15.1 C
İstanbul
9 Mayıs 24, Perşembe
spot_img

Türkiye’de akademik özgürlük

Almanya’nın saygın vakıflarından V-Dem (Varieties of Democracy) Enstitüsü tarafından yayınlanan Küresel Akademik Özgürlükler Endeksi’nin 2024 ekinde, Türkiye en alt yüzde 10’luk kesim içinde yer almış.

Türkiye, son on yılda akademik özgürlükler alanında büyük bir gerileme yaşamış. Uluslararası araştırmalarda, demokratik değerlere bağlılık açısından sınıfta bırakılan ve ‘Hibrit Demokrasi’ olarak nitelenen Türkiye’nin görülüyor ki akademik özgürlükler açısından da durumu parlak değil.

Akademik Özgürlükler Endeksi’ne göre, dünyanın pek çok ülkesi akademik özgürlüklerden yoksun. 179 ülkenin incelendiği araştırmada, 23 ülkede akademik özgürlüklerin gerileme gösterdiği, sadece 10 ülkede ilerleme kaydedildiği belirtiliyor.

Araştırmada, akademik özgürlükler açısından ülkeler “tamamen özgür”, “genel olarak özgür”, “hafif kısıtlı”,” ciddi şekilde kısıtlanan” ve “tamamen kısıtlanan” olarak beş gruba ayrılmış. Türkiye, akademik özgürlüklerin tamamen kısıtlandığı ülkeler arasında yer alıyor. Aynı grupta, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, İran, Güney Sudan, Afganistan, Tacikistan, Türkmenistan, Myanmar, Eritre, Belarus, Rusya, Ekvator Ginesi, Çin, Nikaragua, Ruanda, Kuzey Kore ve Küba var.

Araştırmada, Türkiye’nin akademik özgürlüklerde 2002-2009 arasında en iyi seviyede olduğu, 2009-2017 arasında sert düşüşe geçtiği, 2023 itibarıyla daha da gerilediği görülüyor… Kaygı verici, üzüntü verici, düşündürücü bir tablo. Kendisini demokratik bir Avrupa ülkesi olarak gören Türkiye, akademik özgürlüğün tamamen kısıtlandığı ülkeler arasında yer almamalı.

Akademik özgürlük, öğretim üyelerinin yetkili ve ehliyetli oldukları bilim alanları içerisinde gerçeği arama ve bulma, sonuçlarını yayınlama ve bunları öğrencilerine öğretme konularındaki özgürlüklerdir. Akademik özgürlük, bilimsel araştırma ve öğretim alanlarında yürütülen çalışmaları devletten ya da toplumdan kaynaklanan baskılarla karşılaşmadan özgürce gerçekleştirmeyi gerektirir. Akademik çalışmaların, yasalar ve yükümlülükler çerçevesinde, herhangi baskıyla karşılaşmadan yürütülmesini zorunlu kılar. Yukarıdaki araştırma, Türkiye dâhil pek çok ülkede akademisyenlerin özgürlüklerinin baskı altında olduğunu gösteriyor.

Bu itibarla “Günümüz Türkiye’sinde bu ilkeler ne ölçüde gözetiliyor?” ve “Türkiye neden akademik özgürlük alanında en alt düzeyde?” diye sormak gerekir. Bu ilkelerin ne ölçüde gözetildiği tartışılmalı, akademik özgürlükler alanında neden gerilediğimiz araştırılmalı. Soruna çözüm bulunmalı.

“Liyakate dayanmayan kadrolaşma en büyük sorun” diyor bir akademisyen dostum. Bir başka akademisyen dostum da, “Her yıl daha aşağı düşüyoruz. Akademik özgürlük değil sadece, akademik başarı da düşüyor” diyor. “Öğretim üyelerinin maaşları düşük, araştırmalar için ayrılan ödenekler yetersiz. Zor koşullarda çalışıyoruz, sorunumuz çok, umursayan yok” diyerek yakınıyor bir akademisyenimiz de. “Akademik özgürlüğün Türkiye’deki koşullarını anlamak için iktidarın üniversitelere yönelik politikasını iyi anlamak gerekir” diyenler de var. Üniversitelerin, otoriterleşme eğilimi yüksek siyasi iktidarın, pek çok kurum gibi, etki alanında olması bu çerçevede akademik özgürlüklerdeki gerilemenin bir nedeni olarak gösteriliyor. Rektör adaylarının Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kurul tarafından belirlenerek, rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmalarının akademik özgürlüğü ortadan kaldırdığı vurgulanıyor.

Mülkiye’den sınıf arkadaşım Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış’ın bu konuda kaleme aldığı “Türkiye’de Akademik Özgürlük ve Özerklik” başlıklı uluslararası bir makalesi/bildirisi var. Konunun tüm boyutları ile kapsamlı bir şekilde ele alınarak, çözüm önerilerine yer verilen makaledeki şu görüşler neden alt düzeyde olduğumuza bir yanıt niteliğinde:

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesinden sonra yasalarda uyum sağlamak amacıyla yapılan düzenlemelerle üniversite özgürlüğü ve özerkliği alanında çok önemli bir geriye dönüş yaşanmıştır. Bu gerileme aynı zamanda ülkemizin demokratikleşmesi açısından yaşadığı gerilemeye koşut bir görünüm arz etmektedir.”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sakıncaları, yol açtığı sorunlar yıllardır dile getirilmekte… Bu sistemin akademik özgürlükler açısından da sıkıntılara yol açtığı görülüyor. Türkiye üniversitelerinde dünya standartlarında bir akademik özgürlüğün olmamasının nedenleri arasında “Tek Adam”a dayalı bu sistemin yattığı görülüyor. Türkiye’de akademik özgürlüğün anlaşılması ve içselleştirilmesinde yaşanılan sorunlarda mevcut sistemin etkisinin büyük olduğu görülüyor.

Akademik özgürlük esas itibarıyla, akademik düzeydeki tüm kişi ve kurumların üzerinde durması gereken önemli bir konu. Akademik özgürlüklerde Türkiye’nin neden gerilediği sorusuna yanıt ararken mevcut “Tek Adam”a dayalı sistem de masaya yatırılmalı. Bu çerçevede, siyasi partilerin de akademik özgürlüğü benimsemeleri ve politikalarının önemli bir unsuru haline getirmeleri gerekir.

Soruna, uluslararası ilkeler, standartlar ve uygulamalar da dikkate alınarak, üniversitelerin iş birliği ve katkısıyla bütüncül ve sistematik bir yaklaşımla çözüm üretmek gerekir.

Fotoğraf: Boğaziçi Üniversitesinde akademisyenlerin protesto amaçlı nöbeti.

Gürsel Demirok

Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalar da referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .

Gürsel Demirokhttp://medyagunlugu.com
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalar da referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler