Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Tarihten ders almayı bilmek…

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 30 Mayıs 2025 19:34
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

“Makyavelli’nin Prensi üzerine” başlığı ile 2024 sonlarında kaleme aldığım bir yazımda, okumaya, araştırmaya meraklı genç bir dostumla Makyavelli’nin 1513’te yazdığı kitabı  “Prens”  hakkında yaptığım bir sohbete yer vermiştim.

Genç dostumla geçenlerde sahildeki kafede tekrar karşılaştım. Sohbet sırasında, okuduğu yeni kitapları, araştırdığı yeni konuları sordum.

“Antik Roma’yı araştırıyorum” dedi. “Roma, İtalya Yarımadası’ndaki  pek çok şehir devletinden birisiyken, Milattan Önce 5. yüzyılla Milattan Sonra 1. yüzyıl arasında dünyanın en güçlü imparatorluğu haline gelmiş” diye ekledi.

“Cumhuriyet ile yönetildiği bir dönem de olmuştu değil mi ?” diye sordum. “Evet. Cumhuriyet dönemi M.Ö. 509’da bir grup soylunun kralı tahtan indirmesiyle başlamış” dedi ve bilgiç bilgiç devam etti:

“Romalılar kralın yerine, iki konsül, başka bir deyişle krala benzer güce sahip olan ancak bir yıl görevde kalmak üzere seçilen insanları getirmişler. Her konsülün, diğer konsülün yaptıklarını veto veya reddetme hakkı varmış. Gücün tek bir kişide toplanmasını engellemek, Roma’da çok erken zamanlarda ortaya çıkmış ve birçok siyasi kurumu şekillendirmiş. Cumhuriyet ilk yönetildiği dönemde tek bir kişinin güçlenmesini engellemek amacıyla birçok siyasi kurum ve makam kurulmuş.” 

“Peki bu örnek Cumhuriyet nasıl sona ermiş, kimin zamanında sona ermiş?” diye sordum.

“Cumhuriyet, asi komutan Julius Caesar (Jül Sezar) tarafından ele geçirilmesi (M.Ö. 49) ve kendisini imparator ilan etmesiyle  sona ermiş” diye yanıt vererek devam etti:

 “Roma Cumhuriyeti’nin son diktatörü Julius Caesar iyi bir hatip, güçlü bir yazardı. Askeri yetenekleri nedeniyle önemli bir askeri taktisyen ve stratejist olarak bilinir. Roma topraklarını Atlas Okyanusu’na kadar genişletmiştir. Askeri dehası, iç savaşları sırasında Tokat’ın Zile ilçesinde yapılan Zela muharebelerinde de görülür. Dünya tarihinin  etkili insanlarından biri olarak kabul edilir.

Hükümetin kontrolünü ele almasının ardından, Roma toplumu ve yönetimini kapsayan geniş bir reform hamlesi başlattı. Hayat boyu diktatör ilan edildi ve Cumhuriyet bürokrasisini merkezileştirdi. Elde ettiği güçle Roma Cumhuriyeti’nin en nüfuzlu ve dokunulmaz lideri olmayı başarmışsa da otoritesinden duyulan rahatsızlık giderek arttı.

Yaklaşık 500 yaşındaki Roma Cumhuriyeti servet eşitsizliği, siyasal tıkanma ve iç savaşlar yüzünden iyice zayıflamıştı. Caesar’ın dikta rejimi sırasında önemli konularda Senato’yu devre dışı bırakması, hazine üzerindeki kontrolü, emekli askerlere kamu arazilerinden mülk vererek ve kişisel servetini kullanma sözü vererek cumhuriyet ordusunun sadakatini kazanması cumhuriyeti daha da hırpalamıştı.

 Roma’nın kendisini yönetmesini sağlayan bölgesel birimleri olan municipia’nın işlevlerini belirleyen bir kanun çıkarmıştı. Romalı olmayan kişilere de Roma vatandaşlığı hakkı tanımış,  cumhuriyetin kurumlarını ve inançlarını yıkmak konusunda kararlı politika etmişti.

 Mutlak gücün tek bir adamda toplanmasının cumhuriyeti tehdit ettiğini gören ve kendilerine “Kurtarıcılar” diyen düzinelerce senatör Caesar’a  suikast düzenlediler. Sezar’ın eski arkadaşlarından Marcus Junius Brütüs’ün (Brutus) önderliğinde, Cumhuriyeti eski işleyişine kavuşturmayı hayal eden bu  senatörler tarafından sırtından hançerlenerek öldürüldü. (M.Ö. 44). 

Vasiyeti gereği servetinin bir bölümü Roma halkına dağıtıldı. Suikasttan iki yıl sonra da Senato tarafından kutsanarak Roma tanrılarından biri ilan edildi. Senatörlerin sapladıkları hançerler, zaten yaralı olan Roma Cumhuriyeti’nin de ölümüne sebep oldu. Suikastın ardından yeni bir iç savaş başladı….”

Heyecanla Roma’nın tarihini anlatmaya koyulan gencin sözünü kesip “desene Sultan Süleyman’a kalmayan bu dünya diktatör Jül Sezar’a da kalmamış” dedim. “Haklısınız. Öldürüldüğünde 55 yaşındaymış. Sağlığı da pek iyi değilmiş. Zaman zaman epilepsi nöbetleri, sara nöbetleri geçirdiği söylenirmiş. Bu konuda rivayet çok…” dedi.

Ben de ona şunları söyledim:

“Benden sana nasihat genç adam. Hayatta BRÜTÜS gibilere dikkat edeceksin. Siyaset dünyasında, iş dünyasında, bürokraside, her nerede olursan ol hayatta dost bildiğin, en beklemediğin bir anda seni sırtından hançerleyebilecek Brütüs gibiler çıkabilir. Bunlar, türlü görünümlerde, türlü kirli hesaplarla, baskılarla arkandan kuyunu kazmayı, hatta seni hançerlemeyi düşünebilirler. Bu gibi kişilere karşı dikkatli ol. ‘Sen de mi dostum’ deme durumunda kalma.”

Düşünceli ve aklı karışmış bir şekilde ” Peki efendim, haklısınız efendim” dedi.

Genç dostum ayrıldıktan sonra düşünmeye koyuldum. Tarihi bilmek ve gerekli dersleri çıkarmak gerekir. Tarihi ne kadar biliyoruz? Ne ölçüde dersler çıkarabiliyoruz? Tarihe meraklı genç dostumun anlattıkları çok ilgi çekiciydi ve içinde dersler doluydu.

Tarih boyunca güç peşinde olanlar, gücüne güç katan  liderler olmuştur. Güç zehirlenmesi yaşayanlar olmuştur. Makyavelistler olmuştur. Mevkiye, makama, otoriteye karşı hevesli bir liderin güç ve iktidar hırsıyla neler yaptıklarına, nelere kalkıştıklarına ilişkin tarihte sayısız örnekler mevcut. Jül Sezar sadece bir örnek.

Tarihte sınırsız gücü engellemeye çalışanlar da olmuştur Gücün tek bir kişide toplanmasını engellemek amacıyla siyasi kurum ve makamlar oluşturulmasını savunanlar da olmuştur. Güç zehirlenmesine karşı çıkanlar olmuştur. Cumhuriyeti savunanlar olmuştur. Eski Roma’da bunun da bir örneğini görüyoruz. Tabii Brütüs gibiler de olmuştur, liderlerini  sırtından hançerleyen. Kısacası günümüz demokratik kurumlarına bir günde gelinmemiştir. Uzun bir tarihi mücadelenin sonucudur günümüz cumhuriyetleri de, demokrasileri de.

Gelelim Türkiye’ye..

Türkiye Cumhuriyet tarihi sadece yüzyıllık. Batı’da yüzyıllar öncesinde cumhuriyet yönetimlerine rastlanıyor. Türkiye’de demokratikleşme gayretlerinin başladığı tarih, bu anlayışın yerleşmesi için yüzyıllarca mücadele veren Batı ülkeleri ile kıyaslandığında çok sonralara rastlar. Toplumumuzun yapısı ve gelenekleri, uzun süre Batı’nın düşünsel gelişmesinin dışında kalması sonucunu doğurdu.

Ancak 19. yüzyılın ortalarından başlayarak değişiklikler yapılması zorunlu hale geldi. l. ve ll. Meşrutiyet deneyimlerinden sonra ve özellikle 1923’te Cumhuriyetin kurulmasıyla Türkiye’de demokrasi ilkeleri sağlam temellere oturtulmaya çalışıldı. Türkiye 1946 seçimleriyle çoğulcu parlamenter demokrasiye geçti. 

Cumhuriyete geçişin ve demokrasi gayretlerinin geçmişi, göreceli olarak çok eskilere dayanmasa da, halkımız Cumhuriyeti benimsemiştir ve Türkiye’de bir demokrasi geleneği vardır. Türk toplumu demokrasiyle yönetilmeyi, bütün eksikliklerine rağmen, hak ve görevlerini demokrasi ilkeleri çerçevesinde ele almayı öğrenmiştir. 19 Mart’tan bu yana yaşananlar, başta gençler, halkın demokrasiyi, hak ve özgürlükleri ne denli sahiplendiğinin somut bir örneği.

Geçmişte yaşanan darbe dönemlerini de insanlarımız benimsememişlerdi. Nitekim 1982 tarihli darbe Anayasasında yer alan hak ve özgürlükleri sınırlayıcı hükümlerin pek çoğu toplumdan gelen baskıların da etkisiyle zaman içinde değiştirildi, yumuşatıldı…

Öte yandan Anayasa’da 2017’de yapılan değişikliklerle parlamenter sistem kaldırılarak yerine başkanlık sistemi getirildi. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, “Tek Adam Rejimi”, “Ucube Sistem” gibi adlarla nitelendirilen bu sistem başta muhalefet, çeşitli kesimler  tarafından sert bir şekilde eleştirilerek, parlamenter sisteme geri dönülmesi talep edilmekte.  

Bu çerçevede, gücün tek elde toplanmasına karşı çıkılıyor. Yasama ve yargının güçlendirilmesi istenmekte. Cumhurbaşkanı’nın TBMM’yi önemli konularda devre dışı bırakması, yargıya müdahale ediliyor şeklindeki beyanları, hazine üzerindeki kontrolü, orduyu yanına çekme çabaları gibi politikaları eleştiri konusu oluyor. 

Günümüzde Türkiye’nin temel sorunlarından biri,  sakıncaları görülen, gücün tek elde toplanması sonucunu doğuran yürürlükteki Cumhurbaşkanlığı Hükümet  Sistemi. Yapılması gereken gücün tek elde toplanmasını engelleyecek kurum ve makamları güçlendirmek…

Bu itibarla, önümüzdeki süreçte anayasada yapılacak değişikliklerde bu hususlar göz ardı edilmemeli. Güç zehirlenmesine yol açabilecek nitelikteki maddeler temizlenmeli. Cumhuriyeti, demokrasiyi, hak ve özgürlükleri, kuvvetler ayrılığını güçlendirecek hükümlere yer verilmeli.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllar önce AKP’nin bir grup toplantısında yaptığı konuşma da, güç zehirlenmesi yaşayanlar için tarihi bir uyarı niteliğinde:

“Nasıl olsa elimde güç var. Unutma. Yarın bu güç elinden gidebilir. Bu güç elinden gittiği işte o zaman halk nezdinde nasıl yargılanacaksın. Bunun hesabını şimdiden yap. Bu hepimiz için geçerli.”

Görsel: Vincenzo Camuccini‘nin “Sezar’ın Ölümü” tablosu

İlgili yazı:

Makyavelli’nin ‘Prens’i üzerine

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Haslet Soyöz hayatını kaybetti
Sonraki Makale Kaçan hep suçlu mudur?

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Gıda güvenliğimiz tehlikede mi?

Yıldırım Aktuğan
13 Ekim 2025
*Serbest Kürsü

İki sessizlik arasında Orta Doğu

Metin Duyar
13 Ekim 2025
EditörSerbest Kürsü

İnsan adaleti mi doğa adaleti mi?

Tijen Zeybek
12 Ekim 2025
Serbest Kürsü

Erdem, cehalet ve ihtiras

Melek Ay
12 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?