Kuraklık kapımızda. Susuzluk kapımızda. Tehlikenin farkında mısınız?..
“Havasına, suyuna, taşına toprağına/ Bin can feda olsun dostuma/ Her köşesi cennetim, ezilir yanar içim/Bir başkadır benim memleketim” diye şarkılar söylediğimiz vatanımızın havası, suyu, taşı, toprağı, her köşesi kuraklık ve susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya farkında mısınız? Ormanları yanan, verimli toprakları vahşi madenciliğe peşkeş çekilen su fakiri ülkemiz çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya farkında mısınız?
Karşı karşıya bulunulan tehlike bir su güvenliği sorunu. Bir gıda güvenliği sorunu. MGK’nin “Kırmızı Kitabı”nda yer alması gereken milli güvenliğe yönelik sorunlardan. Sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı ilgilendiren sorunlardan.
Şu sıralar sadece Türkiye’de değil, dünyada ‘iklim değişikliği’, ‘kuraklık’ ve ‘su yetersizliği’ sorunları yoğun biçimde tartışılıyor. Sorun giderek daha kaygı verici boyutlara ulaşmaya başladı.
Küresel düzeyde hızla yükselen kişisel refah ve buna bağlı tüketim patlaması kaçınılmaz olarak doğal kaynaklar ve özellikle iklim üzerinde çarpıcı sonuçlara yol açtı. Yaşanılan su sorununun dünyada ve ülkemizde giderek büyümesi öngörülüyor..
Ülkemizin yağış ve kuraklık verileri analiz edildiğinde, 2025 yılının su yönetimi açısından zor bir yıl olacağını gösteriyor. Büyük kentlerimize içme ve kullanma suyu sağlayan barajların doluluk oranları hızla düşmekte ve kritik su alma seviyesine yaklaşmakta. Bu olumsuz durumun özellikle İstanbul ve İzmir kentlerimizde daha yoğun bir şekilde yaşanacağı görülüyor.
Uzmanlar, azalan yağışın topraklarımıza etkilerinin çok ağır olacağını belirterek şu değerlendirmeleri yapıyor:
“Her kış yağışı, toprakta doğal ya da gübreleme yoluyla biriken tuzları yıkamakta ve tohum ekim dönemine temiz bir yüzey toprağı sağlamaktadır. Azalan yağış ile yetersiz yıkanan toprak içi tuzlarının sonraki yıllara bakiye tuz olarak kalması topraklarımızın giderek çoraklaşmasına neden olacak. Bunun örnekleri Ege Bölgesi havzalarının batı bölümlerinde etkili bir şekilde görülmektedir. Artan sıcaklık ve buharlaşmanın getireceği daha fazla sulama suyu ihtiyacı da üreticilerimizi bozulan su kalitesine bakmaksızın sulamaya zorlayacak. Bu döngü en verimli topraklarımızın çoraklaşmasını hızlandıracak ve sonuçta üretimin telafi edilemez düşüşüne yol açacak!”
Şu sıralar İstanbul, İzmir, Edirne ve Muğla gibi bölgelerde ciddi su sorunu yaşanmakta. Barajlardaki doluluk oranları giderek düşmekte. Uzmanlar, tasarrufun önemine işaretle, su tüketiminde kısıtlamalara gidilmesi gerektiğini belirtmekteler. Su yönetimi ve su kullanıcıların yönetim anlayışı ve alışkanlıklarının gözden geçirilmesi gerektiğini ifade ediyorlar. “Su yönetim politikaları yenilenmeli, su kullanım alışkanlıkları değiştirilmelidir” diyorlar.
Keza kuraklığı durdurmak için çevre kirliliği ile mücadeleye önem verilmesi, çevre kirliliğini azaltma çalışmaları yapılması gereği vurgulanıyor. “Tarım ve hayvancılığa yatırım yapılmalı. Ağaçlandırma yapılarak sulama projeleri geliştirilmeli. Doğayı korumak için öncelikle bireysel bilinçlenme sağlanmalı” uyarılarında bulunuyorlar. Su kaynaklarının sınırlılığı sadece bir çevresel sorun olarak kalmıyor. Sosyal ve ekonomik açıdan ciddi sorunlar yaşanıyor. Su kısıtlaması özellikle tarımsal alanlarda ciddi sorunlara yol açıyor…
Artan kuraklık etkisi sadece ülkemizde değil dünyanın birçok ülkesinde yaşanıyor. Dünya Meteoroloji Örgütü raporlarında, artan sıcaklıkların su döngüsünü etkilediği, su kıtlığı risklerinin küresel çapta yükseldiği ve su yönetim politikalarının acilen yenilenmesi gerektiği belirtiliyor. Su kaynaklarının korunması ve tüketiminin azaltılması için bireysel ve kurumsal düzeyde önlemlerin hızla hayata geçirilmesi öneriliyor.
Ülkeler su alt yapılarını güçlendirmek üzere çeşitli önlemlere başvuruyorlar. Tuz Arıtma (Desalinasyon), tarımda su kullanımının damla sulama ve yağmurlama sistemleri gibi tekniklerle etkinleştirilmesi, yağmur suyu toplama sistemlerinin geliştirilmesi, entegre su kaynağı yönetimi gibi tekniklere başvuruluyor.
Bu yazıyı kaleme alırken yarım asra yakın dostum, bir tarihte Türkiye’nin Pekin Büyükelçiliği’nde görev yapan emekli Büyükelçi Akın Algan, Çin’in kuraklıkla mücadele amacıyla gerçekleştirdiği “çılgın su taşıma projesine” ilişkin bir video gönderdi. Proje, “Dünyanın en büyük su projesi” olarak biliniyor. Videoda, susuzluktan kuruyan Çin’in kuzeyinin dev bir mühendislik harikasıyla nasıl hayata döndürüldüğü kısaca anlatılıyor. Bu anlatıma göre Çin’in, “Güney-Kuzey Su Transfer Projesi” ile güneydeki Yangtze (Çince uzun nehir) nehrinden kuzeydeki kurak Pekin’e, barajlar, tüneller, devasa kanallar, suyu yukarı taşıyan pompalar vasıtasıyla su taşınıyor. Toplam uzunluk 2700 kilometre. Kanallar bazen yolun altından geçiyor, bazen yolların ve köprülerin üzerinden akıyor. Bakım amaçlı küçük araçlar dışında, su yollarında teknelere izin verilmiyor. Amaç tarım, sanayi ve içme suyu taşımak. 100 milyondan fazla insan suya ulaşıyor. Bu çılgın mühendislik harikası proje, “İnsanlık tarihinin en büyük su taşıma projesi” olarak niteleniyor.
Proje hakkında bilgisine başvurulan bir Çin uzmanı, söz konusu projenin Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı (1949-1976) Mao Zedung’un 70 yıllık projesi olduğunu ve bu zamana değin bazı bölümlerinin gerçekleştirildiğini söyledi.
Barış Suyu Projesi Can Suyu Projesi’ne dönüşür mü?
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın “Barış Suyu Projesi”ni hatırlayan var mı? Özal’ın 1986’da ortaya attığı proje ile Seyhan ve Ceyhan’ın sularının dev boru hattı ile su sıkıntısı çeken Orta Doğu ülkelerine taşınmaları öngörülmüştü. Projenin resmi adı Manavgat Nehri Su Temini Projesi’ydi. Devlet Su İşleri proje kapsamında bazı çalışmalar yapmış, Dışişleri Bakanlığı ile birlikte projeyi tanıtmak amacıyla bölge ülkeleri ile temaslarda bulunmuştu. Ancak projenin gerçekleşmesi mümkün olmamış ve rafa kaldırılmıştı.
Videoyu izlerken, “Barış Suyu Projesi” aklıma geldi. “Böyle çılgın projelere ilgi duyan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, su projesini inceletip, Çin ile iş birliğine girilirse isabetli olur. ‘Barış Suyu Projesini’ DSİ raftan indirip, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre güncellese, bu güncelleme çerçevesinde, ‘Can Suyu Projesi’ adıyla, Türkiye’nin su sorunu yaşayan bölgelerine su pompolansa” diye düşündüm.
Projenin gerçekleşmesi halinde kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya olan yörelerimize Can Suyu Projesi ile hayat gelir. Böyle bir mühendislik harikasının gerçekleşmesi halinde, gelecek kuşaklara, çöl değil, zümrüt yeşili yöreler miras bırakılır. Projeyi gerçekleştirenler de sevgiyle, saygıyla anılır. Böyle bir proje, susuzluk ve kuraklık tehlikesiyle karşı karşı kalan ülkemiz için önemli bir önlem olarak görülebilir.
Kuraklığın ve susuzluğun ulaştığı boyutlara ilişkin ülkemizin çeşitli yörelerinden haberler geliyor. Medyada kuruyan göllerin, çölleşen toprakların fotoğrafları yayınlanıyor. Uzmanların alınabilecek önlemlere ilişkin görüşlerine yer veriliyor. Bu durum tehlikenin ulaşabileceği boyutların fark edilmeye başlandığını gösteriyor.
Susuzluk ve kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ülkemizde ciddi önlemler alınması zamanı geldi geçiyor. Keza siyasi partilerimizin de tehlikenin farkına vararak alınabilecek önlemler konusunu gündemlerine almaları ve bu konularda çalışmalarda bulunmaları gerekiyor.
Unutmayalım siyaset, hamasi nutuklar atmaktan öte, ülke sorunlarına çözüm üretmek sanatıdır.
Fotoğraf: İHA
İlgili yazı:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: