Artık futbol yazmak istemiyorum çünkü herkes ne olduğunu biliyor ama bir şey yapamıyor; kimi çıkarından, kimi korkusundan…
Yine de onunla hatta her şeyle doğrudan ilgili bir konuyu yazacağım: Profesyonellik.
TDK’ye göre profesyonellik; bir işi kazanç sağlamak amacıyla yapan (kimse), amatör karşıtı, ustalaşmış, uzmanlaşmış, demek.
Ama bizde böyle mi bakalım…
Türkiye dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında olmasına rağmen, teknoloji, yenilik, buluş vs. konularında çok geri.
Otoriter ailelerde, bireysel kimliğimiz değersizleştirilerek büyüyoruz, bu bizi yaratıcılıktan çok “güç yalakası” olarak büyümeye itiyor. Hâl böyle olunca, kendi kararlarımızı almak yerine gücü elinde tutana yaranmaya çalışıyoruz.
Dünyada şirketlerinin ismi olmadan anılan profesyonel yöneticiler vardır, bunların çoğu o kadar “ustadır” ki iş değiştirirken şirket hissesi alırlar çünkü o şirkette öncesinde olmayan bir değer katarlar.
Şöyle bir düşünün, şirketinin ismi olmadan anılan profesyonelimiz var mı veya Koç’tan Sabancı’ya hisse alarak geçen? Yok, olamaz çünkü bizim profesyonellerimiz ustalaşarak değil göze girerek yükselir, kariyerlerini de ustalıklarına değil o şirketteki ilişkilerine borçludur.
Hâl böyle olunca asla statüye aykırı karar alamazlar ve yenilikçi uygulamalara yol vermezler. Radikal kararlar alamazlar çünkü riske girip bu risk reel olduğunda yeni bir başlangıç yapacak kadar usta değillerdir. Gelecekten korkarlar.
Türkiye’nin bulunduğu durumdan öteye geçememesi bu felsefi kusurla ilgilidir.
Patronların göz bebeği profesyonel yerine “usta” profesyonellerimiz olmadan da bu durum değişmez.
Usta patronundan korkmaz çünkü o her yerde değerdir ama patron onu kaybetmekten korkar oysa bizde tam tersidir.
Bizde profesyonel yoktur, başını sallayıp maaşını alan memurlar vardır.