Dilimizdeki ilginç sözlerin köken anlamlarını ve geçirdikleri evrimi gösteren listemizin ilk bölümünü paylaşmıştık. Şimdi ikinci bölümle devam ediyoruz…
Hamburger: İngilizce hamburger, Almanca Hamburger, Hamburglu. 20. yüzyılın başlarında ABD’ye göç eden Almanlar etlerini mangalda Hamburg usulü pişirirlermiş. 1909’da yapılan bir panayırda tabaklar tükenince pişen etleri ekmeklerin üstünde vermişler. Böylece hamburger efsanesi doğmuş.
Haşarı: Arapça haşarî, haşare böcek sözünden böcek gibi yerinde durmayan, yaramaz çocuk.
Hafta: Farsça haft yedi sözünden hafte yedilik anlamına gelir.
Hâlihazır: Arapça hâl-i hazir şimdiki durum, hâl durum ve hazir (okunuşu hadir) şimdi sözlerinden oluşmuştur.
Hamarat: Arapça hımâre, Latince emerita becerikli kadın sözünden dilimize girmiştir.
Harakiri: Japonca harakiri bıçakla yapılan intihar eylemi, hara karın ve kiri kesme sözlerinden meydana gelir.
Hasta: Farsça haste yaralı , hasten- yaralanmak sözünden türemiştir.
Hat: Arapça hatt yazı, Hititçe hattata yazı, Sümerce hattatu taş üstüne yazma sözünden gelmektedir.
Havyar: Farsça hâye-vâr yumurtalı, hâye yumurta sözünden gelmektedir.
Haydi: Bulgarca haydi, Ana Slavca hadit yürümek, hareket etmek sözünden gelmektedir.
Haydut: Arapça haydûd, Macarca hayduk dağ hırsızları, haydu dağ hırsızı sözünden gelmiştir.
Hayli: Farsça heyli çok, Arapça heyl at sürüsü sözünden türemiştir.
Hazır: Arapça hazir (okunuşu hadir) şimdi. Bizde anlam kaymıştır. Orta Asya’da konuşulan Türk dillerinde asıl anlamıyla şimdi olarak kullanılmaktadır.
Hazirun: Arapça hadîrûn hazır olanlar, hazırda bulunanlar anlamındadır.
Hemen: Farsça hemân, hem aynı ve ân an sözlerinden aynı anda.
Hemşehri: Farsça hemşehrî, hem aynı ve şehr şehir. Aslı hemşehri olmasına rağmen konuşma hatta yazı dilinde hemşeri olarak kullanılır.
Hemşire: Farsça hemşîre, hem aynı ve şîr süt sözlerinden aynı sütü içmiş, süt kardeşi, kız kardeş.
Hemzemin: Farsça hemzemin aynı düzeyde olan, hem aynı ve zemin sözlerinden meydana gelmiştir.
Hergele: Farsça hergele, her eşek ve gele sürü sözlerinden eşek sürüsü. TDK sözlüğüne göre terbiyesiz, görgüsüz kimse anlamına ek olarak yük taşımaya alıştırılmamış eşek anlamı da vardır. Ben hiç duymamıştım.
Hıncahınç: Farsça henc a henc, henc bağırış, çağırış sözünden türer. Dilimizde anlam kaymıştır. Tıka basa, ağzına kadar anlamındadır.
Hissikablelvuku: Arapça hiss kabla el-wukû, önsezi, hiss his, kabla önce ve el-wukû olma, “olmadan önce hissetmek” anlamındadır.
Himalaya: Sanskritçe himalaya, kar yurdu, hima kar ve laya yer sözlerinden oluşur.
Hobi: İngilizce hobby küçük oyuncak at demektir. Çocuklukta oynanan oyunlara duyulan özlemden, düşkünlük, ilgi, uğraşı konusu anlamları yüklenmiştir.
Holigan: İngilizce hooligan. 1890’larda Londra’da terör estiren Patrick Hooligan’ın adından gelir.
Hoparlör: Fransızca haut-parleur. Haut yüksek, parleur konuşan sözlerinden ses yükseltici.
Horoz: Farsça huros, Pehlevice hros bağıran, hrostan bağırmak, çağırmak fiilinden türemiştir.
Hostes: İngilizce hostess, ev sahibesi, eski Fransızca hoste, Latince hospitem ev sahibi, misafiri ağırlayan kişi anlamından türemiştir.
Hoşaf: Farsça hoşab, hoş tatlı, güzel ve ab su sözlerinden meydana gelmiştir.
Hoşmerim: Farsça hoşmaram, hoş tatlı ve maram kaymak sözlerinden oluşur.
Hödük: Slavca hayduk, Macarca hayduk, dağ hırsızları sözünden gelmiş olup aynı kökten gelen haydut sözünden farklı olarak kaba saba, görgüsüz anlamları yüklenmiştir.
Hristiyan: Yunanca Hristianos, Hz. İsa’nın dinine mensup, Hristos Hz. İsa’nın adından türemiştir.
Hunhar: Farsça hunhâr, kan içici, hun kan ve hâr içen sözlerinden oluşur.
Huş ağacı: Farsça gûş, kayın. Dilimizde son yıllarda kayın yerine huş ağacı denir oldu. Özellikle belgesellerde. Nazım Hikmet kayın sözünü kullanmıştır. Tüm Türk dillerinde bu ağacın adı kayındır. Neden Farsçası tercih edildiğini anlamak mümkün değil.
Hümayun: Farsça humâyûn, kutsal, padişaha ait, Pehlevice humay devlet kuşu, Avesta Dilinde humaya kutlu sözlerinden türemiştir.
Hürmet: Arapça khurme, hurm yasaklamak sözünden yasağa duyulan saygı, dokunulmazlık anlamındadır.
Hüviyet: Arapça huwe üçüncü tekil şahıs zamiri, o demektir. Osmanlı döneminde “onunla ilgili şey” anlamı yüklenmiş ve “onun kimliği” karşılığı olarak kullanılmıştır.
Ilgar: Moğolca ilgar, ansızın yapılan saldırı anlamındadır.
İbne: Arapça ibne, kadının oğlu, hanım evladı. Örneğin Ahmed ibne Ayşe. İbn, ibni, bin sözleri ise erkeğin oğlu anlamındadır, Ahmed bin Aziz ya da Ahmed ibni Aziz gibi. Argodaki anlamı sadece dilimizin bir yaratıcılığıdır.
İdeal: Fransızca idéal, Lat.nce idealis düşünülen, istenilen, Yunanca idea görünüş, görünen hakkındaki düşünce, idin görmek sözünden türemiştir.
İlhan: Moğolca ilkhan vali anlamındadır.
İmaj: Fransızca image, Latince imaginem görüntü sözünden türemiştir. Kamuoyunda yaratılan izlenim anlamı reklamcılığın gelişmesiyle birlikte 1950’lerin sonlarına rastlamaktadır.
İmpala: İngilizce impala, Zulu Dili impala sözünden gelmektedir.
İmparator: İtalyanca imperatore, Latince imperator ordu komutanı sözünden gelmektedir. Önceleri sadece generallere verilen bu ünvan Roma Senatosu tarafından Augustus’a verildikten sonra anlamı ülke yöneticisine dönüşmüştür. Augustus dünyadaki ilk imparatordur.
İnşallah: Arapça inşa’allah Allah isterse anlamındadır.
İnternet: İngilizce internet. ABD Savunma Bakanlığının birleşik bilgisayar ağının adı olan internetwork sözcüğünün kısaltmasıdır.
İskambil: Fransızca, bu kağıdı bulan Briscambille adlı kişiden türemiştir.
İslam: Arapça İslâm Allah’a teslim olma, eslâmâ teslim oldu, barıştı, selâm barış, sözlerinden türemiştir.
İspat: Arapça isbât değişmemek, sübût durağan sözünden türemiştir. Anlam genişlemesiyle değişmediğini kanıtlamak anlamı yüklenmiştir.
İspirto: İtalyanca spirito, Latince spiritus ruh. Buharlaşıp uçtuğu için bu ad verilmiştir.
İstanbul: Yunanca is tin poli εισ την πόλι, is iç ve polis şehir sözlerinden iç şehir, sur içi, surların içindeki şehir anlamını taşır.
İşgüzar: Türkçe iş ve Farsça güzâr yapan, yürüten. Bizdeki anlamı gereksiz yere kendine iş çıkaran ya da işe karışan anlamlarını taşırken, Azerbaycan’da iş adamı karşılığı kullanılmaktadır.
İşkence: Farsça işkence eziyet, şkenc- eziyet etmek fiilinden gelmektedir.
İşporta: İtalyanca sporta sepet sözünden elinde sepetle gezerek yapılan satış.
İtalik: Fransızca italique, Latinca italicus İtalyalı. Yatık harfler ilk kez 1501 yılında Venedikli matbaacı Aldus Manutius tarafından kullanıldığı için bu ad verilmiş.
İzlanda: Fransızca Islande, İzlandaca Island buz ülkesi sözünden gelir.
Jaguar: Fransızca jaguar, Portekizce jaguar, Brezilya’da konuşulan Tupi Dili jaguara büyük avcı sözünden türemiştir.
Jakuzi: İtalyanca özel isim. Candido ve Roy Jacuzzi kardeşlerin icat ettikleri bir sistem olduğu için.
Jaluzi: Fransızca jalousie kıskançlık demektir. Kıskançlık ve perde arkasına kapatma şeklinde bir anlam ilişkisi vardır.
Jambon: Fransızca jambon tütsülenmiş domuz budu, eski Fransızca jambe domuz budu, Latince gamba bacak, but sözlerinden gelmektedir.
Jandarma: Fransızca gendarme (okunuşu jandarm) 1797 yılında Fransa’da askerî polis, Fransızca gens d’arme, silahlı insanlar anlamından türemiştir.
Jargon: Fransızca jargon, Fransızca argot sözünden türemiştir. Günümüzde aynı meslek grubundan olan insanların kullandığı ortak dil anlamında kullanılmaktadır.
Jarse: Manş Denizi’nde bulunan bulunan Jersey Adası’nın Fransızca söylenişidir. Bu adada dokunan kumaşlar bu isimle anılmaya başlanmıştır.
Jilet: Dilimize çok sağlam yerleşmiş bir sözdür ama aslında Gilette bir markadır. Son yıllarda tıraş bıçağı sözü daha yaygın kullanılmaktadır.
Jokey: İngilizce jockey, İskoçça Jock (İngilizce Jack isminin İskoçça formu), küçültülmüş hali Jockey. 1660’larda at binen Jockey adlı kişiden alınmıştır.
Judo: Japonca judo kibarlık yolu, ju kibarlık ve do yol sözlerinden türemiştir.
Jumbo: İngilizce jumbo çok büyük fil, 1865’de Londra Hayvanat Bahçesi’nde yaşayan büyük filin adından alınmıştır. Sözcük kökeni Swahili Dilindeki jumbe reis sözüdür.
Jüpon: Fransızca jupon, Arapça cübbe, giysi sözünden türemiştir.
Jüri: Fransızca jury jüri, Fransızca jurée yemin etmiş, Latince jurare yemin etmek sözünden türetilmiştir.
Kâbe: Arapça kâ’ba küp şeklinde yapılmış yapı, kâ’b küp sözünden gelmektedir.
Kâkül: Farsça kâkul perçem, Moğolca kökül. Moğolların ve Trüklerin saçlarını tıraş ederek başın arkasında bıraktıkları at kuyruğu şeklindeki saç. Bugün alna düşen kısa saç anlamındadır.
Kâgir: Farsça kâhgil saman ve çamurla yapılan ev, kâh saman ve gil çamur sözlerinden oluşur. TDK sözlüğü taş ve tuğladan yapılan yapı olarak göstermektedir. Yorumsuz.
Kahve: Arapça kahwa, bu adı Etiyopya’da kahvenin ilk yetiştirildiği Kaffe ismindeki yerden almıştır.
Kakao: Fransızca cacao, İspanyolca cacao, Aztek Dili (Nahuatl) cacaluatl kakao ağacı kökünden gelmektedir.
Kaldırım: Yunanca kalidromos iyi yol, kali iyi ve dromos yol sözlerinden oluşmuştur.
Kalpazan: Arapça kalb sahte ve Farsça zan vuran, darp eden sözlerinin birleşimidir.
Kamera: İngilizce camera, Latince camera karanlık oda, eski Yunanca kamara taş oda sözünden türemedir.
Kamikaze: 13. yüzyılda, Kubilay Han’ın önderliğindeki Moğollar, Japonya’yı iki kez istila etmeye kalkışıyorlar. Her ikisinde de çok güçlü fırtınalar Moğolların önünü kesiyor. Japonlar bu fırtınaya “kutsal rüzgar” adını veriyorlar. İkinci Dünya Savaşı’nda intihar uçaklarına bu ad veriliyor.
Kanser: Fransızca cancer, Latince cancer, yengeç sözünden yengeç gibi yürüyen, ilerleyen anlamında türemiştir.
Kapuska: Rusça kapusta lahana sözünden geçmiştir.
Karakol: Fransızca caracole, İspanyolca caracol, Moğolca / Ana Türkçe karagul nöbetçi, gözcü, Moğolca / Ana Türkçe kara- bakmak sözünden türemiştir. Cengiz Han’ın ordusundaki atlı askerler atlarının üzerinde dönerek etrafı gözlerlermiş. Sözcüğün kökeni bu anlama dayanıyor.
Karargâh: Arapça qarar durma ve Farsça gâh yer sözlerinin birleşimidir. Hareket eden ordu için durulan yer anlamındadır.
Karat/Kırat: Keçiboynuzu çekirdeği. 0.20043 gramlık ölçü birimi. Keçiboynuzu çekirdeklerinin ağırlıkları birbirine eşit oldukları için değerli taşların tartılmasında ölçü birimi olarak kullanılmışlardır. Her iki şekilde kullanılmakla beraber TDK kırat yazımını almaktadır.
Karnabahar: Farsça karambi bahar, Farsça karambi lahana, Yunanca krambi lahana ve bahar ilkbahar sözlerinin birleşimi ilkbahar lahanası.
Karyola: İtalyanca carriolo el arabası, Venedikçe carro araba, carrire taşımak sözünden türemiştir. İtalyan gemicilerinin kullandığı tekerlekli taşınabilir yataklara verilen addır.
Kauçuk: Fransızca caoutchouk, Brezilya’da konuşulan yerel Tupi dilindeki caucho kelimesinden türemiştir.
Kayseri: Eski Türkçe Kayser قيصر , Latince Caesarea, sözün geldiği kök ise Latince Caesar “Sezar”, Latince okunuşu Keysar, Roma İmparatorları’na verilen isimdir.
Kefal: Yunanca kefalos. Yunanca kefali baş, kafa sözünden küt başlı balık türü.
Keman: Farsça kemân yay, kavis. Dilimizde anlam genişlemesi olmuş. Ben de hep “keman kaşlı” ne demek diye merak ederdim.
Kerhane: Farsça kârhane, kâr iş hane ev, yer sözlerinin birleşimi iş yeri anlamı taşır. Türkçede genelev anlamı yüklenmiştir ancak Özbekistan’da işletme, fabrika anlamlarında kullanılır. İlk gidenler biraz şaşkınlık geçirir.
Keriz: Farsça kârîz yer altındaki su yolu, kanalizasyon. Bizdeki pislik, çirkef anlamları sonradan yüklenmiştir.
Kermes: Fransızca kermesse sözünden gelmiş olsa da kökü Flemenkçe kilise ayini anlamındaki kerkmisse sözüdür ve asıl anlamı pazar ayininden sonra kiliseye para toplamak için yapılan satış demektir.
Keşide: Farsça keşîde çekilmiş, çekilen, keşîden çekmek fiilinden türemedir. Genelde nakit para çekmek anlamında kullanıldığı için ben bu sözün hep İngilizce cash nakit sözünden geldiğini düşünmüşümdür. Sürpriz bir bilgi oldu.
Keşmekeş: Farsça keş mikeş çekişme, keşîden çekmek fiilinden türemedir. Dilimizde karışıklık anlamındadır.
Kimyon: Yunanca kiminon, Aramice kamuna, Akatça kamunu, Sümerce gamun sözünden türemiştir.
Kinin: Fransızca quinine, İspanyolca quina, İnkaların dili Quechua’da kina kabuk. Peru’da yetişen cinchona ağacının kabuğundan elde edilen ilaç.
Kokain: Fransızca cocaine, Almanca kokain, İspanyolca coca, İnkaların Quechua Dilindeki cuca adlı bitkiden adını almıştır.
Kokona: Yunanca kokona Hristiyan kadın. Süsüne düşkün yaşlı kadın anlamı muhtemelen Rumlara ithafen dilimizde yüklenmiştir. Kokoş sözü de kokona sözünden türemiştir.
Kola: İngilizce cola, Coca-Cola markasından alınmıştır. Sözün kökeni Batı Afrika’da konuşulan Mandingo dilinde kolo ve Temne dilinde kola adındaki ağaçtır.
Köçek: Farsça kûçek küçük çocuk, ufaklık anlamındadır ve Farsçaya Türkçe küçük sözünden geçip Türkçeye köçek olarak geri dönmüştür.
Kösele: Farsça gavsâle bir yaşını geçmiş inek, gav inek ve sâle yıllık sözlerinden türetilmiştir. Bizde anlam kayması olarak büyükbaş hayvan derisi anlamında kullanılır.
Kolonya: Fransızca eau de Cologne. Almanya’da Köln (İngilizce ve Fransızca Cologne) şehrinde üretilen alkollü esans.
Kravat: Fransızca cravate Hırvat. Fransızlar kravatı ilk olarak Hırvat askerlerden görüp aldıkları için Hırvat olarak adlandırmışlardır.
Kruvasan: Fransızca croissant (okunuşu kruasan) hilâl şeklinde olan demektir. Viyana kuşatmasında bizim ay çöreklerimizi gören Avrupalılar onu taklit ederek şeklinin ismini vermişlerdir. Avrupalı kahveyi de ilk kez Viyana kuşatması esnasında Türklerde görmüştür.
Kuluçka: Bulgarca aynı anlamdaki kuluçka sözünden alınmıştır.
Kürdan: Fransızca cure-dent (okunuşu kürdan). Curer temizlemek, dent diş sözlerinden gelir.
Kütüphane: Arapça kutub kitaplar ve Farsça hane sözlerinden oluşmaktadır.
Lades: Farsça yâd est hatırımda, yâd hatırlama, anma sözünden türemedir.
Lahmacun: Arapça lahm et ve âcun hamur sözlerinden oluşmaktadır, etli ekmek anlamındadır.
Lavaş: Farsça lavâş yassı ekmek. Gürcüce lavaş ekmek anlamındadır. Ancak kökenin Farsça lavuk hamur teknesi olduğu görüşü yaygındır.
Limuzin: Fransızca limousine. Fransa’nın Limousin adlı bölgesinden gelen bir isim.
Linç: İngilizce lynch. Özel isim. Amerikan İç Savaşı’nda Yüzbaşı William Lynch (1742-1820) vahşet uygulayarak insanları öldürdüğü için bu vahşete adı verilmiştir.
Lira: İtalyanca lira (çoğulu liret) < Latince libra tartı aleti. Paralar henüz basılmadan önce altın, gümüş gibi değerli metal parçaları kesilerek tartılırmış. Bu nedenle pound, peso, peseta, tenge gibi lira sözünün de kökünü tartı oluşturmaktadır.
Lise: Fransızca lycée, Napoléon tarafından kurulan üniversiteye hazırlık okullarına verilen isim. Onun da kökü Yunanca lykeion Aristo tarafından kurulan okulun adı.
Madlen: Fransızca madeleine, Fransızca médaillon madalyon. Şekli madalyona benzeyen bisküvi ya da çikolata.
Makyaj: Fransızca maquillage (okunuşu makyaj), Fransızca maquiller boyamak, süslemek fiilinden türemiştir.
Mamut: Fransızca mammouth, Rusça mamont, Evenkçe mamont. İlk mamut Evenklerin bölgesinde bulunduğu için onların adlandırdığı şekliyle Rusçaya girmiş ve Rusçadan tüm dünya dillerine yayılmıştır.
Manav: Yunanca manavikon sebze satatn kimse, manavis sebze, meyve sözünden türemiştir.
Mandalina: Fransızca mandarine. Mandarin sözü Çin’in kuzeyini ifade eder. Bu meyvenin Çin’den geldiği düşünüldüğü için bu ad verilmiştir.
Manikür: Fransızca manicure el bakımı, Latince manus el, cura bakım.
Mantı: Çince mantou kafa şeklinde olan. Buharda pişirilen yuvarlak, kafa şekline benzeyen hamurlar. İçlerinde et ya da sebze olabildiği gibi sade de yapılıyor.
Masa: İspanyolca mesa, Latince mensa. TDK sözün kökenini Rumca olarak vermektedir. Ne Rumcada, ne de Yunancada böyle bir söze rastlanmıştır.
Mastika: Yunanca mastiha sakız, Yunanca masaome çiğnemek sözünden türemiştir. Sakız ağacından elde edilen sakız ve bu sakızdan yapılan rakı.
Maşallah: Arapça maşa’allah Allah ne isterse anlamındadır.
Mayonez: Fransızca sauce mayonnaise, eski Fransızca mahonnaise. 1756 yılında Fransızların, İngilizlere karşı Port Mahon Adası’nda kazandıkları zaferin tören yemeği için yapılan sosa bu yerin adı verilmiş.
Mazot: Fransızca mazout, Rusça mazut kara yağ, Rusça mazat’ yağ sürmek, yağlamak köküne dayanmaktadır.
Mecnun: Arapça macnûn delirmiş, canûn delirmek sözünden gelmektedir.
Melissa: Yunanca melissa bal arısı demektir. Yunancada bal olan meli Hititçe melit sözünden geliyor olabilir.
Mendil: Arapça mandil, Aramice mantiliyun, eski Yunanca mantelion, Latince mantele, Latince manus el ve terg- silmek sözlerinden türemiştir.
Mentor: Homeros’un Odysseya destanında Odyseus’un arkadaşı ve Telemakus’un danışmanı olan bilge. Bugünkü anlamı bilge kişi.
Merinos: Fransızca mérinos, İspanyolca merinos. Kuzey Afrika kökenli bir koyun türü. Merinos sözü 13.-15. yüzyıllarda Kuzey Afrika’da yaşayan bir Berberî halkı olan Merinîler’in adından türetilmiştir.
Milföy: Fransızca mille feuilles bin yaprak anlamındadır.
Mizanpaj: Fransızca mise en page sayfaya koyma, mise koyma ve page sayfa sözlerinden oluşur.
Mizansen: Fransızca mise en scéne sahneye koyma, mise koyma ve scéne sahne sözlerinden meydana gelir.
Mokasen: Fransızca mocassin, bir Kızıldereli dili olan Algonquin dilinde makasin geyik derisinden yapılan bağsız ayakkabı. Kızılderili dillerinden dilimize girmiş nadir sözlerden biridir.
Muhit: Arapça muhît etrafını çevreleyen, okyanus (kıtaların etrafını çevrelediği için) anlamındadır.
Müslüman: Farsça müslimân, Arapça teslim olan anlamındaki müslim sözünün çoğuludur. Dilimizde çoğulluk özelliği taşımaz.
Müze: Fransızca musée. Kökeni Yunanca sanat tanrıçası ve ilham perisi Mouse’ye adanmış tapınak museion. Latincede museum kütüphane anlamında da kullanılırdı. İskenderiye Kütüphanesi’nin adı museumdu.
Müzik: Fransızca musique. Yunancada mousiki, ilham perisi Mousa’nın sanatı.
Namus: Arapça nâmus yasa, töre, Aramice nmus yasa, Yunanca nomos yasa, töre sözlerinden gelmektedir.
Ofis: Fransızca office, Latince officium görev yeri, Latince opus facere iş yapmak, bir görevi yerine getirmek deyiminden türetilmiştir.
Orospu: Farsça ruspî beyaz yüzlü, ru yüz ve spi beyaz sözlerinden türetilmiştir. Sözcüğün orijinal anlamını açıklayan bir kaynağa rastlanmamıştır. Ancak eski dönemlerde bu mesleği icra eden kadınların yüzlerine sürdükleri beyaz pudra nedeniyle bu adın verildiği düşünülmektedir.
Ötonazi: Fransızca euthanasie, Yunanca euthanasia mutlu ölüm, eu iyi ve thanatos ölüm sözlerinden türemiştir.
Padişah: Farsça padişah, padi iktidar sahibi ve şah sözlerinden oluşmaktadır.
Pantolon: Fransızca pantolon sözü İtalyanca pantalone’den gelir. Venedik komedi tiyatrosunda şalvarlı yaşlı adamın adıdır. Venedik’te ayrıca San Pantalone adında bir semt vardır. Sözcüğü, TDK sözlüğü pantolon, diğer sözlükler pantalon olarak göstermektedir.
Papyon: Fransızca papillon kelebek. Şekli kelebeğe benzediği için bu ad verilmiştir.
Para: Farsça pâre para, Pehlevice pârak ödenen şey, Avest Dilinde par- ödemek sözlerinden gelmektedir.
Parka: İngilizce parka, Eskimoca parka, Rusça parka, Samoyedce parka geyik kürkünden yapılan üstlük sözünden türemiştir. Sözcüğün dilimize girişi askerlik kanalıyla olmuştur.
Patates: Yunanca patates, İspanyolca patata, Karibce (Haiti) batata, İnkaca bappa sözlerinde gelmiştir.
Payitaht: Farsça pay-i taht, pa ayak, kaide ve taht sözlerinden tahtın oturduğu yer, başkent.
Peder: Farsça pâder baba, Sanskritçe pitar sözlerinden türemiştir. Bu kökten aynı zamanda İngilizce father, Almanca vater, Hollandaca vader, İtalyanca padre, Fransızca père, İzlandaca faðir ve İskandinav dillerindeki far sözleri türemiştir.
Pençe: Farsça pence, penc beş sözünden türemedir.
Performans: Fransızca performance icraa etme, gereğini yerine getirme, Latince performo forma uygun yapmak sözünden gelmektedir. TDK sözlüğü karşılık olarak başarım sözünü veriyor. Bu olumluluk içeren bir söz. Ancak performans her zaman olumlu olmayabilir. Kötü performansa da başarılı mı diyeceksiniz? TDK’nin düşünmesi gereken bir söz. (Değerli takipçim Sn. Emel Uygur’a teşekkürlerimle)
Perşembe: Farsça penç beş ve şembe gün sözlerinin birleşimidir. Beşinci gün.
Peştamal: Farsça puştmâl, puşt arka ve mâl silen sözlerinden oluşur.
Peşmerge: Kürtçe pêşmerge öncü fedai, pêş ön, öncü ve merge fedai sözlerinin birleşimidir.
Petrol: Fransızca pétrole, Latince petroleum sözünden gelir. Petra taş, oleum yağ, taşyağı anlamındadır.
Peygamber: Farsça peygâmber haberci, elçi, peygam haber, ileti sözlerinden türemiştir.
Pezevenk: Ermenice pozavak. Poz fahişe ve avak sahip sözlerinden türemiştir.
Pijama: Fransızca pyjama, Hintçe pyjama Hindistan’a özgü bol şalvar, o da Farsça pa ayak ve câme giysi sözlerinden şalvar anlamındadır.
Piranha: Fransızca ve İngilizce piranha “Amazon nehrinde yaşayan etçil balık” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Portekizce aynı anlama gelen piranha sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük G. Amerika dillerinden Tupi dilinde aynı anlama gelen piranha sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Tupi dilinde pirá “balık” ve Tupi dilinde anha “şeytan” sözcüklerinin bileşiğidir.
Pizza: İtalyanca pizza, İbranice pita pide, Yunanca petta ekmek, peptos pişirilmiş kökenine dayanmaktadır.
Politika: İtalyanca politica sözünün kökeni Yunanca devlet yönetme sanatı anlamındaki politiki tehni sözüdür.
Portakal: Yunanca portakali, İtalyanca Portogallo Portekiz. Portekiz’den gelen bir meyve olduğu için ülkenin adıyla anılmıştır. Ne yazık ki TDK sözün kökenini Fransızca portugal sözü vermektedir. Yunancadan dilimize girdiği açıktır.
Pul: Farsça pul en küçük bakır para, Aramice polus, Yunanca obolos drahminin altıda biri. “Para pul oldu” deyimi bu etimoloji ile anlam kazanıyor.
Puşt: Farsça puşt, arka sözünden yüklenen anlam iç oğlanı. Ayrıca güvenilmez, kalleş anlamları yüklenmiştir.
Robot: Dilimize Fransızcadan gelmiş olsa da kökeni Çekçe robotnik mekanik işçi, eski Slavca rabota kölelik, onun da kökü zorla çalışmak anlamındaki robotiti sözüdür. Sözcük, Çek yazar Karel Capek’in 1920 yılında yazdığı Rossum’un Evrensel Robotları adlı tiyatro oyunu ile batı dillerine girmiştir.
Rakı: Arapça arakî damıtılmış içki. Arap ülkelerinde yapılan rakıya arak denirken, Moğolistan’da ve Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri’nde votkaya arak denmektedir.
Rugan: Farsça rawganî yağlı, rawgan yağ sözünden türemedir.
Sadrazam: Arapça sadr’âzam en büyük önder, sadr önder ve âzam en büyük sözlerinden oluşmaktadır.
Safsata: Arapça safsata, Yunanca sofistes laf ebesi sözünden gelmektedir.
Saksafon: Fransızca saxophone. Özel İsim. Belçikalı müzik aleti tasarımcısı Antoine Joseph Adoplhe Sax (1814-1894) adını kendi tasarladığı alete vermiştir. Yunanca fon ses “Sax’ın sesi”.
Sandviç: İngilizce sandwich. İngiltere’de Sandwich Dükü John Montagu uşağından, iskambil oyunu oynarken ellerini kirletmeyecek şekilde yiyecekleri hazırlamasını söylemiş. O da et dilimlerini iki ekmeğin arasına koyup getirmiş.
Sarhoş: Farsça serhoş başı hoş, ser baş ve hoş sözlerinden birleşmiştir.
Satranç: Arapça şatranj, Farsça şetrenç, Sanskritçe çaturanga dört uzuv. Ordunun dört uzvu: Fil, at, kale ve askerler şeklinde bir etimolojiye sahiptir.
Sebze: Farsça sebzi yeşillik, bitki, sebz yeşil, yaş sözünden alınmıştır.
Sekreter: Fransızca secrétaire, Latince sekretarius gizli görevli, sekretus gizli sözünden gelmektedir. Sekreterler yöneticilerinin sırlarını bildiği için bu ad verilmiştir.
Selamünaleyküm: Arapça As selâmun alaykum, selam barış ve alaykum üzerinize sözlerinden “(Allah’ın) barış(ı) üzerinize olsun” anlamı taşımaktadır. Aleykümselam sözü de “üzerinize (Allah’ın) barış(ı) olsun” karşılığıdır.
Serbest: Farsça serbest baş bağı, ser baş ve besten bağlamak fiilinden türetilmiştir. Farsçada ve dilimizde farklı anlamlarda kullanılmaktadır.
Serdar: Farsça serdâr başı tutan, başkomutan, ser baş ve dâr tutan sözlerinden oluşmuştur.
Sermaye: Farsça sermâye baş para, başmal, ser baş ve mâye para sözlerinden türemiştir.
Serpuş: Farsça serpoş başı örten, ser baş ve poş örtü, Kürtçe pûşi örtü sözlerinden oluşmuştur.
Semaver: Rusça samovar. Samo kendi, varit kaynamak sözlerinden kendiliğinden kaynayan anlamındadır.
Seyhan: Moğolca saykhan güzel demektir.
Sezaryen: Fransızca césarienne. Bir görüşe göre Julius Ceasar (Sezar)’ın adından, onun gibi doğan anlamında türemiştir. Diğer bir görüşe göre Latince caesura kesmek fiilinden türemiştir.
Sigar: Fransızca cigare, İspanyolca cigarro, Maya Dili sicar rulo yapılmış tütünü içmek, si’c tütün sözünden gelir..
Sinema: Fransızca cinéma, Yunanca kinema hareket, kinin hareket etmek sözünden gelmektedir.
Sitar: Farsça setâr üç tel, se üç ve târ tel sözlerinden oluşmuştur. Üç telli bir çalgı olduğundan böyle denmiştir.
Sivil: Fransızca civil, Latince civilis vatandaşa ait olan sözünden türemedir. 19. yüzyıl başlarında askerî olmayan anlamı yüklenmiştir.
Sufi: Arapça sufî derviş, tasavvuf ehli, Yunanca sofos bilge sözünden türemiştir.
Sürü: Moğolca süreg satmak için pazara götürülen hayvanlar sözünden türemiştir.
Sütyen: Sütle ve yenle ilgisi olmayan bir söz. Fransızca soutien-gorge sözünün alttan tutan, destekleyen anlamındaki soutien alınmış. Doğru yazım sutyen olmalı ancak TDK sütyeni de doğru kabul ediyor.
Şahane: Farsça şâhâne şaha ait, krallara layık.
Şahmerdan: Farsça şah-i merdân yiğitlerin şahı, şah ve merdân yiğit sözlerinden oluşmuştur.
Şarampol: Macarca sorompó (okunuşu şorompo) yol korunağı anlamındaki sözden türemiştir.
Şarküteri: Fransızcadan alınma bir söz. Aslı charcuterie okunuşu aynı bizdeki gibi ama anlamı çok farklı. Sadece domuz eti satılan dükkanlara verilen isim. İngilizcede pork-butcher denilen yerler. Fransızlar ülkemizde domuz eti satılmayan şarküterileri görünce şaşırıyor olmalılar.
Şebnem: Farsça şebnem çiy, gece nemi, şeb gece ve nem sözlerinden oluşmuştur.
Şebiarus: Farsça şeb-i arûs düğün gecesi, şeb gece ve arûs düğün sözlerinin birleşmesidir. Mevlevî inancına göre ölüm, tanrıya kavuşma düğünüdür. Sözün yazımını TDK şebiarus olarak vermektedir ancak şeb-i arus yazımı daha doğrudur.
Şeftali: Farsça şeftâlû kaba erik, şaft kaba ve âlû erik sözlerinden türemiştir.
Şeker: Farsça şeker, Sanskritçe sakkharâ sözünden türemedir.
Şirin: Farsça şirin sütlü tatlı, şir süt sözünden türemiştir.
Şovenizm: Fransızca chauvinisme. Napoleon’un ordusunda askerlik yapan aşırı milliyetçi ve ırkçı Nicolas Chauvin (okunuşu Şoven)’in adından türemiştir.
Tabildot: Fransızca table d’hôte misafir masası. “Misafir umduğunu değil bulduğunu yer” ifadesine tam karşılık geliyor.
Tahtırevan: Farsça taht-i revân, yürüyen taht, taht ve revân giden, yürüyen sözlerinden meydana gelmiştir.
Tansu: Moğolca tangsug sabah güzeli, Moğolca / Ana Türkçe tang sabah, tan vakti ve sug güzel sözlerinden türemiştir. Kazakçada sulu sözü güzel demektir.
Tarçın: Farsça dâr-i çinî Çin ağacı, dâr ağaç ve Çin sözlerinden. Çin’den ve Güney Asya’dan geldiği için bu ad verilmiş.
Tayfun: İngilizce typhoon, Çince taifung. Tai Tayvan, fung rüzgar. Tayvan’dan esen fırtına anlamındadır.
Tayga: Rusça tayga, Yakutça dayga, Moğolca dayga büyük orman.
Testere: Farsça desterre el bıçkısı, dest el ve erre bıçkı sözlerinden oluşmaktadır.
Tezgâh: Farsça destgâh el yeri, dest el ve gâh yer sözlerinin birleşimidir.
Timuçin: Moğolca temüjin demirci, temür demir ve jin -ci eki sözünden türemiştir.
Tirbuşon: Fransızca tire-bouchon. Tirer çekmek, bouchon tıpa, tıpa çeken. TDK burgu şeklinde açıklıyor. Yetersiz ve tam olarak doğru bir açıklama değil.
Tiryaki: Farsça teryâkî afyonkeş, teryak afyon macunu, Yunanca tiriaki Pontus Kralı Mithridates’e atfedilen afyonlu ilaç.
Tosun: Moğolca tosun yağlı, şişman, Moğolca tos yağ sözünden gelmektedir
Tuvalet: Fransızca toilette asıl anlamı giyim ve makyaj odasıdır. Fransızca toile (dilimizdeki tuval) seyrek dokunmuş kumaş sözünün küçültülmüş hâlidir ve içine giysi konan bez, çul anlamındadır. Bu etimoloji ile tuvalet masası sözü de anlam kazanmaktadır.
Tüfek: Farsça tufeng, tuf patlama sesi sözünden türemiştir.
Tülbent: Farsça dolbend kavuğa sarılan sarık, dol kavuk ve bend bağ sözlerinden oluşmuştur.
Ümit: Farsça ümîd sözüdür. Türkçe umut sözü Farsçaya girmiş ve ümit olarak dilimize geri dönmüştür.
Valide: Arapça walida (velet) doğuran kadın, anne, Arapça walada “doğurdu” sözünden.
Varoş: Macarca varos (okunuşu varoş) aslında kent, kasaba demektir. Dilimize anlam kayması ile kentin dış bölgeleri anlamında girmiştir.
Vasistas: Ne olduğunu hepimiz biliriz ama aslında Almanca was ist das? “bu nedir?” sözünden geldiğini pek bilmeyiz. Ürün ilk çıktığında merak uyandırmak için yapılan bir reklam sloganıdır aslında. TDK Fransızcadan geldiğini gösterir ama kökü Almancadır.
Veranda: Fransızca véranda, Hintçe baram da balkon sözünden türemiştir.
Vize: Fransızca visa, Latince visa görülmüş, Latinca videre görmek fiilinden gelmiştir.
Volt: Fransızca volt, İtalyanca özel isim. Akım ve pili icat eden İtalyan fizikçi Alessandro Volta’nın adından türemiştir.
Yahudi: Arapça Yehudi, İbranice Y’hudi, İbranice Y’hudah kutsanmış. Yakup peygamberin dördüncü oğlunun adı ve onun soyundan gelenlere verilen ortak ad.
Yakut: Arapça Yâkût yakut, Aramice yakund, Yunanca yakinthos sözlerinden türemiştir.
Yeddiemin: Arapça yedd emin güvenilir el, yedd el ve emin sözlerinden oluşmuştur.
Yunan: Arapça Yûnân, Farsça Yonân sözü de aslında eski Farsça İyonyalı anlamındaki Yon sözünün çoğuludur.
Yüznumara: Yabancı bir söz gibi durmuyor ama kökü yabancı. Paris Belediyesi, binaları numaralandırmaya başladığında tuvaletlere numara vermemiş ve onları 00 ile göstermiştir. Konuşmada da bunlara numarasız anlamında sans numero (ok. san numero) denmiştir. Fransızcada böyle söylenmez ama yüz numara da cent numero şeklinde yazılır ve aynı şekilde okunur. Bu sözü duyan bir kişi yüz numara olarak dilimize girmesini sağlamıştır. TDK nedense yüznumara şeklinde birleşik yazım gösteriyor.
Zatürre: Arapça dâturrie akciğer iltihabı, dât iltihap ve rie akciğer sözlerinden meydana gelmektedir.
Zencefil: Arapça zencebil, Hintçe singabera, Sanskritçe sngraveram, sngra boynuz, veram kök. Bitkinin şeklinden dolayı bu isim verilmiş. İngilizce ginger sözcüğü de aynı kökten gelmektedir.
Zengin: Farsça sengin değerli taşlarla süslü, seng değerli taş sözünden gelmiştir.
Zerrin: Farsça zerrin altın gibi, altından yapılmış, zer altın sözünden türemiştir.
Zurna: Farsça zûrney, zûr düğün ve ney sözlerinnden oluşmaktadır.
Listedeki sözlerin kaynak köklerinin ve geçirdiği evrimin ilginizi çektiğini umuyorum.
Dil üzerine yapılan çalışmalar dipsiz bir kuyuya benzer. Siz derinlere inmeye başladıkça derinliğin daha da arttığını hissedersiniz ve dibe hiçbir zaman ulaşamayacağınızın farkına varırsınız. Dil, insanlar var olduğundan bu yana var olan bir olgudur.
Kültürler arası etkileşim dili geliştirir, zenginleştirir. Aynı mutfağımız gibi. Türkler önce Çinli ve Moğollarla, sonra Sibirya halklarıyla, ardından Hintliler, Farslar, Araplar, Kafkasya Halkları ve nihayet Anadolu’ya girmeleriyle Ermeniler, Yunanlar, Anadolu’da yaşamış diğer halklarla ve Avrupalılarla çok yakın ilişkiler içinde olmuşlardır. Bu sayede kazandığımız söz dağarcığımız dünyada başka dilde görülmeyecek bir çeşitlilik barındırır. Aldığımız sözleri öylesine benimsemişizdir ki çoğunun yabancı kökenli olduğunu bilmeyiz, hatta fark etmeyiz bile. Bu da Türkçe üzerine yapılan etimoloji çalışmalarını daha heyecanlı ve zevkli hâle getirir. Çünkü sürekli sürprizlerle karşılaşırsınız.
Bu işin güzel tarafı. Ancak resmin tamamı bu kadar aydınlık değil. Türkçe üzerine yapılmış olan etimoloji çalışmaları çok yetersizdir. TDK’nin hâlâ bir etimoloji sözlüğü bulunmamaktadır. Bireysel çabalarla yapılmış sözlükler de çok eksik ve yanlışlarla doludur. Bu işin uzman kadrolarla daha ciddî bir şekilde yapılması gerekir.
Türkçeye sahip çıkanlar ve gönül verenler olduğu sürece, gün gelecek bu da mutlaka olacaktır.
İlk bölümü okumak için tıklayın: https://medyagunlugu.com/haber/turkcedeki-ilginc-yabanci-sozler-50284
Kaynaklar:
An Etymological Dictionary of Persian 2019
Arabic Etymological Dictionary 2002
Etimoloji Türkçe (https://www.etimolojiturkce.com)
Etimologicheskiy Slovar Russkogo Yazyka 2004
Etymological Dictionary of Greek 2019
Etymological Dictionary of Latin and Other Italic Languages 2019
Etymological Dictionary of the French Language 2008
Etymonline (https://www.etymonline.com)
Eyüboğlu İsmet Zeki, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü 1998
Nişanyan Sevan, Sözlerin Soyağacı 2003
Osmanlıca Türkçe Sözlük (http://www.osmanlicaturkce.com)
Rajki Andras, Etymological Dictionary of Mongolian 2006
Starostin Sergei, Etymological Database, Altaic Etymology 2013
TDK Güncel Türkçe Sözlük (https://sozluk.gov.tr) 2019
TDK Kişi Adları Sözlüğü 2019
TDK Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü 2019