu Nehri havzası ile Ulutav (Uludağ) etekleri ile sınırlı tutmak çok tartışmalı bir konudur. Anlaşılan, buraya Kimaklarla iyi geçinen küçük bir Oğuz grubu göç etmiştir. Arkeolojik araştırmalar, Merkezi Kazakistan’ın sahra kuşağında ele geçirilen 9-13.yüzyıllara ait heykellerin Kimak ve Kıpçak boylarına mahsus olduğunu göstermektedir.” (3)
Banguoğlu’na göre Oğuzlar 10. yüzyılda nerede yaşıyordu?
“Tahsin Banguoğlu’na göre, 10. yüzyılda Oğuz boyları Sır-Derya, Üstyurt, Irtış (İrtiş, m.g.) ve Volga arasında kalan bölgelerde oturmaktaydı. 11. yüzyılın ilk yarısında ise Kıpçaklar, Oğuzları Batı Aral civarına gitmeye zorlamışlar. Bazı Oğuz grupları da Balhaş (Balkaş, m.g.) ile Aral kıyılarında Sarısu’ya, Sır-Derya’nın orta akımlarına ve Karatav Dağı eteklerine kaymışlardı. 11. yüzyılın ikinci yarısında Oğuzeli olarak tarif edilen bölge, Sır-Derya Nehri çevresini kapsamaktaydı.” (4)
Menke’ye göre Oğuzlar nerede yaşadı?
“Spuner Menke’nin… hazırladığı haritalarda Aral çevresi, Aşağı Povolje, Ural civarı ve Hazar’ın doğu kıyısında yer alan Gürgen Nehri’ne kadar olan saha, Oğuzeli olarak gösterilmişti. Spuner Menke’nin 10-11. yüzyıllar Müslüman dünyasını gösteren bir diğer haritasında Oğuzlar’ın (Uzlar’ın) Volga ile Ural nehirleri arasını, Azak’ı, Don’un aşağı akımlarını, Hazar Denizi’nin doğu sahillerini, Nisa civarını, Ebiverd, Dargan ve Gurkent’i kapladıkları anlaşılmaktadır.” (5)
Minorsky’e göre Oğuzlar’ın yaşadıkları yerler
“V.F.Minorsky, Selçuklu İmparatorluğu’nun ortaya çıkışından önce Oğuzların Irtış’tan Volga’ya kadar, Hazar Denizi ile Maveraünnehir arasında kalan bölgelerde oturduklarını kaydetmektedir. Oğuzların yerleşim alanları Aral civarı, Kuzey Hazar çevresi, Üstyurt, Sır-Derya’nın aşağıları ve Emba Nehri’nin batı yakasına kadar olan arazileri kapsamaktaydı.” (6)
Reinaud’ya göre Oğuz’un yaşadıkları yerler
“Tarih ve coğrafi literatürde Orta Çağ Oğuz boylarının yayıldıkları alanlar, çeşitli şekillerde gösterilmiştir. Bunlardan M.Reinaud, 9-11. yüzyıllar arasında Oğuzların Aral Gölü’nün doğu, kuzey ve kuzeybatısında oturduklarını söylemektedir. Ona göre, Oğuz boyları, Orta Asya’nın geniş sahralarının, yani Karluklar’ın yaşadığı Yedisu ile Doğu Avrupa’daki Hazar Hakanlığı’nın sınırları arasındaki bölgelerin ancak misafirleri olarak kabul edilebilir. M.Reinaud’ya göre, bir grup Oğuz boyu, Azak civarındaki sahralara kadar gelmişlerdi.” (7)
İdrisī’ye göre Oğuzlar nerede yaşıyordu?
“Kitab-Rucar’da yer alan tarih ve coğrafyaya dair bilgiler, 10.yüzyılda Oğuzeli’nin sınırlarını belirlememize imkân sağlamaktadır. İdrisī’nin yazdıklarına göre, Oğuz boyları, Güney Balhaş (Balkaş, m.g.) sahilinden Volga’nın aşağı akımlarına kadar uzanan şimdiki Orta Asya bozkır şeridinde oturmaktaydı. Oğuz göçebelerinin konaklama yerleri Irgız, Ural, Emba, Uyıl ve Aralsor Gölü kıyıları olarak gösterilmektedir. Ayrıca, Aral civarı, Sır Derya vadisi, Sır Derya Karatavı’nın etekleri, Çu vadisi, Talas Alatavı ile İli nehri aşağılarında da Oğuz yerleşim alanları bulunmaktaydı. Buralarda Oğuz obalarına ve fazla büyük olmayan kalelere rastlamak mümkündü. Herhangi bir tehlike anında sığınak olarak kullanılan bu kaleler, Oğuz beylerinin karargâhı olarak kabul ediliyordu.
Tabii, bu geniş toprakların tamamında nüfusun çoğunluğunu Oğuz boylarının oluşturduğu söylenemez. Onlar, daha ziyade Aral civarını, Kuzey Hazar çevresi ve Sır Derya’nın aşağı akımlarını mesken tutmuştu. Yedisu’da oturan bazı Oğuz grupları ise, 10. yüzyıl ortalarında Türk dilli ahalisi Karluklar tarafından itaat altına alınan Yedisu’da yaşıyordu.
… Savaşçı yönleriyle fark edilen yeri Oğuz boyları ‘hanga kişi’ adıyla ün yapmışlardı. İli’nin aşağı akımlarında, Köksu ve Karatal vadilerinde yapılan arkeolojik araştırmalar, bu bölgede 8-10 yüzyıllar arasında yerleşik ve yarı yerleşik tipli şehirlerin mevcut olduğunu göstermektedir. Bu yerleşim alanlarında oturan nüfusun önemli bir kısmını Türkler teşkil etmekteydi. Türkler bölgede oturduklarının kanıtı olarak geride çok sayıda kurgan mezarları bırakmıştı.” (8)
Türkmenlerle Oğuzlar aynı halk mı?
Biz sıradan insanlar genellikle Türk(men)lerle Oğuz adlarını birbirinin yerine kullanmakta sakınca görmüyoruz. Türklerin ataları bize göre zaten Oğuzlar değil mi? Daha doğrusu “herkesin atası zaten Oğuz Kağan değil mi” diyoruz. Türklerin düşüncesi çoğunlukla böyle. Peki, bu düşüncemiz tarihi gerçeklerle örtüşüyor mu? Ne yazık ki örtüşmüyor. Çünkü Türkçe konuşan halklar yerine Türkler dediğiniz zaman tek bir kökten çıkmış dallar anlaşılır ve bu doğru değildir. Türk denince saf kan bir topluluk anlaşılmıyor tarihçilerce. Tabii yerli tarihçileri kastetmiyorum. (Saf kan tanımı hiçbir toplum için doğru değil zaten, doğanın işleyişine ve toplumların tarihi oluşum sürecine aykırı.) Çünkü yerli tarihçilerin çoğunluğu böyle anlıyor ya da anlamak istiyor veya gerçeği kabul etmekten kaçınıyor. Herkese de böyle anlatıyorlar. Daha önce söz etmiştim, Kıpçaklar sarışın, mavi gözlü, Hazarlar da sarışın ve iri vücutlu, Hiung-nular ve Göktürkler ve Oğuzlar Moğol görünümlü. Şimdi bunların tümünün aynı atadan, aynı boydan türediğini söylemek bilimsellikle nasıl uyuşuyor bilemiyorum. Türk parantezinin içine bunların tümü giriyor, çünkü Türkçe konuşuyorlar. Binlerce yıl önceden söz ediyoruz, Hint Avrupa kökenli topluluklar da Türkleşmiş, Avrupaoid topluluklar da. Avrupaoidleşen Türk boyları da var. Şimdi bu bilgileri almış olarak devam edelim isterseniz.
“Oğuzlar ve Türkmenler, Orta Çağ’da birbirleriyle yakın ilişkiler içinde idiler; ancak, büsbütün benzer özellikler taşıyan topluluklar olarak değerlendirilemezler. Çağdaş Türkmen toplumunun ataları olarak Oğuzları kabul etmek doğru değildir. Çünkü Hazar-ötesi sahralarındaki Türkleşmiş eski Hint-Avrupa toplulukları, Türkmenlerin ana çekirdeğini oluşturmaktadır. Yine de Oğuzlar, Türkmen toplumunun oluşumunda çok önemli bir rol oynamıştır.” (9)
“Türkleşmiş eski Hint-Avrupa toplulukları” tanımı bize bir şeyleri yanlış bildiğimizi göstermiyor mu? Öte yandan Oğuz mezarlarında bulunan kalıntılar da Türkleşen Avrupaî ve Mongoloid boyların ve belki daha başkalarının kanıtı olarak gösterilebilir.
“A.N. Bernchtam, Sır-Derya’nın orta akımları boyunda bulunan Sasık-Bulak’ta Oğuzlara ait kurganlar bulmuştu. Mezarlarda Avrupaî ve Mongoloid özellikler taşıyan dolikosefal kafatasları ele geçirilmişti. Bütün bunlar, Batı Yedisu ve Sır-Derya nehrinin orta havzası boyunca oturan melezleşmiş Oğuz gruplarının ve İslam’ı kabul etmiş diğer etnik grupların 10. yüzyılda ‘Türkmen’ adını taşıdıklarını da düşünmemize temel teşkil etmektedir.” (10)
Türkmen kadını: Bir yurt girişinde bir halının üzerinde duran Türkmen kadınının tam boy profil portresi, geleneksel kıyafetleri ve takıları ile. Kaynak: Sergei Mihayloviç Prokudin-Gorskii Koleksiyonu (Kongre Kütüphanesi) 1911.
Türkmen adını Oğuzlar dışında kimler kullanıyordu?
Türkmen adını Oğuzlar dışında kullanan var mıydı? Bu sorunun yanıtı evet.
“Orta Asya’nın İran dilli halkları olan Avrupai tiplerce asimile edilen Oğuzların sadece bir kısmı Türkmen adıyla anılıyordu. Türkmen adını bir de, tahminimizce melezleşmiş etnik gruplar olan Halaç ve Karluk boyları kullanıyordu.” (11)
Türkmen adı Müslüman kaynaklarında ilk kez ne zaman geçer?
“Makdisî’nin eseri, Arapça yazılmış Orta Çağ coğrafya kitapları arasında en değerli olanıdır. Makdisî’nin (945 ya da 946’da doğup 991 veya 1000 yılları arasında öldü, m.g.) eserinde bizim ilgimize mazhar olan en önemli husus ise, ilk defa Müslüman kaynaklarında Türkmen adının zikredilmesidir.” (12)
Oğuzlar yalnız hayvancılık mı yapardı?
“V. A. Gordlevskiy, A.Yu.Yakubovskiy, A. A. Rosalyakov, 9-11. yüzyıllarda Oğuz ve Türkmen boylarının ana meşguliyetlerinin göçebe hayvancılık olduğunu vurgulamaktadır. S. P. Tolstov, Sır-Derya ve Aral civarındaki bölgede oturan Oğuz gruplarının hayvancılık yaptıklarının altını çizmektedir.
Oğuz boyları, hayvancılık dışında ziraat, balıkçılık, zanaat ve ticaretle de ilgilenmişlerdi.” (13)
Oğuzlar neden batıya göçe başladı?
Oğuzların yurtlarını terk etmelerinin nedeni tabii ki zorunlu kalmalarıydı. Tarihte hep olduğu gibi doğudan gelen başka boylar onları yurtlarından sürerek batıya göç etmelerine neden olmuştu.
“Oğuz ve Türkmen göçlerinin sebepleri arasında Kıpçak baskısı ve Selçuklu hareketleri gösterilmektedir. 11. yüzyılda Sır-Derya ve Aral çevresinde barınan Oğuz boyları, doğudan gelen Kıpçak tazyiki sonucunda yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır.
I.Marquart, Kumanlar (yani Kıpçaklar, M.G.) üzerine yaptığı araştırmasında, diğer tarihçilerden farklı olarak, Kıpçak-Oğuz çatışmalarına değinerek, bu savaşlar sonucunda Oğuzlar’ın Güney Rus bozkırlarından geçerek Balkanlar’a sığındıklarını vurgular.
I.Marquart, bu göçlerin nedenlerini Kıpçakların Kuzey Çin’den Doğu Avrupa’ya kadar varan hareketlerinde aramakla isabetli bir karar vermiştir. Ancak, I.Marquart, Oğuz Sahrası adının 13. yüzyılda Deşt-i Kıpçak olarak değiştiğini düşünmekle yanılmıştır. W.Barthold bu değişikliğin daha 11.yüzyılda gerçekleştiğini kanıtlamıştır.” (14)
Oğuzlarda ilkel feodal sistem mi, erken feodal yapı mı vardı?
Marksist tarihçilerden Oğuzların boy ya da kabile yapısını dinlemek ilginç olacak. Bugüne kadar pek bilmediğiniz şeyleri ilk kez okuyacaksınız belki de.
“Sovyet tarihçilerine göre, 9-13. yüzyıllarda Oğuz boyları kabile-boy yapısına uygun olarak teşkilatlanmışlardı ve bu toplumsal örgütlenme biçimi, içerik olarak klasik bir özellik taşımaktaydı. 10. yüzyıl Oğuz boyları arasında sosyal ilişkilerin geliştiğine ilk dikkat çeken V. A. Gordlevskiy olmuştur.
A. Yu. Yakubovskiy 10-11.yüzyıllarda Oğuz ve Türkmen boylarının, gelişmekte olan ilkel sosyal yapının ilk basamaklarında olduklarını belirtir. S. P. Tolstov’un açıklamasına göre, Oğuzlar arasında büyük hayvan sürüleri bulunan varlıklı beyler bulunmaktaydı. A. A. Roslyakov, Oğuz boy yapısında ataerkil soy zincirinin hızlı biçimde çözüldüğünü ve bunun yerine feodal düzenin oluştuğunu belirtmektedir.
Oğuz ve Türkmen aristokrasisi, zamanla, boyların ortak alan sayılan mera ve su kaynakları üzerinde hak iddia etmeye başlamıştı. Zenginleşen Oğuz beyleri, tedrici surette küçük hayvan sürülerine sahip özgür insanları egemenlikleri altına aldı.
Yapılan çalışmalar el aldığımız dönemde Oğuz ve Türkmen toplulukları arasındaki sosyal yapının incelenmesine önemli katkılar sağlamaktadır. Ancak var olan literatürde boylar arasındaki toplumsal statüye ilişkin hiçbir bilgi yer almamaktadır. En önemli soruların başında ise, Oğuz boyları arasında feodal sistemin ilkel anlayışı mı, yoksa erken feodal cemiyet yapısı mı geçerli idi sorusu gelmektedir.
Sovyet tarihçilerinin araştırmaya yanaşmadıkları bir diğer konu ise, 9-13. yüzyıllar arasında Oğuz ve Türkmen toplumunun sınıf yapısında oluşan değişimler, cemiyet yapısının dinamik kurgusu ve ilkeleri gibi meselelerdir.
Tartışma yaratan konulardan biri de, Oğuz yabgularına ait Sır-Derya’nın aşağı akımlarında yer alan şehir toplumlarının hangi etnik özellikler taşıdığıdır. Bölgede yerleşik hayatı benimsemiş Oğuz gruplarının bulunduğuna dair görüşler, Arap coğrafyacıları tarafından desteklenmemektedir.” (15)
Oğuz Yabgu Devleti
Artık sıra Oğuzların bir devlet kurup kurmadığı sorusuna yanıt vermeye geldi. Evet, Oğuzlar da bir devlet kurmuş, adı da Oğuz Yabgu Devleti. Yabgu hükümdar/yönetici anlamına geliyor. Eski bir unvan, Göktürk hatta Hiung-nular yani Asya Hunları tarafından da kullanıldığı ileri sürülüyor. Oğuzların kurduğu devlete ilişkin tartışmalar da daha önce söylediğim gibi bitmiş değil hatta devlet kurmadıklarını söyleyen tarihçiler de bulunuyor.
“W. Barthold’un çalışmalarında, henüz 10. yüzyılda Sır-Derya’nın aşağı akımlarında Oğuzların siyasi bir güç etrafında bir araya geldiklerine işaret edilmiştir. Ona göre, Oğuz yabguları kışı Yengikent’te geçirmekteydi. Ancak bu yabguların hakimiyeti yeterince güçlü değildi ve sağlam bir temele oturtulmamıştı.
Tarih literatüründe konuya ilişkin bir görüş daha mevcuttur. Bu görüşe göre Oğuzların devleti olmamıştı. Bu görüşün savunucuları arasında yer alan A. Yu. Yakubovskiy’e göre Sır-Derya yabgularının Oğuz boyları üzerinde gerçek herhangi bir iktidarından söz edilemez. 10.yüzyılda zayıf Oğuz gücünün en önemli özelliği, boylar arasında bir ittifakın bulunmayışıdır. Yakubovskiy, Selçuklu İmparatorluğu’ndan önce Oğuz boyları arasındaki siyasi organizasyonun temeli olarak her boyun kendi beyi tarafından yönetildiğine ilişkin düşünceyi kabul etmektedir…
Tolstov 10. yüzyılda Oğuzların kendi ilkel devletlerini kurduklarını belirtmektedir. Oğuz devleti, 8. yüzyılda çözülen Batı Göktürk Hakanlığı’nın kalıntısıdır. Oğuz boylarının siyasal birleşiminde içteki sosyal ve ekonomik etkenler de önemli rol oynamıştı.
Günlük hayatın en büyük kaynağını oluşturan hayvancılığın, ticari anlamda gelişmesi bozkır aristokrasisinin oluşmasını sağladı. Zengin Oğuz beyleri, hayvancılığı kendi geçimlerinin kaynağı olarak gören sıradan Oğuz insanları ile Sır-Derya şehirlerinde oturan toplumu kendi yönetimleri altına aldı. Feodal ilişkiler ağının gelişmesi öncesinde Oğuz Devleti’nin en parlak dönemi, 10. yüzyılın ikinci yarısı olarak gösterilmektedir…
Roslyakov, Oğuz boylarının 10. yüzyılda feodal yapısı bulunmayan bir devlet çatısı altında birleştiğini düşünmektedir. Sır-Derya Yabgu Devleti, Oğuz beylerinin siyasal organizasyonuyla bağımsız boyların ve özgür bireylerin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. 10. yüzyılın sonu ile 11. yüzyılın başlarında devlet içinde yönetimi elinde bulunduran Yengikent hakimleri ile göçebe grupları kendi siyasi etkisi altında tutan varlıklı boy beyleri arasında politik bir anlaşmazlık vuku bulmuştu.
Sır-Derya yabgularına karşı isyan edenler, Selçukluların ataları Oğuz Kınık boyunun önde gelenleriydi…
O. Pritsak’a göre Sır-Derya Yabgu Devleti’nin yıkılışında, içteki siyasal etkenler etkili olmuştu.
Pritsak ayrıca, Oğuz Devleti’nin oluşması ile Batı Göktürk Hakanlığı’nın çöküşü arasında bir bağlantı aramaktadır. Ona göre 766 yılı dolayında Sır-Derya bölgesini ele geçiren Oğuzlar, Orta Asya’da kendi devletlerinin temellerini atmışlardır…
Çağdaş tarihçilikte, 10-11. yüzyıl Oğuz boylarının devlet oluşumu meselesiyle ilgili problemlerin çözümünde iki karşı görüş mevcuttur.
Bir kısım araştırmacıya göre, Selçuklu İmparatorluğu’na kadar Oğuzların kendilerine özgü bir devleti olmamıştır. Geri kalan daha büyük bir tarihçi grubu ise, böyle bir devletin Sır-Derya ve Aral çevresinde var olduğunu kabul etmektedir. Olumsuz düşüncelere gönül verenler, 10-11.yüzyıl başlarında Oğuzlar arasında han ve hakan gibi yüksek unvanların bulunmadığını belirtiyor.
