Bitkinlikten çökmüş adam zincir yaptığı sigarasından bir nefes daha alırken, “Patlamalar sonrası durumu hemen anladım, bu bir kaza degil, felaketti…” dedi.
Bu sözün sahibiyle ilgili notları aşağı satırlara bırakarak hemen hemen bütün ülkelerde büyük ilgi çeken Çernobil (Chernobyl) dizisine geçelim.
Gösterimi tamamlanan beş bölümlük dizi, 26 Nisan 1986’da, o zamanlar Sovyetler Birliği çatısı altında yer alan Ukrayna’da bulunan Çernobil Nükler Santralinde (resmi adı Vladimir İlyiç Lenin Santrali) meydana gelen korkunç kazayı anlatıyor.
Rus uzmanlar diziye yönelik bazı eleştirilerde bulunuyor, kimi olayların anlatıldığı şekilde ya da zamanda olmadığını söylüyor. Eleştirilerde haklılık payı bulunsa da sonuçta olaylar dramatize edildiği için bunlara göz yumulabilir çünkü Çernobil’in anlatmaya çalıştıkları eksikliklerden ve hatalardan çok daha önemli.
Ancak, illa bir eleştiri yapılacaksa dizinin dili için yapılmalı.
Çernobil’de oyuncuların İngilizce – hem de çoğunun İngiliz aksanıyla- konuşması sakil duruyor. Belli ki, dil konusunda yapımcıların da kafası karışık. Öyle olmasa dizide hemen herkes BBC İngilizcesi konuşurken, Sovyet televizyonundaki haberler Rusça verilmez, kahramanlar Rusça şarkı söylemezdi. Bu dil karmaşasının mantığını anlamak gerçekten zor.
Ama bunlar ayrıntı…
Asıl önemli olan, dizinin başarıyla anlattığı dünyanın ilk nükleer felaketle nasıl karşı kaldığı, mükemmel olmadıklarını için için bildikleri halde Sovyet yöneticilerinin burunlarından nasıl kıl aldırmadığı, kendi halkına ve dünyaya nasıl yalan söylediği. Benzer bir tavrı, 2001 yılında Rus denizaltısı Kursk içindeki 118 denizciyle battığında Devlet Başkanı Vladimir Putin ve diğer yetkililerde de görmüştük. Onlar da faciayı halktan gizlemeye çalışmış, Rusya’nın askeri sırlarını öğrenecekleri gerekçesiyle Batılı ülkelerden gelen yardım çağrılarını önceleri karşılıksız bırakmıştı. Tıpkı Çernobil’den radyasyon taşıyan bulutların Türkiye’ye gelmediğini kanıtlamak için kameraların önünde çay içen bakan gibi… Dizinin kahramanı Valeriy Legasov’un mahkeme sahnesinde bu konuda söylediği çok çarpıcı bir söz var: Söylediğimiz her yalan için gerçeğe borçlanırız.
Başta kahraman itfaiyeciler ve maden işçileri kurtarma görevlilerinin nasıl canla başla çalıştığını-madencilerin soyunma sahnesi hariç- gerçeklere uygun olarak ekrana getirdikleri için dizinin yapımcılarını kutlamak gerekiyor.
Gelelim “Tanrım bu bir kaza değil, felaket” diyen adama.
Bunu söyleyen Anatoliy Dyatlov, beş bölümlük dizide de sık sık gördüğümüz Çernobil’in başmühendisi ve kaza gecesi santralin sorumlusu. Aynı zamanda Sovyet yönetimi tarafından felaketin de sorumlusu olarak gösterilen adam.
1993 yılında Milliyet ve 32. Gün* için Kiev’de konuştuğumuz Dyatlov aşağıdaki küpürde de yer aldığı gibi kaza sırasında yaşananları bütün ayrıntıları anlatmıştı. Özetlemek gerekirse, o gece santralde bir güvenlik deneyi yapılıyordu ama deney kontrolden çıkmış ve reaktörü durdurması için basılan düğmeyle Çernobil’i koruması gereken çubuklar sıkışmış, bir anlamda santralin kalbine saplanmıştı. Personelin hatası elbette vardı ama asıl suçlu RBMK tipi reaktörlerdeydi, üstelik Sovyet yönetimi kusuru çok önceden biliyordu.
Kazanın baş sorumlularından biri olarak hapis cezasına çarptırılan, kansere yakalandığı için bir süre sonra bırakılan Dyatlov kalan ömründe nükleer santrallerdeki yetersiz önlemleri Rus ve uluslararası kamuoyuna duyurmaya çalıştı, görüşmemizden iki yıl sonra hayata veda ettiği ana kadar.
Çernobil’deki patlamanın etkisini anlatmak için 1945 yılında Nagazaki’ye atılan atom bombasından 300 kat fazla radyasyon yayıldığını söylemek yeterli. Rus yetkililer, ısrarla, kaza sırasında sadece 31, sonrasında ise bir kaç bin kişinin öldüğünü öne sürse de Komsomolskaya Pravda gazetesi, kurtarma calışmalarına katılan 834 bin kişiden 55 bininin öldüğünü, 150 bininin sakat kaldığını, bu rakama sivil kayıpların dahil olmadığını yazmıştı. Zaten sonradan görülen kanser vakaları nedeniyle kayıpların gerçek sayısı bilinmiyor.
Şimdi Türkiye’nin Akkuyu’daki ilk nükleer santralini Rus Rosatom şirketi inşa ediyor. Belki Rosatom Çernobil’i yapmadı ama yapan geleneğin temsilcisi olarak 2007 yılında kuruldu.
Aslında mesele ne Rusya ne de Greenpeace’in 2017 yılında hakkında rapor yayınladığı Rosatom.
Mesele çok basit: Nükleer santralin olduğu yerde potansiyel kaza riski ama teknik sorun ama insan hatası nedeniyle her zaman var, olmadığı yerde hiçbir zaman yok.
Güneş ve rüzgâr başta yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının giderek yayıldığı bir çağda Çernobil dizisi bize nükleer enerjiyi sorgulama olanağı verdi.
* 32. Gün’de yayınlanan Çernobil dosyası ve Anatoliy Dyatlov’la yapılan söyleşi: