Avrupa konvansiyonel güvenlik mimarisinin köşe taşı olarak görülen Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması (CFE-AKKA), NATO ve Varşova Paktı ülkeleri arasında 1990 yılında imzalanmış ve 1992 yılı Temmuz ayında yürürlüğe girmiştir.
Antlaşma; muharebe tankları, zırhlı muharebe araçları, topçu silah sistemleri, savaş uçakları ve taarruz helikopterleri olmak üzere beş kategorideki konvansiyonel silah ve teçhizatı kapsamakta, her bir kategori için taraf ülkelere uygulama alanında ayrı bir sınırlama getirmektedir.
Bloklar arası bir yapıya dayanan AKKA’nın Varşova Paktı’nın ortadan kalkmasını müteakip Avrupa’daki değişen koşullara uyarlanması amacıyla 1996 yılı sonlarında başlatılan müzakere süreci sonunda, 19 Kasım 1999 tarihinde AGİT İstanbul Zirvesi’nde AKKA’nın uyarlanmasına ilişkin Anlaşma (UAKKA), imzalanmıştır. Uyarlama Antlaşması çerçevesinde, AKKA’nın blok yapısı terk edilerek, her bir taraf devlet için ülkesel ve ulusal tavanlara dayanan bir düzenleme getirilmiştir.
Türkiye için, özellikle sınırlara yakın belirlenmiş alanlarda sayısal alt sınırlamalar getiren kanat rejiminin muhafazası ve yeni Antlaşma yapısına uyumlu hale getirilmesi, uyarlama sürecinin en önemli ve belirleyici yanını oluşturmuştur. Antlaşmanın bu önemli unsuru, UAKKA’da da muhafaza edilmiştir. UAKKA Rusya Federasyonu (RF), Belarus, Ukrayna ve Kazakistan tarafından onaylanmıştır. Bununla birlikte, RF’nin, Gürcistan ve Moldova’daki Rus askeri mevcudiyetinin geri çekilmesine dair 1999 AGİT İstanbul Zirvesinde kabul edilen AKKA Sonuç Belgesi kapsamında üstlendiği yükümlülükleri (İstanbul Yükümlülükleri) hususunda ilerleme kaydedilmesini, Uyarlanmış AKKA’nın yürürlüğe girmesi için ön koşul olarak gören NATO ülkeleri Antlaşmayı onaylamamış ve UAKKA söz konusu anlaşmazlık nedeniyle yürürlüğe girememiştir.
UAKKA yürürlüğe girmemesine karşın, AKKA uygulamaları sürdürülmüştür. 2007 yılına gelindiğinde Rusya Federasyonu (RF), NATO genişlemesinden kaynaklanan güvenlik endişelerini gerekçe göstererek, AKKA yükümlülüklerini, Antlaşma’da böyle bir yöntem bulunmamasına karşın tek taraflı bir kararla, 12 Aralık 2007 tarihi itibariyle askıya almıştır. Bu tarihten itibaren, RF dışındaki diğer 29 Taraf Devlet tarafından Antlaşma’nın uygulanması sürdürülmüştür. RF kaynaklı çıkmazı aşmak amacıyla NATO müttefiklerince başlatılan iki girişim (“paralel eylem planı“ ve “36’lı danışmalar“) sonuçsuz kalmış ve çözüm çabalarına Mayıs 2011 tarihinde ara verilmiştir. Diplomatik çabaların sonuç vermemesi üzerine, Türkiye’nin de dahil olduğu AKKA’ya taraf NATO üyelerinin yanı sıra Gürcistan ve Moldova, Antlaşmanın uygulanmasını münhasıran RF’ye karşı Kasım/Aralık 2011 tarihinden itibaren durdurmuşlardır.
36’lı formattaki sürecin 2011 yılı Mayıs ayında akamete uğramasından 2 yıl sonra, AKKA konularının İttifak içinde ele alındığı NATO Yüksek Düzeyli Görev Gücünde (HLTF) 2013 Mart ayında başlatılan çalışmalar ile İttifakın ortak tutumunu yansıtan bir kâğıt kabul edilmiştir. Buna göre, İttifak zamanın uygun olduğuna karar verdiğinde söz konusu kâğıtta yer alan ilkeler çerçevesinde görüşmelerin başlatabilmesi öngörülmüştür.
RF, Antlaşmanın karar organı olan ve Viyana’da toplanan Ortak Danışma Grubunun (ODG) 11 Mart 2015 tarihli toplantısında yaptığı beyanla, sadece gündem maddelerinin okunmasıyla yetinilen ODG toplantılarına bundan böyle katılımını askıya almaya karar verdiğini, bu suretle ülkesinin AKKA yükümlülüklerini tamamen askıya almış bulunduğunu, bununla birlikte diyaloğu reddetmediklerini ve ortakların diyaloğa hazır olmaları halinde buna katılacaklarını açıklamıştır.
RF son olarak 7 Kasım 2023 tarihinde AKKA’dan çekildiğini duyurmuştur.
NATO müttefikleri de, RF’nin çekilmesini müteakip aynı tarihte yaptığı beyanla AKKA’ya ilişkin uygulamaları gerekli olduğu süre kadar askıya aldığını beyan etmiştir.
Türkiye bu çerçevede 4 Nisan 2024 tarih ve 8300 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle AKKA’nın uygulanmasını durdurmuştur.
AKKA gibi Avrupa güvenliğinin köşe taşı niteliğindeki bir enstrümanın yitirilmesi büyük ve önemli bir kayıptır. Başlangıçta NATO ve Varşova Paktı olmak üzere iki blok arasında dengeyi sağlamak üzere tesis edilen; VP’nin dağılması üzerine bir tarafta NATO diğer tarafta VP ve SSCB ardılı ülkelerin yer aldığı Antlaşma’dan bir bloğun çekilmesi; Antlaşma’nın tarihe karışması demek olacaktır.
Söz konusu gelişmenin Türkiye açısından olası etkileri ise; müttefik olmamıza karşın anlaşmazlıklarımızın bulunduğu batı komşu/komşularımızın silahlanmayı arttırmaları, doğu komşularımız Ermenistan ve Gürcistan’ın da uygulamayı durdurmaları veya Antlaşma’dan çekilmeleri ve bu bölgede de silahlanma yarışının hızlanması yönünde olacaktır. Tabiatıyla Türkiye’de dengeleri korumak için daha fazla silahlanmak ve silahlı kuvvetlerini güçlendirmek durumunda kalacaktır.
(Ufuk Güneş, tasam.org)
Makalenin tamamını okumak için tıklayın