Kanaatimizce bu ifade, sağlam bir delil olarak kabul edilemez. Çünkü Orta Çağ Türk hükümdarları çeşitli unvan ve isimler taşımışlardır. Unvanlar arasındaki derece farkı, ataerkil feodal hiyerarşi kurgusunun gelişimine tanıklık etmektedir. 10-11.yüzyıllarda Oğuz boyları arasındaki çatışmaların ve güçlü boy beylerinin varlığı bu olumsuz düşünceleri bertaraf etmektedir. Büyük ve etkili boy beyleri, Orta Çağ göçebe devletleri üzerinde her zaman için söz sahibi olmuşlardı. Sayı bakımından hayvan sürülerinin çoğalması, çoğu zaman bozkırda felaketlere yol açmaktaydı. Göçebe boy beylerinin ittifakı sonucunda oluşan askeri kurum ve boy şecere sistemi, devlet teşekkülünün ilk aşamasında etkili olmuştur.
Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus, Batı Göktürk Hakanlığı’nın çöküşünün hemen akabinde, yani 8. yüzyılda, Aral sahil bölgesi ve Kuzey Hazar çevresinde oluşan Yabgu Devleti’nin kuruluşuyla ilgili tartışmalı sorundur.
Mevcut kaynaklarda, Orta Asya Oğuz boyları tarihinde meydana gelen olayların kesin tarihini belirleyen yeterli bilgiler bulunmamaktadır.
Erken ve daha gerçekçi bilgilere göre Oğuz Yabgu Devleti, 9.yüzyılın sonu ile 10.yüzyılın başlarında kurulmuştur. Sır-Derya Oğuz Devleti’nin ulaştığı sınırların, en parlak dönem olarak gösterilen 8.yüzyılın ikinci yarısına tekabül etmesi olanaksızdır.
Tarih literatüründe, 9-11. yüzyıllar arasında Oğuz Devleti’nin yapısına ve sosyal konumuna ilişkin hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bu alanda iki görüş ileri sürülmüştür. İlki, Oğuz Devleti’nin derebeylik ilkesi dışında bir özellik içerdiği; ikincisi ise, erken feodal denilebilecek bir yapıya sahip olduğudur. Sır-Derya Yabgu Devleti üzerinde görüş ayrılıklarının bulunmasının nedeni, çekilen kaynak sıkıntılarıdır. Ancak bu sorunun çözülmesi için mevcut kaynaklarda yer alan bilgilerle Orta Çağ eserleri ve tarihi rivayetler arasında karşılaştırmalı bir analiz yapılırsa, Oğuz Devleti’nin feodal dönem öncesi yapıdan aşamalı olarak erken feodal yapıya geçtiği görülecektir.” (16)
Eğlenceli bir bilgiyle bitireyim. Yazıdaki Yengikent sözcüğü dikkatinizden kaçmamıştır. Kend veya kent sözcüğünü eski Türkler de kullanıyor ama sözcük Sogd kökenli. Sogdlar İran kökenli bir halk. Yani sözcük Farsça. Günümüzde Büyükşehir yerine Anakent deyimi kullanılmak isteniyor. Tabii bu istekte bulunanlar sözcüğün Türkçe kökenli olduğunu sanıyor kent ile biten eski Türk kentlerine atfen. Hem şehir hem de kent sözcükleri Türkçe kökenli değil. İlk kentleri, şehirleri kuranlar Türkler değil ne yazık ki.
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
* https://www.selenge.com.tr/yazar/sergey-grigorevic-agacanov
Manşet fotoğrafı:
Türkmenler: Türkmenistan’ın 20. bağımsızlık yıl dönümü kutlamaları.
KAYNAKLAR
1- https://islamansiklopedisi.org.tr/oguzlar
2- S. G. Agacanov, Oğuzlar, s.10
3- aynı yapıt, s.60.
4- aynı yapıt, s.59-60
5- aynı yapıt, s.57
6- aynı yapıt, s.58
7- aynı yapıt, s.58
8- aynı yapıt, s.105-106
9- aynı yapıt, s.11
10- aynı yapıt, s.121
11- aynı yapıt, s.11
12- aynı yapıt, s.22
13- aynı yapıt, s.61
14- aynı yapıt, s.59
15- aynı yapıt, s.61
16- aynı yapıt, s.63-65